NECDET ŞANSAL
Köşe Yazarı
NECDET ŞANSAL
 

ESKİ URFA KÜLTÜRