NECDET ŞANSAL
Köşe Yazarı
NECDET ŞANSAL
 

ESKİ URFA RAMAZANLARI

Her Ramazan ayı orucu geldiğinde, daha önce yazdığım İpekyol gazetesinde olduğu gibi, şimdi Yeniurfa gazetesinde, doğduğum büyüdüğüm şehir, Urfa’nın çocukluk ve gençlik çağımda ki oruç ayını nedense çoğu kez severek yazmışım. Bu defa gene bu gelenek devam etti. Bunun nedeni geçmişe özlem olsa gerek. Çoğu insanın özünde, fıtratında zaten eski geçmiş güzel günleri anımsamak var. Bu nedenle olmalı ki Osmanlı devleti döneminin ünlü hiciv ustası Ziya Paşa “geçmiş zaman olur ki hayali Cihan değer” demiştir. Altmışlı yetmişli yıllarda Urfa sanki eski bir çağdan yeni bir çağa geçmiş gibidir. Ramazan ayı oruç her şey natüreldir, doğaldır. Deyim yerindeyse masal döneminin, efsane döneminin son zamanlarıdır desek doğrudur. Çünkü ellili yıllarda Urfa’da elektrik dahi yoktur. Sonra Smoboll denilen bir Alman firmasının büyük bir jenatörü eski bir kiliseye konulur, oradan şehre aralıklı olarak elektrik verilir. Buna o dönem Urfalılar şımbılo şirketi ismini takarlar. Elektrik olmayınca, buzdolabı, televizyon dahil şimdiki hiçbir dijital araç zaten olamazdı, yoktu. Ramazan ay bilindiği gibi, Ay takvimine göre olduğu için dönüşümlü ve aralıklı olarak yılın her mevsiminde tutulur. En zor olan oruç mevsimi ise yaz aylarıdır. Kış ayı orucu da yaz kadar olmasa da, eski Urfa kışları çok soğuk geçtiğinden zor geçerdi. En kolay oruç mevsimleri ilkbahar ve sonbahar aylarıdır denilebilir. Biz şimdi eski Urfa yaz ramazanlarından biraz söz edelim. Urfa’nın yazları çok sıcak, kışları çok soğuk geçerdi. 17. asrın ünlü Osmanlı gezgini Evliya çelebi neredeyse tüm Dünyayı dolaşır gezer, oralarda gördüklerini oraların ikliminden tutalım, sosyal, ekonomik, kültürel boyutlarını büyük bir farkındalık ve ustalıkla anlatır Urfa’ya da gelir. Konumuzla ilgili olan ise Urfa’nın kışı kış yazı yazdır deyimini kullanarak doğru bir tespitte bulunur. Urfa halkı Ramazan ayını büyük bir istekle büyük bir heves inançla beklerdi. Aziz günleri beklenir. Huşu içerisinde severek eda edilirdi. Üç aylar beklenir. Üç aylar geldikten sonra Ramazan ayı gelince bu Şehir bir aile gibi olurdu. Kutsal ay için günlerce önce hazırlık yapılır. Deyim yerindeyse bir final, festival ayı gibi, hasret sevgiyle beklenirdi. Nihayet Ramazan geldiğinde, zaten durağan monoton hayat bu kutsal ayın ekseninde tümüyle durağanlaşır, büsbütün mistik, kolektif bir havaya yaşama bürünürdü. Aykırı sesler muhalif olanlar yok denecek kadar az olurdu. Memleketin nüfusu çok küçüktür. “Urfa küçüktür herkes biri birini tanır” sözü o tarihi dönemlerden kalmıştır. Urfa derken Urfalılar ilin ilçeleriyle birlikte tümünü değil, Urfa merkezini kast ederlerdi. Şehir merkezi birkaç mahalleden oluşurdu. Topçu meydanından sonra, ne Bahçelievler, ne Yenişehir vardı. Karaköprü dahi bir ilçe gibi yabancı bir yer sayılırdı. Şehir merkezinin ortalama nüfusu 40 bin kadardı. Orucun ilk sahuru insanı açlığa karşı tok tutsun diye yuvalak yapılırdı. Bazı evlerde ise bereketli olsun diye pirinç pilavı yapılırdı. Halk arasında sınıf ekonomik farkları yok denecek kadar azdı. Şimdiki gibi türedi yeni arsa zenginleri yoktu. Birkaç zengin aile ancak vardı. Bu nedenle olsa gerek gene o dönemlerde “Urfalıyıh bi hallıyıh” denilirdi. İbadetler ihlasla yapılır. Ünlü hafızlar, Bozeyın oğlu lakaplı cennet mekan Halil hafız, Şıhe Hafız, Kur’anı şevkle okuduklarından cemaat ağlardı. Cüzden sonra hadis büyük bir şevkle dinlenirdı. Buluntu hoca, Hacı derviş hoca, Ömer Hafızın vaazı çok tesirli olurdu. Soğutma araçlarının, Klimaların olmadığı yaz dönemlerinde oruç elbette çok zahmetli geçerdi. Buzdolabı yerine. Yiyeceklerin konulduğu tahtadan ve telden yapılmış buzdolabı biçiminde tel dolapları olurdu. Ayrıca suyu soğuk eden su küpleri vardı. Buz yoktu, Ama kar vardı. Kışın toplanan karlar Urfa’nın güneyinde dağlık bölgede karlık denilen çukur yerlerde samanlara sarılı olarak erimeden yaza kadar saklanırdı. Birçok karlık sahibi tüccar vardı. En çok Zahterlerin karlığı meşhurdu. Kar bıçkı ile kesilir satılırdı. Karlı soğuk suyla açılan oruç bir başka olur. Hele karlı üzüm suyu şerbetinin tadına doyulmaz. Kar bulunmadığı zaman bazı su küplerin suyu buz gibi soğuk olurdu. Komşular biri birlerine yemek gönderdiği gibi bazı evlerin küpünün suyu soğuk olduğundan su da ikram ederlerdi. İftardan sonra camilere ihlasla teravihe gidilirdi. Kısaca eski Urfa Ramazan ayları böyle geçerdi. Ramazan ayının ülkemize, ilimize sağlık, yardımlaşma barış getirmesi dileğiyle mübarek olsun.
Ekleme Tarihi: 07 Mayıs 2020 - Perşembe

