NECDET ŞANSAL
Köşe Yazarı
NECDET ŞANSAL
 

ESKİ URFA TARİHİ VE KÜLTÜRÜ -119-

Urfa masallar meseller şehridir. Urfa’ya, aynı zamanda efsaneler, söylenceler diyarı anlamına gelen mitolojik bir şehir desek ancak gerçeği vurgulamış oluruz.  Çünkü bu şehir belki Dünyanın en eski kadim bir şehridir. Son yapılan kazılarda Göbeklitepeden çok daha eski çok daha büyük yerleşim yerleri, olan adlarına Türkçe Karahan ve Keltepe denilen yerler bulundu. Daha geniş çaplı yapılacak arkeolojik kazılarda birçok başka tarihi kalıntılar ortaya çıkabilecektir. Zira bu şehrin kesin kuruluş tarihi hala bilinmiyor. Yöremizin ünlü şairi Ahmet Arifin “Beşikler vermişim Nuh’a- salıncaklar hamaklar- Hava anan dünkü çocuk sayılır,  “Anadolu’yum ben” Şiiri sanki Urfa için uyarlanmıştır. Tarih boyunca bu yöreye Romalılardan tut, yunanlılara kadar, bu bölgenin yerli halkları olan Keldaniler, Asurlar, Babiller, Gutiler, Medler Partlar gibi çeşitli kavimler gelmiş geçmişler. Kültürel bir çoğulculuk ve sentez meydana getirmişler. Bu nedenle Urfa’nın bir tek kimliği yoktur. Çok yönlü bir kimliği vardır desek doğrudur. Urfa’da Resmi dil Türkçe dışında Kürtçe, Arapça, daha evvel Süryani, Ermenice konuşulurdu. Bu halklar tarihsel süreçler içerisinde aralarında önemli sorunlar olmadan kardeşçe yaşardılar.  Urfa, adlarını belirttiğim bu halkların kültürlerinden oluşmuş kendine özgü bir kültür ve dil oluşmuştur. Bu dillerden meydana gelen ortak karma sözcüklerle yakın bir tarihe kadar Urfalılar aralarında konuşurlardı. Az da olsa şimdi bu karma sözcükler hala kullanılıyor. Nitekim araştırmacı yazar Adil Saraç Urfa ve Urfalıca diye bir kitap yazarak bu gerçeği saptamıştır. Böyle bir şehirde edebiyatın sözlü çeşidi olan söylenceler de elbette olacaktır. Hem de bolca olacaktır. Amacım bu yazı çalışmasında bu şehrin böylesi eski bir kültürünü bildiğim kadarıyla ileriki kuşaklara tanıtmaya katkıda bulunmaktır. Ama ne yazık ki bu edebi mesellerin çoğu şimdiye kadar yazılmadığı ve kayıt altına alınmadığı için unutuldu gitti. Hiç olmazsa hatırda kalanlar, bilinen bazı söylenceler yazılınca kayıp olmayacak. Kayıt altına alınmış olunca geçte olsa bu görev yerine getirilmiş olacaktır. Urfa’da en çok bilinen efsaneler Kral kızı efsanesi Karakoyun Hızmalı köprü efsanesidir. Bunların dışında birok söylenceler vardır. Sanırım bunların çoğu bildiğim kadarıyla derli toplu bir şekilde yazılmamıştır. Bundan sonra da ne yazık ki ne kadar istenilse bile yeteri kadar yazılmış olmayacak. Çünkü bu söylencelerin çoğu unutuldu. En önemlisi bunları bilen kaynak kişilerin çoğu öldü. Yine de Araştırma sonucunda yeni bilgiler elde edilebilir. Bu ilk bölümü bir arkadaştan yeni duyduğum bir söylence ile bitirelim. Vakti zamanında Osmanlı devleti döneminde Urfa’da halka iyi davranmayan zalim bir mutasarrıf varmış. Halk toplanmış şehrin hatırı sayılır bir alimin yanına giderek, mutasarrıfın Urfa’dan gönderilmesi için, Padişahın yanına gitmesini istemişler. Hoca şimdiki gibi ulaşım araçlarının olmadığı bir devirde ancak iki ayda İstanbul’a gelmiş. Orada bir talebesi varmış. Onu arayıp bulmuş. Meğerki talebesi vezir olmuş. Hoca durumu geliş nedenini anlatmış. Birlikte Padişahın huzuruna saraya gitmişler. Hoca Padişaha geliş nedenini söylemiş. Hoca Padişahtan hiç beklemediği bir zulümle karşılaşır. Padişah bir ceza olarak hocayı bir meydanda demir kafese hapis etmiş. Vezir bu duruma çok üzülür ama Padişaha karşı bir harekette bulunamaz. Böyle üzüntü içerisinde evine gelir. Vezirin akıllı, veli bir kızı vardır. Kızı babasının üzüntülü halini görür, hoca misafirimiz ne oldu niye eve gelmedi diye sorar. Vezir hocamız Padişah’ın emriyle hapis edildi. Kızı baba merak etme, hoca kurtulacak der. Demir kafes içerisinde olan hoca bir bakar ki etrafındaki demirler erir kurtulur. Nereye gidecek… Doğru vezirin evine gelir. Ertesi gün vezirle tekrar saraya padişahın yanına gelirler. Padişah gene hocayı demir kafese hapse kor. Vezir eve gelir durumu anlatır. Kızı gene baba merak etme, hoca kurtulacak. Hoca yine aynı şekilde demirlerin eridiğini görür. Vezirin yanına gelir. Tekrar birlikte saraya gelirler. Meğer padişah ta dolu bir kişi imiş. Hoca der, siz bu kız kadar olamadınız. Mutasarrıfı yok edemedin, eritemedin. Hoca dersini almıştır. Urfa’ya gelir. Durumu ahaliye anlatır. Demek hata ve eksiklik bizde diyerek Hep birlikte Şehrin dışına çıkarlar. Dua ederler. Demek duaları kabul olmuş ki. Bir çocuk şehirden koşarak yanlarına gelir mutasarrıfın öldüğü haberini verir. Söylencelerin geçek üstü yanları olduğu kadar, kısadan hisse yönleri de vardır. Devam Edecek…
Ekleme Tarihi: 08 Haziran 2022 - Çarşamba

