NECDET ŞANSAL
Köşe Yazarı
NECDET ŞANSAL
 

URFA'NIN ESKİ KIŞLARI

Her mevsimin ayrı bir özelliği güzelliği var. Belki gece ve gündüz gibi, gece karanlık deyip geçmeyin bilim adamları gecenin karanlığının insan vücuduna yararlı olduğunu tespit ettiler. Kısaca gerekli olduğunu söylüyorlar. Zaten evren, dünya bir denge düzen içerisinde şaşılacak bir sanat var.Doğada demek ki soğukta sıcakta her mevsim gerekli. Urfa'da kar berekettir denilir. Kar yerin hazinesidir denilir. Son zamanlarda Urfa'ya çok kar yağmıyor. Önce şehire çok kar yağardı, şehrin Güney kısmında birçok karlık vardı. Kışın kar karlıkta saklanır yazın satılırdı. Urfa'da kış hazırlığı sonbaharda başlardı. Zahire dediğimiz yiyecekler pekmez biber salça evlerde yapılır, bulgur, mercimek, buğday el değirmenlerinde çekilir makine sanayi yoktu. Her şey el işleriydi. özellikle bulgur ve buğdaya önem verilirdi. Zahire içeri konuldu mu, artık kıştan korkulmazdı.Kışın ısınmak için bir çuval kömür alınırdı. Kalorifer ısıtma araçları yoktu. Soba nadir olarak zengin evlerin de bulunurdu. Genelde aileler bir oda da yaşarlardı. Mangalda kayılan kömür üzerine bizim tandır dediğimiz dört ayaklı küçük tahta bir masa konur üzerine bir yorgan atılır aile bireyleri yorgana girer ısınırdı. Uzun Soğuk kış geceleri tandırda geçer. Yazın hazırlanan yiyecekler yenilir en çok kavurga dediğimiz kuruyemiş sevilir, tabi küncülü akıttı da unutmayalım. Urfa'nın kışa özgü yemekleri çoğu bulgurdan yapılır. Tiritli köfte, basma köfte, borani, gibi yemekler seviler yapılır ve yeniz. Tatlılarda ise en çok şıllık ve katmer yapılırdı.Televizyon yoktu ama masal vardı. Bizim heket dediğimiz hikayeler anlatılır bir hoş olurdu. Elektriğin teknolojik araçların olmadığı devir çok değil altmış yetmiş yıl evvel ilimiz bir orta çağ şehri gibiydi. Yani her şey doğal ve sadeydi.Kapitalizmden eser yoktu. Halkın edebiyatı sözlü kültürdü. idare bir çeşit aydınlatma aracı altında anlatılan masallar aslına uygun bir ortamda tadına doyulmazdı. Kışın şehrin içinde mecbur olmadı mı bir mahalleden bir mahalleye gidilmez şehrin dışına hiç çıkılmazdı. Çünkü soğuktan karanlıktan korkulurdu.Büyüklerin anlattıklarına göre, Urfa'ya 1912 yılında büyük bir kar yağar, kar 40 gün, 40 gece devam eder, O sıralarda Van'dan bir ticaret kervanı Halep'e gitmek üzere Urfa'ya gelir, her yer metrelerce karla kaplıdır. Göz gözü görmez, Han diye büyük bir evin misafir bölümüne girilir, yenilir içilir hayvanlarına bakılır yem verilir. Kar Durmuş Yollar açılmış Kervan toplanmış gidecekler, Kervan sahibi kaldıkları yerin ücretini vermek için sahibi çağırılır, Oysa Orası Urfa eşrafından Mustafa Efendi'nin malikanesidir. Mustafa Efendi yanlarına gelir Sizler benim misafirimsiniz güle güle gidin yolunuz açık olsun der. Bu mesele Urfa'da severek anlatılır. Çünkü eşsiz bir misafirlik örneğidir. Bu tür kış öyküleri şehirde özelikle çok anlatılır. Bundan takriben yüz elli yıl evvel Erriş hoca lakaplı bir Allah dostu veli yaşardı. Yaz kış bizim zubun dediğimiz bir entarıyla gezerdi. Bir kış günü kar yerde herkes soğuktan titrerken şehrin saray önü semtinde hoca entari katında gezmektedir bir grup insan yanına gelir, hoca sen bu soğukta üşümüyor musun derler, hayır der kalabalığa gelin der size üşüyen donan adamı gösterim der. Hoca önde kalabalık arkada koşarak aşağı çarşı semtinde Hacı Kamil Hanına gelirler hanın köşesinde eşraftan bir kimse abaya kürke sarılmış mangal önünde titremekte, işte donan adam budur der. Tabi bu kısadan hisselerde derin anlamlar var. Eski Urfa'da yoksulluk vardı ama insanlar huzurlu mutlu sayılırdı.
Ekleme Tarihi: 07 Aralık 2016 - Çarşamba

