Hızlı, dijital, teknoloji çağında yaşıyoruz. Bitmeyen yavaşlamayan bir koşuşturma başlamıştır. Bunun sonucu geleneksel değer yargıları aşınıyor. İnsan doğalığını kaybediyor, kendine yabancı oluyor. Deyim yerindeyse, mekanik bir hale geliyor.
Zaten, teknoloji çağının en önemli özeliği hız, haz ve tüketimdir. Bu her iki duygu, düşünce, evrim süreciyle birlikte sanayi devrimine yol açmış, nesnel maddi araçlar üretmişlerdir. Örneğin: üretim araçları, fabrikalar, taşıtlar, uçaklar, akıllı denilen telefonlar, her çeşit bilgi içeren, videolar, dünyanın bir ucundan görüntü veren, canlı yayınlar yapıyor olması, her icad gibi, insan düşüncesinin, hayalinin ürünüdür. Demek oluyor ki soyut düşünce somut düşünceye dönüşebiliyor.
Zaten doğada ve toplumlarda kutupluluk denilen ikili bir gerçeklik vardır. Kutupluluk deyimine bazı örnek verecek olursak: gece ve gündüz, yaşam ve ölüm, soğuk, sıcak, gibi çeşitli misaller verilir.
Diyalektik bilimsel düşüncede buna zıtların birliği denilir. Kozmos'ta yani evren'de bir kaos olduğu kadar, bir denge ve düzen vardır.
Doğanın düzeni ve diyalektiği adeta bir matematik hesabı gibi işler, burada fazlalıklar'a çoğu kez yer yoktur. Netlik aranır. Bundan çıkaracağımız bilgi,
duygu ve düşünceler'de aşırılık insan doğasına zarar verir. Haz ve hız duygusu olabilir. Ama bunun herşeyde olduğu gibi fazlası dini bir deyimle ifade edecek olursak haramdır.
Yaşadığımız çağın sosyal, kültürel, siyasal sistemi olan kapitalizm'de hız ve haz düşüncesi durmak bilmiyor, zirveleri aşıyor. Makyavelci yoz ve bencil bir deyim olan "Amaca ulaşmak için, her yol mübahtir." Anlayışı maddi olarak kutsanmış, ilkel kapitalist toplumlarda hastalık biçimine gelmiştir. Geleneksel toplumların sağlıklı yavaş ol anlayışı yerini hızlı, bir anlamda kargaşa dönemine girmiştir.
Maddi zevkler peşinde koşma çoğu kimseler için ne yazık ki tavan yapmıştır. Yaşamı yalnız, yemek, içmek, zevk olarak anlamak ilkel kapitalist kültürün yoz yansımasıdır.
Gelişmiş kapitalist, emperyalist ülke toplumları, haz ve hız duygusu üzerinde bir denge sağlamışlardır. Yalnız madde değil, öznel, ruhsal, sanat yönleri de gelişmiştir.
Bizim, müslüman doğu toplumlarında ise maalesef yoz kapitalist sistem kültürünün bencil bozuk yansımaları adeta belirleyici bir hal almıştır. Altta kalanın canı çıksın, gemisini kurtaran kaptan, anlayışı eğemen hale gelmiştir.
Bu durum bireysel ve toplumsal kişilik bozukluguna yol açıyor. Bir halk deyimiyle kilise ile cami arasında yolunu, yönünü şaşırmış, ne yapacağını bilmeyen, kararsız, ilkesiz bir haleti ruhiye halini almış duruma gelinmiştir.
Böylesi olumsuz durumu en iyi belirten bir Çin atasözünde: "Tanrı bizleri geçiş süreci bunalımından korusun" denilir. Böyle bir süreç ülkemiz Türkiyenin birçok bölgesinde yaşanıyor.
