NECDET ŞANSAL
Köşe Yazarı
NECDET ŞANSAL
 

SARAYLAR VE KULÜBELER

Şehr-i Ruha'da, resmi adı Şanlıurfa, tabelelar'da bir reklam dikkatimi çekti. Mimossa adlı bir mütahit şirketi, şehrin dışında ağaçlı bir bölgede iki katlı vilaları satışa sunduğunu yazmış.   Reklamın devamında "Seni saraylarda yaşatacağım sözü, mimossa'da tuttulur" sözlerı büyük bir başarı gibi yazılı. Urfa'da bazı lüks dairelerin 25-30, milyon fiyatının vilaların ise belki iki üç misli daha pahalı olduğu tahmin ediliyor. Villalar bize yalnız bu şehirde değil, ülkemizde büyük bir gelir adaletsizliğini, büyük bir sınıf çelişkisini, yani zengin ile fakir arasındaki büyük bir uçurum olduğunu somut olarak akla getiriyor. Çünkü, bir yanda böylesi çok pahalı malikanaler alıcı bulurken, diğer yanda, kulübeler olarak nitellendirilen çok küçük evleri dahi alamayıp, kiracı olarak yaşayanlar çoğunluktur. Bundan dolayı yazının başlığı saraylar ve kulübeler oldu. Yapılan araştırmalara göre Türkiye halkının yaklaşık yarısının bir evi dahi yoktur. Oysa yine nüfusun yarısının bir veya birden çok fazla evi, dairesi olanlar vardır.  Doğrusunu demek gerekirse son yirmi yılda ekonomik adaletsizlik önemli ölçüde bozuldu. Kapitalist sistemde sınıflar arasında maddi durum farkları vardır, olacaktır. Ama, küçük bir azınlık dışında, toplumun geneli olarak büyük farklar olmaz, makul, kabul edilir bir seviye olur, aşılmaz. Orta direk denilen bir toplumsal katman olur. Artık nerdeyse toplumsal sınıflar arasında denge sağlayan orta direk kalmadı. Bir dönem ülkemizde Latin Amerika ülkeleri tv dizileri gösterilirdi. Bu ülkelerde bariz çok farklı yaşam tarzları olurdu. Özelikle Meksika dizilerinde bu durum daha çok belirgindi. Kimse kusura bakmasın, artık ülkemiz, ekonomik olarak garipsediğimiz Meksika gibi, Arjantin gibi ülkelerin durumuna gelmiştir denilebilir. Bariz maddi eşitsizlik, hayatın her alanında görülüyor.  Açlık sınırınin 30 bin lira olduğu bir ülkede milyonlarca emekli 16- 17 bin lira ücret alıyor. Yine bu ücreti dahi alamayan işsiz milyonlar vardır. Yoksulluk sınırının 97 bin lira olduğu ülkemizde, yine milyonlarca çalışan işçi, çalışan memur bu ücretin çok altında bir ücret aliyor.  Ama bunun dışında bir gecede asgari ücret kadar binlerce lira harcayan mutlu mürefeh bir kesim var. Çok pahalı lüks araba almak için sırada bekleyen binlerce talihli kişi bulunuyor.  Bundan dolayi Meksika örneği vermemiz çok yadirganmasın. Diger bir konu, maaşlar arasındaki büyuk eşitsizlik, örneğin, emeklilerin önemli bir bölümü açlık sınırının çok altında bir sefalet ücreti alırken, bir kısım emekliler bunun dört beş misli ücret alıyor. Yine memur emeklileri ile yüksek ücret alan işçi emeklileri arasında büyük bir ücret farkı vardır. Yani eşit işe, eşit pirime, eşit ücret verilmiyor. Diğer yanda Faizle, rantla geçinen bankalarda bulunan mevduatın büyük bir bölümü yine mutlu azınlığın elinde paralarına para katıyorlar. Saray gibi evlerde yaşayanlar, su gibi para harcayanlarla, kulübelerde yaşayanlar arasında maddi manevi düşünce olarak büyük farklar vardır. Halk arasında denilen "tokun ac'dan haberi yoktur" deyimi doğrudur. Çünkü onlara göre herkes kendileri gibi zengindir. Çünkü "yaşama tarzı düşünce tarzını belirler" sözü bilimsel bir gerçektir. Burjuva diye nitelenen varlıklı kesimde paylaşma, yardımlaşma yok denecek kadar azdır. Aksine hep bana rab bana anlayışı vardır.  Bundan dolayı bizim gibi,  sosyal adaletsizliğin yoğun yaşandığı ülkelerde insanlar gerçek anlamda mutlu değildir. Bundan ötürü toplumda gerçek sevginin, gönülü barışın fazla koşulları yoktur. Acı ama gerçek, ülkemiz, sefahatin ve sefaletin zirve yaptığı bir coğrafya haline gelmiştir.  Bu ülkede malesef beş milyon hane halkı devletin sağladığı sosyal yardımlarla geçinmek zorunda kalmıştır. Hepimiz aynı gemideyiz sözü gerçeği yansıtmıyor. Oysa 23 yillik Ak Parti iktidarının eski Türkiye diyerek eleştirdikleri, kendilerinden önceki iktidarlar döneminde sınıflar arasında bu kadar gelir dağılımı adaletsizligi yoktu. Hele şehrimiz Urfa'da hiç bu kadar eşitsizlik bulunmuyordu. Normal bir fark vardı.  Ne diyelim, sadece temeni edelim. Yapılması gereken sosyal adaletsiz koşulları kabul ederek hızla iyileşmesini sağlamak olmalıdır. Aksi halde Abbas yani iktidar yolcu olur. Zaten kabul etmek gerekir ki mahkeme kadıya mülk olmaz
Ekleme Tarihi: 01 Aralık 2025 -Pazartesi

