NECDET ŞANSAL
Köşe Yazarı
NECDET ŞANSAL
 

URFANIN ESKİ KIŞLARI -2

Eski Urfa’da kış hazırlığı yaz ve sonbaharda başlardı. Şehir merkezi nüfusu 1950 den evvel ki devirlerde ortalama 30 bin kabul edelim. Urfa’nın dört etrafı bağ bahçeler, şehirimiz adeta bir üzüm merkezi İdi. Tadına lezzetine doyulmaz çeşitli üzümler vardı. Her bir çeşit üzümün ayrı, ayrı adları vardı. En ünlü üzümler beyaz ve siyah kabarcık, humusu ve pembe renkli iri gülli üzümdü. İşte bu doğal ilaçsız naturel üzümlerden yaz boyu yenilir üzüm şerbeti yapılır içilir. Ayrıca en önemlisi kış için kurutulur pekmez yapılır. Daha üzümden neler yapılmazdı ki kış için. Büyük emek isteyen bastık, cevizli sucuk lokum gibi olurdu. Pekmeze un katılarak yapılan çekçek, kesme. Ayrıca fıstık ceviz kurutulur kış için saklanır. En önemlisi domates salçası isot ihmal edilmez. Daha evvel söz ettiğim gibi Urfa’ya çok kar yağdığı için bu ürünler meyveler çok olurdu. Ayrıca ilimiz tarım ve hayvancılık merkeziydi. Buğdayımız peynirimiz sadeyağımız önceden beri meşhurdur. İşte bu ürünler, konumuzla ilgili kış için yazın bozulmasın diye bizim hayatlı ev dediğimiz tek katlı evlerin bir nevi bodrum gibi yerel lehçe ile zerzembe denilen zeminden yaklaşık iki metre derinde olan nisbetten diğer odalardan daha serin oda da saklanırdı. kış hazırlığı bir sonbahar meyvesi olan nar kurutulur suyu çıkartılır kaynatılarak nar pekmezi yapılır, çeşitli lezzetli kış yemeklerinde kullanılıyordu. Şimdi maalesef bu güzel yiyecekleri doğal şekilde yapanlar yok denecek kadar az. hele nar pekmezi gibi yararlı, yapılışı diğer yiyeceklere göre nisbetten kolay olan bir tür dahi yapılmıyor. Artık her şeyin kolayına kaçılıyor, gidip ya sahte veya çok pahalı alınıyor. Sonuçta Her şey makineleşiyor insanlar dahi doğallıklarını kayıp ediyor. Hani denilir ya, un var şeker yağ var helva niye yapmıyorsun bacım kardeşim demek gerekiyor içimden, üzülüyorum. İtiraf edeyim ben kendim de yapmıyorum veya yaptıramıyorum. Buna tembellik mı desem tabir caiz se sanayinin tutsağı olduk mu desem bilemiyorum. İnsanın yapısında mı var ne’ geçmişe birçoğumuz özlem duyarız. Biraz abartılı olacak ama, uygulama pek yok. Ünlü Osmanlı şairi hiciv ustası Ziya Paşa “geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer” der. Her halde bu deyişte bir gerçek payı var. Ama keşke ibret alınsa. Biraz konu dışına çıkacağımı sanmayın, sanırım konumuzla ilgili bir paragraf açacağım. Her şey insanın istediği gibi olmuyor. İster istemez Dünya döndüğü gibi değişiyor. İnsanlar da doğal olarak değişiyor hiç bir şey yerinde saymıyor. Bir bilim adamının dediği gibi “insanın varlığını belirleyen bilinci değil bilincini belirleyen varlıklarıdır”. Yani dış koşullardır. Yaşama tarzı düşünce tarzını belirler ilkesidir. Sosyal bilim bize tarihte ve günümüz de bir toplumu tanımak anlamak üretici güçlerini ekonomik yapısını bilmekle olur. Çünkü ekonomik yapı olduğu gibi sosyal ve kültürel yapıyı doğrudan etkiler. Bunun sonucu kapitalist bir sistemde sınıf çelişkileri daha belirginleşir. Sonuçta sınıfların varlığı tarihsel süreç boyunca çeşitli şekiller de var olmuştur. Tıpkı feodal toplum da Ağa ve Azap olduğu gibi. İlimiz Urfa’nın ekonomik üretim yapısı o dönemlerde ülkemizin diğer illeri gibi, el işlerine dayanıyordu. Herkes kendi işinin patronuydu. Sanayi devrimi ile birlikte, el işleri ustaları işlerini kayıp ettiler diğer vasıfsız işçiler gibi fabrikalar da işçi oldular. Emeklerine yabancı oldular. Yabancılaşma önce kendine sonra topluma karşı böyle başlar. Urfa’nın eski kışlarının yeni kışlardan yeni mevsimlerden yıllardan farkı, hikayesi iklimin değişimi bile böyle başladı diyebiliriz. Yani sanayının ekonominin bir toplumun kültürünü doğal yapısını değiştirdiğinin somut örneğidir. Umarım konumuza diğer haftalar da devam ederiz.  
Ekleme Tarihi: 18 Ocak 2018 - Perşembe

URFANIN ESKİ KIŞLARI -2

Eski Urfa’da kış hazırlığı yaz ve sonbaharda başlardı. Şehir merkezi nüfusu 1950 den evvel ki devirlerde ortalama 30 bin kabul edelim.