Halbuki insan denilen varlığı hayvanlardan ayıran birçok özelliği bulunur. Bunlar kısaca: insanın maddi yönü dışında manevi bir varlık olmasıdır. Yani yalnız kendisi için değil, başkaları için de bir varlık olmasıdır. Gelişmiş, kendisi olmuş, kendini gerçekleştirmiş insan, sürekli zevk peşinde koşmaz.
Onun bir sorumluluğu olur. Nemelazımcı olmaz. Basit düşünmez, erdem sahibidir. İnsan denilen varlığı düşünürler çeşitli şekilde tanımlar: Dekart, insan düşünen, konuşan bir hayvandır, Sokrates, sorgulayan, Thales, araştıran, Camus, itiraz eden varlıktır demişlerdir.
Bu duygu ve düşünceler, az, ya da çok birçok hayvanlarda bulunur. Biyolojik olarak insan hayvan birbirlerine benzerler.
Ancak, insanı hayvanlardan ayıran en önemli özelliği, bence insanın siyasal bir varlık olmasıdır. Bu anlamda insanı en iyi çözümleyen antik çağ Yunan filozofu Aristoteles, insan siyasal bir hayvandır diyerek, gerçeği vurgulamış belirtmiştir. Buna ek olarak insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliği, vicdan, merhamet duygusu ve düşüncesinin olmasıdır. Bir de Adil, paylaşımcı bir toplum idealdir.
İnsanın bunu geliştirmesi, ancak, okuyarak, sorgulayarak, araştırarak ilerler ve erdem sahibi olur.
Okumak gerçekten çok önemli bir işlevdir. Okuyan araştıran insanlar nesne değil özne olur. Kendini bilir, başkalarını da bilir. Klasik deyimle empati yapar. Hoşgörülü, insancıl ve sevecen olur. Bu anlamda kendi deyişimi belirtirsem: insan okuyan bir varlıktır. Filozoflar gibi dersem, insan Okuyan, yazan bir hayvandır. Kiymetini ve değerini bilirse üstün bir varlıktır.
Anasayfa
Yazarlar
NECDET ŞANSAL
Yazı Detayı
Bu yazı 543+ kez okundu.
HIZ VE HAZ
Hızlı, dijital, teknoloji çağında yaşıyoruz. Bitmeyen yavaşlamayan bir koşuşturma başlamıştır. Bunun sonucu geleneksel değer yargıları aşınıyor. İnsan doğalığını kaybediyor, kendine yabancı oluyor. Deyim yerindeyse, mekanik bir hale geliyor.
Zaten, teknoloji çağının en önemli özeliği hız, haz ve tüketimdir. Bu her iki duygu, düşünce, evrim süreciyle birlikte sanayi devrimine yol açmış, nesnel maddi araçlar üretmişlerdir. Örneğin: üretim araçları, fabrikalar, taşıtlar, uçaklar, akıllı denilen telefonlar, her çeşit bilgi içeren, videolar, dünyanın bir ucundan görüntü veren, canlı yayınlar yapıyor olması, her icad gibi, insan düşüncesinin, hayalinin ürünüdür. Demek oluyor ki soyut düşünce somut düşünceye dönüşebiliyor.
Zaten doğada ve toplumlarda kutupluluk denilen ikili bir gerçeklik vardır. Kutupluluk deyimine bazı örnek verecek olursak: gece ve gündüz, yaşam ve ölüm, soğuk, sıcak, gibi çeşitli misaller verilir.
Diyalektik bilimsel düşüncede buna zıtların birliği denilir. Kozmos'ta yani evren'de bir kaos olduğu kadar, bir denge ve düzen vardır.
Doğanın düzeni ve diyalektiği adeta bir matematik hesabı gibi işler, burada fazlalıklar'a çoğu kez yer yoktur. Netlik aranır. Bundan çıkaracağımız bilgi,
duygu ve düşünceler'de aşırılık insan doğasına zarar verir. Haz ve hız duygusu olabilir. Ama bunun herşeyde olduğu gibi fazlası dini bir deyimle ifade edecek olursak haramdır.