ESKİ URFA RAMAZANLARI

Her Ramazan ayı orucu geldiğinde, daha önce yazdığım İpekyol gazetesinde olduğu gibi, şimdi Yeniurfa gazetesinde, doğduğum büyüdüğüm şehir, Urfa’nın çocukluk ve gençlik çağımda ki oruç ayını nedense çoğu kez severek yazmışım. Bu defa gene bu gelenek devam etti. Bunun nedeni geçmişe özlem olsa gerek. Çoğu insanın özünde, fıtratında zaten eski geçmiş güzel günleri anımsamak var. Bu nedenle olmalı ki Osmanlı devleti döneminin ünlü hiciv ustası Ziya Paşa “geçmiş zaman olur ki hayali Cihan değer” demiştir. Altmışlı yetmişli yıllarda Urfa sanki eski bir çağdan yeni bir çağa geçmiş gibidir. Ramazan ayı oruç her şey natüreldir, doğaldır. Deyim yerindeyse masal döneminin, efsane döneminin son zamanlarıdır desek doğrudur. Çünkü ellili yıllarda Urfa’da elektrik dahi yoktur. Sonra Smoboll denilen bir Alman firmasının büyük bir jenatörü eski bir kiliseye konulur, oradan şehre aralıklı olarak elektrik verilir. Buna o dönem Urfalılar şımbılo şirketi ismini takarlar. Elektrik olmayınca, buzdolabı, televizyon dahil şimdiki hiçbir dijital araç zaten olamazdı, yoktu. Ramazan ay bilindiği gibi, Ay takvimine göre olduğu için dönüşümlü ve aralıklı olarak yılın her mevsiminde tutulur. En zor olan oruç mevsimi ise yaz aylarıdır. Kış ayı orucu da yaz kadar olmasa da, eski Urfa kışları çok soğuk geçtiğinden zor geçerdi. En kolay oruç mevsimleri ilkbahar ve sonbahar aylarıdır denilebilir. Biz şimdi eski Urfa yaz ramazanlarından biraz söz edelim. Urfa’nın yazları çok sıcak, kışları çok soğuk geçerdi. 17. asrın ünlü Osmanlı gezgini Evliya çelebi neredeyse tüm Dünyayı dolaşır gezer, oralarda gördüklerini oraların ikliminden tutalım, sosyal, ekonomik, kültürel boyutlarını büyük bir farkındalık ve ustalıkla anlatır Urfa’ya da gelir. Konumuzla ilgili olan ise Urfa’nın kışı kış yazı yazdır deyimini kullanarak doğru bir tespitte bulunur. Urfa halkı Ramazan ayını büyük bir istekle büyük bir heves inançla beklerdi. Aziz günleri beklenir. Huşu içerisinde severek eda edilirdi.

Üç aylar beklenir. Üç aylar geldikten sonra Ramazan ayı gelince bu Şehir bir aile gibi olurdu. Kutsal ay için günlerce önce hazırlık yapılır. Deyim yerindeyse bir final, festival ayı gibi, hasret sevgiyle beklenirdi. Nihayet Ramazan geldiğinde, zaten durağan monoton hayat bu kutsal ayın ekseninde tümüyle durağanlaşır, büsbütün mistik, kolektif bir havaya yaşama bürünürdü. Aykırı sesler muhalif olanlar yok denecek kadar az olurdu. Memleketin nüfusu çok küçüktür. “Urfa küçüktür herkes biri birini tanır” sözü o tarihi dönemlerden kalmıştır. Urfa derken Urfalılar ilin ilçeleriyle birlikte tümünü değil, Urfa merkezini kast ederlerdi. Şehir merkezi birkaç mahalleden oluşurdu. Topçu meydanından sonra, ne Bahçelievler, ne Yenişehir vardı. Karaköprü dahi bir ilçe gibi yabancı bir yer sayılırdı. Şehir merkezinin ortalama nüfusu 40 bin kadardı. Orucun ilk sahuru insanı açlığa karşı tok tutsun diye yuvalak yapılırdı. Bazı evlerde ise bereketli olsun diye pirinç pilavı yapılırdı. Halk arasında sınıf ekonomik farkları yok denecek kadar azdı. Şimdiki gibi türedi yeni arsa zenginleri yoktu. Birkaç zengin aile ancak vardı. Bu nedenle olsa gerek gene o dönemlerde “Urfalıyıh bi hallıyıh” denilirdi. İbadetler ihlasla yapılır. Ünlü hafızlar, Bozeyın oğlu lakaplı cennet mekan Halil hafız, Şıhe Hafız, Kur’anı şevkle okuduklarından cemaat ağlardı. Cüzden sonra hadis büyük bir şevkle dinlenirdı. Buluntu hoca, Hacı derviş hoca, Ömer Hafızın vaazı çok tesirli olurdu. Soğutma araçlarının, Klimaların olmadığı yaz dönemlerinde oruç elbette çok zahmetli geçerdi. Buzdolabı yerine. Yiyeceklerin konulduğu tahtadan ve telden yapılmış buzdolabı biçiminde tel dolapları olurdu. Ayrıca suyu soğuk eden su küpleri vardı. Buz yoktu, Ama kar vardı. Kışın toplanan karlar Urfa’nın güneyinde dağlık bölgede karlık denilen çukur yerlerde samanlara sarılı olarak erimeden yaza kadar saklanırdı. Birçok karlık sahibi tüccar vardı. En çok Zahterlerin karlığı meşhurdu. Kar bıçkı ile kesilir satılırdı. Karlı soğuk suyla açılan oruç bir başka olur. Hele karlı üzüm suyu şerbetinin tadına doyulmaz. Kar bulunmadığı zaman bazı su küplerin suyu buz gibi soğuk olurdu. Komşular biri birlerine yemek gönderdiği gibi bazı evlerin küpünün suyu soğuk olduğundan su da ikram ederlerdi. İftardan sonra camilere ihlasla teravihe gidilirdi. Kısaca eski Urfa Ramazan ayları böyle geçerdi. Ramazan ayının ülkemize, ilimize sağlık, yardımlaşma barış getirmesi dileğiyle mübarek olsun.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.