SARAYLAR VE KULÜBELER

Şehr-i Ruha'da, resmi adı Şanlıurfa, tabelelar'da bir reklam dikkatimi çekti. Mimossa adlı bir mütahit şirketi, şehrin dışında ağaçlı bir bölgede iki katlı vilaları satışa sunduğunu yazmış.  
Reklamın devamında "Seni saraylarda yaşatacağım sözü, mimossa'da tuttulur" sözlerı büyük bir başarı gibi yazılı.
Urfa'da bazı lüks dairelerin 25-30, milyon fiyatının vilaların ise belki iki üç misli daha pahalı olduğu tahmin ediliyor.
Villalar bize yalnız bu şehirde değil, ülkemizde büyük bir gelir adaletsizliğini, büyük bir sınıf çelişkisini, yani zengin ile fakir arasındaki büyük bir uçurum olduğunu somut olarak akla getiriyor.
Çünkü, bir yanda böylesi çok pahalı malikanaler alıcı bulurken, diğer yanda, kulübeler olarak nitellendirilen çok küçük evleri dahi alamayıp, kiracı olarak yaşayanlar çoğunluktur.
Bundan dolayı yazının başlığı saraylar ve kulübeler oldu. Yapılan araştırmalara göre Türkiye halkının yaklaşık yarısının bir evi dahi yoktur.
Oysa yine nüfusun yarısının bir veya birden çok fazla evi, dairesi olanlar vardır. 
Doğrusunu demek gerekirse son yirmi yılda ekonomik adaletsizlik önemli ölçüde bozuldu.
Kapitalist sistemde sınıflar arasında maddi durum farkları vardır, olacaktır. Ama, küçük bir azınlık dışında, toplumun geneli olarak büyük farklar olmaz, makul, kabul edilir bir seviye olur, aşılmaz. Orta direk denilen bir toplumsal katman olur.
Artık nerdeyse toplumsal sınıflar arasında denge sağlayan orta direk kalmadı.
Bir dönem ülkemizde Latin Amerika ülkeleri tv dizileri gösterilirdi. Bu ülkelerde bariz çok farklı yaşam tarzları olurdu. Özelikle Meksika dizilerinde bu durum daha çok belirgindi.
Kimse kusura bakmasın, artık ülkemiz, ekonomik olarak garipsediğimiz Meksika gibi, Arjantin gibi ülkelerin durumuna gelmiştir denilebilir.
Bariz maddi eşitsizlik, hayatın her alanında görülüyor. 
Açlık sınırınin 30 bin lira olduğu bir ülkede milyonlarca emekli 16- 17 bin lira ücret alıyor. Yine bu ücreti dahi alamayan işsiz milyonlar vardır. Yoksulluk sınırının 97 bin lira olduğu ülkemizde, yine milyonlarca çalışan işçi, çalışan memur bu ücretin çok altında bir ücret aliyor. 
Ama bunun dışında bir gecede asgari ücret kadar binlerce lira harcayan mutlu mürefeh bir kesim var. Çok pahalı lüks araba almak için sırada bekleyen binlerce talihli kişi bulunuyor. 
Bundan dolayi Meksika örneği vermemiz çok yadirganmasın.
Diger bir konu, maaşlar arasındaki büyuk eşitsizlik, örneğin, emeklilerin önemli bir bölümü açlık sınırının çok altında bir sefalet ücreti alırken, bir kısım emekliler bunun dört beş misli ücret alıyor. Yine memur emeklileri ile yüksek ücret alan işçi emeklileri arasında büyük bir ücret farkı vardır. Yani eşit işe, eşit pirime, eşit ücret verilmiyor. Diğer yanda Faizle, rantla geçinen bankalarda bulunan mevduatın büyük bir bölümü yine mutlu azınlığın elinde paralarına para katıyorlar.
Saray gibi evlerde yaşayanlar, su gibi para harcayanlarla, kulübelerde yaşayanlar arasında maddi manevi düşünce olarak büyük farklar vardır. Halk arasında denilen "tokun ac'dan haberi yoktur" deyimi doğrudur. Çünkü onlara göre herkes kendileri gibi zengindir. Çünkü "yaşama tarzı düşünce tarzını belirler" sözü bilimsel bir gerçektir.
Burjuva diye nitelenen varlıklı kesimde paylaşma, yardımlaşma yok denecek kadar azdır. Aksine hep bana rab bana anlayışı vardır. 
Bundan dolayı bizim gibi,  sosyal adaletsizliğin yoğun yaşandığı ülkelerde insanlar gerçek anlamda mutlu değildir. Bundan ötürü toplumda gerçek sevginin, gönülü barışın fazla koşulları yoktur.
Acı ama gerçek, ülkemiz, sefahatin ve sefaletin zirve yaptığı bir coğrafya haline gelmiştir. 
Bu ülkede malesef beş milyon hane halkı devletin sağladığı sosyal yardımlarla geçinmek zorunda kalmıştır.
Hepimiz aynı gemideyiz sözü gerçeği yansıtmıyor. Oysa 23 yillik Ak Parti iktidarının eski Türkiye diyerek eleştirdikleri, kendilerinden önceki iktidarlar döneminde sınıflar arasında bu kadar gelir dağılımı adaletsizligi yoktu.
Hele şehrimiz Urfa'da hiç bu kadar eşitsizlik bulunmuyordu. Normal bir fark vardı.
 Ne diyelim, sadece temeni edelim. Yapılması gereken sosyal adaletsiz koşulları kabul ederek hızla iyileşmesini sağlamak olmalıdır. Aksi halde Abbas yani iktidar yolcu olur. Zaten kabul etmek gerekir ki mahkeme kadıya mülk olmaz

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.