Yargı, mahkemeler, toplumsal yaşamın en önemli kurumudur. Buna can damarı da diyebiliriz. Bir toplumun ve bir devletin temeli, saygın oluşu tarafsız adil yargısının oluşudur.
Suç varsa elbette ceza da olmalıdır. Suçlar cezasız kalınca bireysel ve toplumsal vicdan yara alır. Ancak önemli olan yargılamanın makul süre içerisinde olması, fazla uzun sürmemesidir. Cumhuriyet Halk Partili belediye başkan ve üyelerinin tutuklu yargılanması gerekirken, tutuklanmaları yargıya siyasi bir müdahalenin olduğunu akla getiriyor. Maalesef, son yıllarda bazı mahkemeler ve yargıçlar, yazılı, görsel medyaya yansiyan haberlere göre yanlış kararlar verdiği anlaşılıyor. Bu kararlar yanlı olmasa da bariz bir biçimde hatalı olduğundan kamu vicdanını yaralıyor denilse doğrudur.
Bunun son somut örneği ise adlı suç olarak Urfa'nın Bozova ilçesinde yaşandı. Bir marangoz atölyesinde çalışan Muhammed Kendirci adında 15 yaşındaki bir çocuk, kalfa ve bir kişinin fiziki saldırısına uğrayarak feci bir şekilde yaşamını yitirdi. Mahkeme önce sanıkları salıveriyor.
Yapılan itiraz sonucu, aynı hakim zanlıları tutukluyor. Olacak bir durum değil, ölüme tam teşebüs, ağır yaralı bir çocuk var, serbest bırakılıyorlar.
Acaba, Hakimler savcılar yüksek kurulu HSYK bu tür bariz hatalı kararlar veren yargıçlar konusunda nasıl bir işlem yapıyor diye düşünülüyor.
Ama, yüksek yargı kurumunun bu konuda basına yansıyan bir açıklamaları olduğu çoğu kimse tarafından duyulmadı.
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde hiç bir kurum yasaların üstünde keyfi yönetim
uygulayamaz, keyfi kararlar veremez.
Her kurum mensuplarının yükümlü olduğu, uymak zorunda olduğu kurallar vardır. Güçler ayrılığı, yasama, yürütme, yargı bağımsız, adil olunca insan hakları gerçekleşir.
Güçlerin birliği bu üç erkin bir olduğu yönetimler otoriter oligarşik düzendir.
Böyle olunca, en azından böyle bir algı olunca, kamuoyuna olumsuz yansıyor. Yargı konusunda Panorama ve Asal anket şirketlerinin yargıya güven konusunda son yaptıkları araştırmalarda halkın büyük çoğunluğunun yargıya güvenmedikleri sonucu ortaya çıkıyor. Vahim bir durum.
Oysa bundan yaklaşık on yıl evvel Gallup araştırma şirketinin yargı konusundaki araştırma sonucunda halkın çoğunluğunun yargıya güvenin olduğunu.ortaya koymuştu.
Nerden nereye gelinmiş.
Bu çok ciddi konu hakkında, yargıya güvenin bu denli azalmasının nedenleri, araştırılıp, çözüm üretilmesi, düzeltilmesi bireysel, toplumsal adalet ve vicdan açısından gereklidir.
Öncelikle denilmesi gereken, siyasilerin yargı kurumundan el çekmeleridir. Bu savımızın bazı somut örnekleri bulunuyor. Rahip brunson olayında, cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bu can bu tende olduğu müddetçe rahip Turkiye'de cezasını çekecektir, demesine rağmen ABD başkanı Trump'ın ricasıyla serbest bırakıldığı hakkında genel bir algı bulunuyor. Benzer bir biçimde yine Türkiye'de hükümlü veya tutuklu bir Alman vatandaşı, Alman başbakanı Merkel'in talebi üzerine serbest bırakıldığı hakkında kuvvetli bir algı vardır.
Yine Hatay milletvekilli Can Atalay Anayasa mahkemesinin kararına rağmen serbest birakılmiyor. Eski HDP eş genel başkanı Avrupa insan hakları mahkemesinin kesin kararlarına rağmen hala serbest bırakılmadı.
Bir ülkede, ve ülkemizde adaletin teceli etmesi için yargının üzerinde siyasi vesayetin olmaması, yargının bağımsız, özerk olması gerekir.
Bundan dolayı Hak hukuk adalet özlemi toplumda genel kabul gören bir söylem oluyor.
Sonuç olarak üstte yargıya siyasi müdahale, yerelde yanlış yargı kararlarına yol açıyor. Yargının özerk ve bağımsız olması gerekiyor.
Anasayfa
Yazarlar
NECDET ŞANSAL
Yazı Detayı
Bu yazı 1122 kez okundu.
YARGIYA GÜVEN AZALIYOR
Yargı, mahkemeler, toplumsal yaşamın en önemli kurumudur. Buna can damarı da diyebiliriz. Bir toplumun ve bir devletin temeli, saygın oluşu tarafsız adil yargısının oluşudur.
Suç varsa elbette ceza da olmalıdır. Suçlar cezasız kalınca bireysel ve toplumsal vicdan yara alır. Ancak önemli olan yargılamanın makul süre içerisinde olması, fazla uzun sürmemesidir. Cumhuriyet Halk Partili belediye başkan ve üyelerinin tutuklu yargılanması gerekirken, tutuklanmaları yargıya siyasi bir müdahalenin olduğunu akla getiriyor. Maalesef, son yıllarda bazı mahkemeler ve yargıçlar, yazılı, görsel medyaya yansiyan haberlere göre yanlış kararlar verdiği anlaşılıyor. Bu kararlar yanlı olmasa da bariz bir biçimde hatalı olduğundan kamu vicdanını yaralıyor denilse doğrudur.
Bunun son somut örneği ise adlı suç olarak Urfa'nın Bozova ilçesinde yaşandı. Bir marangoz atölyesinde çalışan Muhammed Kendirci adında 15 yaşındaki bir çocuk, kalfa ve bir kişinin fiziki saldırısına uğrayarak feci bir şekilde yaşamını yitirdi. Mahkeme önce sanıkları salıveriyor.
Yapılan itiraz sonucu, aynı hakim zanlıları tutukluyor. Olacak bir durum değil, ölüme tam teşebüs, ağır yaralı bir çocuk var, serbest bırakılıyorlar.
Acaba, Hakimler savcılar yüksek kurulu HSYK bu tür bariz hatalı kararlar veren yargıçlar konusunda nasıl bir işlem yapıyor diye düşünülüyor.
Ama, yüksek yargı kurumunun bu konuda basına yansıyan bir açıklamaları olduğu çoğu kimse tarafından duyulmadı.
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde hiç bir kurum yasaların üstünde keyfi yönetim
uygulayamaz, keyfi kararlar veremez.
Her kurum mensuplarının yükümlü olduğu, uymak zorunda olduğu kurallar vardır. Güçler ayrılığı, yasama, yürütme, yargı bağımsız, adil olunca insan hakları gerçekleşir.
Güçlerin birliği bu üç erkin bir olduğu yönetimler otoriter oligarşik düzendir.
Böyle olunca, en azından böyle bir algı olunca, kamuoyuna olumsuz yansıyor. Yargı konusunda Panorama ve Asal anket şirketlerinin yargıya güven konusunda son yaptıkları araştırmalarda halkın büyük çoğunluğunun yargıya güvenmedikleri sonucu ortaya çıkıyor. Vahim bir durum.
Oysa bundan yaklaşık on yıl evvel Gallup araştırma şirketinin yargı konusundaki araştırma sonucunda halkın çoğunluğunun yargıya güvenin olduğunu.ortaya koymuştu.
Nerden nereye gelinmiş.
Bu çok ciddi konu hakkında, yargıya güvenin bu denli azalmasının nedenleri, araştırılıp, çözüm üretilmesi, düzeltilmesi bireysel, toplumsal adalet ve vicdan açısından gereklidir.
Öncelikle denilmesi gereken, siyasilerin yargı kurumundan el çekmeleridir. Bu savımızın bazı somut örnekleri bulunuyor. Rahip brunson olayında, cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bu can bu tende olduğu müddetçe rahip Turkiye'de cezasını çekecektir, demesine rağmen ABD başkanı Trump'ın ricasıyla serbest bırakıldığı hakkında genel bir algı bulunuyor. Benzer bir biçimde yine Türkiye'de hükümlü veya tutuklu bir Alman vatandaşı, Alman başbakanı Merkel'in talebi üzerine serbest bırakıldığı hakkında kuvvetli bir algı vardır.
Yine Hatay milletvekilli Can Atalay Anayasa mahkemesinin kararına rağmen serbest birakılmiyor. Eski HDP eş genel başkanı Avrupa insan hakları mahkemesinin kesin kararlarına rağmen hala serbest bırakılmadı.
Bir ülkede, ve ülkemizde adaletin teceli etmesi için yargının üzerinde siyasi vesayetin olmaması, yargının bağımsız, özerk olması gerekir.
Bundan dolayı Hak hukuk adalet özlemi toplumda genel kabul gören bir söylem oluyor.
Sonuç olarak üstte yargıya siyasi müdahale, yerelde yanlış yargı kararlarına yol açıyor. Yargının özerk ve bağımsız olması gerekiyor.
Ekleme
Tarihi: 27 Kasım 2025 -Perşembe
YARGIYA GÜVEN AZALIYOR
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.