URFA'NIN ESKİ KIŞLARI

Her mevsimin ayrı bir özelliği güzelliği var. Belki gece ve gündüz gibi, gece karanlık deyip geçmeyin bilim adamları gecenin karanlığının insan vücuduna yararlı olduğunu tespit ettiler.
Kısaca gerekli olduğunu söylüyorlar. Zaten evren, dünya bir denge düzen içerisinde şaşılacak bir sanat var.
Doğada demek ki soğukta sıcakta her mevsim gerekli.
Urfa'da kar berekettir denilir. Kar yerin hazinesidir denilir. Son zamanlarda Urfa'ya çok kar yağmıyor. Önce şehire çok kar yağardı, şehrin Güney kısmında birçok karlık vardı. Kışın kar karlıkta saklanır yazın satılırdı.
Urfa'da kış hazırlığı sonbaharda başlardı. Zahire dediğimiz yiyecekler pekmez biber salça evlerde yapılır, bulgur, mercimek, buğday el değirmenlerinde çekilir makine sanayi yoktu.
Her şey el işleriydi. özellikle bulgur ve buğdaya önem verilirdi.
Zahire içeri konuldu mu, artık kıştan korkulmazdı.
Kışın ısınmak için bir çuval kömür alınırdı. Kalorifer ısıtma araçları yoktu. Soba nadir olarak zengin evlerin de bulunurdu.
Genelde aileler bir oda da yaşarlardı. Mangalda kayılan kömür üzerine bizim tandır dediğimiz dört ayaklı küçük tahta bir masa konur üzerine bir yorgan atılır aile bireyleri yorgana girer ısınırdı.
Uzun Soğuk kış geceleri tandırda geçer. Yazın hazırlanan yiyecekler yenilir en çok kavurga dediğimiz kuruyemiş sevilir, tabi küncülü akıttı da unutmayalım.
Urfa'nın kışa özgü yemekleri çoğu bulgurdan yapılır. Tiritli köfte, basma köfte, borani, gibi yemekler seviler yapılır ve yeniz. Tatlılarda ise en çok şıllık ve katmer yapılırdı.
Televizyon yoktu ama masal vardı. Bizim heket dediğimiz hikayeler anlatılır bir hoş olurdu. Elektriğin teknolojik araçların olmadığı devir çok değil altmış yetmiş yıl evvel ilimiz bir orta çağ şehri gibiydi.
Yani her şey doğal ve sadeydi.
Kapitalizmden eser yoktu. Halkın edebiyatı sözlü kültürdü. idare bir çeşit aydınlatma aracı altında anlatılan masallar aslına uygun bir ortamda tadına doyulmazdı. Kışın şehrin içinde mecbur olmadı mı bir mahalleden bir mahalleye gidilmez şehrin dışına hiç çıkılmazdı.
Çünkü soğuktan karanlıktan korkulurdu.
Büyüklerin anlattıklarına göre, Urfa'ya 1912 yılında büyük bir kar yağar, kar 40 gün, 40 gece devam eder, O sıralarda Van'dan bir ticaret kervanı Halep'e gitmek üzere Urfa'ya gelir, her yer metrelerce karla kaplıdır. Göz gözü görmez, Han diye büyük bir evin misafir bölümüne girilir, yenilir içilir hayvanlarına bakılır yem verilir. Kar Durmuş Yollar açılmış Kervan toplanmış gidecekler, Kervan sahibi kaldıkları yerin ücretini vermek için sahibi çağırılır, Oysa Orası Urfa eşrafından Mustafa Efendi'nin malikanesidir. Mustafa Efendi yanlarına gelir Sizler benim misafirimsiniz güle güle gidin yolunuz açık olsun der. Bu mesele Urfa'da severek anlatılır. Çünkü eşsiz bir misafirlik örneğidir. Bu tür kış öyküleri şehirde özelikle çok anlatılır. Bundan takriben yüz elli yıl evvel Erriş hoca lakaplı bir Allah dostu veli yaşardı. Yaz kış bizim zubun dediğimiz bir entarıyla gezerdi. Bir kış günü kar yerde herkes soğuktan titrerken şehrin saray önü semtinde hoca entari katında gezmektedir bir grup insan yanına gelir, hoca sen bu soğukta üşümüyor musun derler, hayır der kalabalığa gelin der size üşüyen donan adamı gösterim der. Hoca önde kalabalık arkada koşarak aşağı çarşı semtinde Hacı Kamil Hanına gelirler hanın köşesinde eşraftan bir kimse abaya kürke sarılmış mangal önünde titremekte, işte donan adam budur der.
Tabi bu kısadan hisselerde derin anlamlar var. Eski Urfa'da yoksulluk vardı ama insanlar huzurlu mutlu sayılırdı.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.