Yaşadığımız çağın sosyal, kültürel, siyasal sistemi olan kapitalizm'de hız ve haz düşüncesi durmak bilmiyor, zirveleri aşıyor. Makyavelci yoz ve bencil bir deyim olan "Amaca ulaşmak için, her yol mübahtir." Anlayışı maddi olarak kutsanmış, ilkel kapitalist toplumlarda hastalık biçimine gelmiştir. Geleneksel toplumların sağlıklı yavaş ol anlayışı yerini hızlı, bir anlamda kargaşa dönemine girmiştir.
Maddi zevkler peşinde koşma çoğu kimseler için ne yazık ki tavan yapmıştır. Yaşamı yalnız, yemek, içmek, zevk olarak anlamak ilkel kapitalist kültürün yoz yansımasıdır.
Gelişmiş kapitalist, emperyalist ülke toplumları, haz ve hız duygusu üzerinde bir denge sağlamışlardır. Yalnız madde değil, öznel, ruhsal, sanat yönleri de gelişmiştir.
Bizim, müslüman doğu toplumlarında ise maalesef yoz kapitalist sistem kültürünün bencil bozuk yansımaları adeta belirleyici bir hal almıştır. Altta kalanın canı çıksın, gemisini kurtaran kaptan, anlayışı eğemen hale gelmiştir.
Bu durum bireysel ve toplumsal kişilik bozukluguna yol açıyor. Bir halk deyimiyle kilise ile cami arasında yolunu, yönünü şaşırmış, ne yapacağını bilmeyen, kararsız, ilkesiz bir haleti ruhiye halini almış duruma gelinmiştir.
Böylesi olumsuz durumu en iyi belirten bir Çin atasözünde: "Tanrı bizleri geçiş süreci bunalımından korusun" denilir. Böyle bir süreç ülkemiz Türkiyenin birçok bölgesinde yaşanıyor.
Halbuki insan denilen varlığı hayvanlardan ayıran birçok özelliği bulunur. Bunlar kısaca: insanın maddi yönü dışında manevi bir varlık olmasıdır. Yani yalnız kendisi için değil, başkaları için de bir varlık olmasıdır. Gelişmiş, kendisi olmuş, kendini gerçekleştirmiş insan, sürekli zevk peşinde koşmaz.
Onun bir sorumluluğu olur. Nemelazımcı olmaz. Basit düşünmez, erdem sahibidir. İnsan denilen varlığı düşünürler çeşitli şekilde tanımlar: Dekart, insan düşünen, konuşan bir hayvandır, Sokrates, sorgulayan, Thales, araştıran, Camus, itiraz eden varlıktır demişlerdir.
Bu duygu ve düşünceler, az, ya da çok birçok hayvanlarda bulunur. Biyolojik olarak insan hayvan birbirlerine benzerler.
Ancak, insanı hayvanlardan ayıran en önemli özelliği, bence insanın siyasal bir varlık olmasıdır. Bu anlamda insanı en iyi çözümleyen antik çağ Yunan filozofu Aristoteles, insan siyasal bir hayvandır diyerek, gerçeği vurgulamış belirtmiştir. Buna ek olarak insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliği, vicdan, merhamet duygusu ve düşüncesinin olmasıdır. Bir de Adil, paylaşımcı bir toplum idealdir.
İnsanın bunu geliştirmesi, ancak, okuyarak, sorgulayarak, araştırarak ilerler ve erdem sahibi olur.
Okumak gerçekten çok önemli bir işlevdir. Okuyan araştıran insanlar nesne değil özne olur. Kendini bilir, başkalarını da bilir. Klasik deyimle empati yapar. Hoşgörülü, insancıl ve sevecen olur. Bu anlamda kendi deyişimi belirtirsem: insan okuyan bir varlıktır. Filozoflar gibi dersem, insan Okuyan, yazan bir hayvandır. Kiymetini ve değerini bilirse üstün bir varlıktır.
Ekleme
Tarihi: 21 Ekim 2025 -Salı
HIZ VE HAZ
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.