Urfa’nın dört etrafı bağ bahçeler, şehirimiz adeta bir üzüm merkezi İdi. Tadına lezzetine doyulmaz çeşitli üzümler vardı. Her bir çeşit üzümün ayrı, ayrı adları vardı. En ünlü üzümler beyaz ve siyah kabarcık, humusu ve pembe renkli iri gülli üzümdü. İşte bu doğal ilaçsız naturel üzümlerden yaz boyu yenilir üzüm şerbeti yapılır içilir.

Ayrıca en önemlisi kış için kurutulur pekmez yapılır. Daha üzümden neler yapılmazdı ki kış için. Büyük emek isteyen bastık, cevizli sucuk lokum gibi olurdu. Pekmeze un katılarak yapılan çekçek, kesme. Ayrıca fıstık ceviz kurutulur kış için saklanır. En önemlisi domates salçası isot ihmal edilmez. Daha evvel söz ettiğim gibi Urfa’ya çok kar yağdığı için bu ürünler meyveler çok olurdu. Ayrıca ilimiz tarım ve hayvancılık merkeziydi.

Buğdayımız peynirimiz sadeyağımız önceden beri meşhurdur. İşte bu ürünler, konumuzla ilgili kış için yazın bozulmasın diye bizim hayatlı ev dediğimiz tek katlı evlerin bir nevi bodrum gibi yerel lehçe ile zerzembe denilen zeminden yaklaşık iki metre derinde olan nisbetten diğer odalardan daha serin oda da saklanırdı. kış hazırlığı bir sonbahar meyvesi olan nar kurutulur suyu çıkartılır kaynatılarak nar pekmezi yapılır, çeşitli lezzetli kış yemeklerinde kullanılıyordu.

Şimdi maalesef bu güzel yiyecekleri doğal şekilde yapanlar yok denecek kadar az. hele nar pekmezi gibi yararlı, yapılışı diğer yiyeceklere göre nisbetten kolay olan bir tür dahi yapılmıyor. Artık her şeyin kolayına kaçılıyor, gidip ya sahte veya çok pahalı alınıyor. Sonuçta Her şey makineleşiyor insanlar dahi doğallıklarını kayıp ediyor. Hani denilir ya, un var şeker yağ var helva niye yapmıyorsun bacım kardeşim demek gerekiyor içimden, üzülüyorum. İtiraf edeyim ben kendim de yapmıyorum veya yaptıramıyorum. Buna tembellik mı desem tabir caiz se sanayinin tutsağı olduk mu desem bilemiyorum. İnsanın yapısında mı var ne’ geçmişe birçoğumuz özlem duyarız. Biraz abartılı olacak ama, uygulama pek yok.

Ünlü Osmanlı şairi hiciv ustası Ziya Paşa “geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer” der. Her halde bu deyişte bir gerçek payı var. Ama keşke ibret alınsa. Biraz konu dışına çıkacağımı sanmayın, sanırım konumuzla ilgili bir paragraf açacağım.

Her şey insanın istediği gibi olmuyor. İster istemez Dünya döndüğü gibi değişiyor. İnsanlar da doğal olarak değişiyor hiç bir şey yerinde saymıyor. Bir bilim adamının dediği gibi “insanın varlığını belirleyen bilinci değil bilincini belirleyen varlıklarıdır”. Yani dış koşullardır. Yaşama tarzı düşünce tarzını belirler ilkesidir. Sosyal bilim bize tarihte ve günümüz de bir toplumu tanımak anlamak üretici güçlerini ekonomik yapısını bilmekle olur. Çünkü ekonomik yapı olduğu gibi sosyal ve kültürel yapıyı doğrudan etkiler. Bunun sonucu kapitalist bir sistemde sınıf çelişkileri daha belirginleşir. Sonuçta sınıfların varlığı tarihsel süreç boyunca çeşitli şekiller de var olmuştur.

Tıpkı feodal toplum da Ağa ve Azap olduğu gibi. İlimiz Urfa’nın ekonomik üretim yapısı o dönemlerde ülkemizin diğer illeri gibi, el işlerine dayanıyordu. Herkes kendi işinin patronuydu.

Sanayi devrimi ile birlikte, el işleri ustaları işlerini kayıp ettiler diğer vasıfsız işçiler gibi fabrikalar da işçi oldular. Emeklerine yabancı oldular. Yabancılaşma önce kendine sonra topluma karşı böyle başlar. Urfa’nın eski kışlarının yeni kışlardan yeni mevsimlerden yıllardan farkı, hikayesi iklimin değişimi bile böyle başladı diyebiliriz. Yani sanayının ekonominin bir toplumun kültürünü doğal yapısını değiştirdiğinin somut örneğidir. Umarım konumuza diğer haftalar da devam ederiz.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.