ESKİ URFA TARİHİ VE KÜLTÜRÜ -119-

Urfa masallar meseller şehridir. Urfa’ya, aynı zamanda efsaneler, söylenceler diyarı anlamına gelen mitolojik bir şehir desek ancak gerçeği vurgulamış oluruz.

 Çünkü bu şehir belki Dünyanın en eski kadim bir şehridir. Son yapılan kazılarda Göbeklitepeden çok daha eski çok daha büyük yerleşim yerleri, olan adlarına Türkçe Karahan ve Keltepe denilen yerler bulundu. Daha geniş çaplı yapılacak arkeolojik kazılarda birçok başka tarihi kalıntılar ortaya çıkabilecektir.

Zira bu şehrin kesin kuruluş tarihi hala bilinmiyor. Yöremizin ünlü şairi Ahmet Arifin “Beşikler vermişim Nuh’a- salıncaklar hamaklar- Hava anan dünkü çocuk sayılır,  “Anadolu’yum ben” Şiiri sanki Urfa için uyarlanmıştır. Tarih boyunca bu yöreye Romalılardan tut, yunanlılara kadar, bu bölgenin yerli halkları olan Keldaniler, Asurlar, Babiller, Gutiler, Medler Partlar gibi çeşitli kavimler gelmiş geçmişler. Kültürel bir çoğulculuk ve sentez meydana getirmişler. Bu nedenle Urfa’nın bir tek kimliği yoktur. Çok yönlü bir kimliği vardır desek doğrudur. Urfa’da Resmi dil Türkçe dışında Kürtçe, Arapça, daha evvel Süryani, Ermenice konuşulurdu. Bu halklar tarihsel süreçler içerisinde aralarında önemli sorunlar olmadan kardeşçe yaşardılar.  Urfa, adlarını belirttiğim bu halkların kültürlerinden oluşmuş kendine özgü bir kültür ve dil oluşmuştur. Bu dillerden meydana gelen ortak karma sözcüklerle yakın bir tarihe kadar Urfalılar aralarında konuşurlardı. Az da olsa şimdi bu karma sözcükler hala kullanılıyor. Nitekim araştırmacı yazar Adil Saraç Urfa ve Urfalıca diye bir kitap yazarak bu gerçeği saptamıştır. Böyle bir şehirde edebiyatın sözlü çeşidi olan söylenceler de elbette olacaktır. Hem de bolca olacaktır. Amacım bu yazı çalışmasında bu şehrin böylesi eski bir kültürünü bildiğim kadarıyla ileriki kuşaklara tanıtmaya katkıda bulunmaktır. Ama ne yazık ki bu edebi mesellerin çoğu şimdiye kadar yazılmadığı ve kayıt altına alınmadığı için unutuldu gitti. Hiç olmazsa hatırda kalanlar, bilinen bazı söylenceler yazılınca kayıp olmayacak. Kayıt altına alınmış olunca geçte olsa bu görev yerine getirilmiş olacaktır. Urfa’da en çok bilinen efsaneler Kral kızı efsanesi Karakoyun Hızmalı köprü efsanesidir. Bunların dışında birok söylenceler vardır. Sanırım bunların çoğu bildiğim kadarıyla derli toplu bir şekilde yazılmamıştır. Bundan sonra da ne yazık ki ne kadar istenilse bile yeteri kadar yazılmış olmayacak. Çünkü bu söylencelerin çoğu unutuldu. En önemlisi bunları bilen kaynak kişilerin çoğu öldü. Yine de Araştırma sonucunda yeni bilgiler elde edilebilir. Bu ilk bölümü bir arkadaştan yeni duyduğum bir söylence ile bitirelim. Vakti zamanında Osmanlı devleti döneminde Urfa’da halka iyi davranmayan zalim bir mutasarrıf varmış. Halk toplanmış şehrin hatırı sayılır bir alimin yanına giderek, mutasarrıfın Urfa’dan gönderilmesi için, Padişahın yanına gitmesini istemişler. Hoca şimdiki gibi ulaşım araçlarının olmadığı bir devirde ancak iki ayda İstanbul’a gelmiş. Orada bir talebesi varmış. Onu arayıp bulmuş. Meğerki talebesi vezir olmuş. Hoca durumu geliş nedenini anlatmış. Birlikte Padişahın huzuruna saraya gitmişler. Hoca Padişaha geliş nedenini söylemiş. Hoca Padişahtan hiç beklemediği bir zulümle karşılaşır. Padişah bir ceza olarak hocayı bir meydanda demir kafese hapis etmiş. Vezir bu duruma çok üzülür ama Padişaha karşı bir harekette bulunamaz. Böyle üzüntü içerisinde evine gelir. Vezirin akıllı, veli bir kızı vardır. Kızı babasının üzüntülü halini görür, hoca misafirimiz ne oldu niye eve gelmedi diye sorar. Vezir hocamız Padişah’ın emriyle hapis edildi. Kızı baba merak etme, hoca kurtulacak der. Demir kafes içerisinde olan hoca bir bakar ki etrafındaki demirler erir kurtulur. Nereye gidecek… Doğru vezirin evine gelir. Ertesi gün vezirle tekrar saraya padişahın yanına gelirler. Padişah gene hocayı demir kafese hapse kor. Vezir eve gelir durumu anlatır. Kızı gene baba merak etme, hoca kurtulacak. Hoca yine aynı şekilde demirlerin eridiğini görür. Vezirin yanına gelir. Tekrar birlikte saraya gelirler. Meğer padişah ta dolu bir kişi imiş. Hoca der, siz bu kız kadar olamadınız. Mutasarrıfı yok edemedin, eritemedin. Hoca dersini almıştır. Urfa’ya gelir. Durumu ahaliye anlatır. Demek hata ve eksiklik bizde diyerek Hep birlikte Şehrin dışına çıkarlar. Dua ederler. Demek duaları kabul olmuş ki. Bir çocuk şehirden koşarak yanlarına gelir mutasarrıfın öldüğü haberini verir. Söylencelerin geçek üstü yanları olduğu kadar, kısadan hisse yönleri de vardır. Devam Edecek…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.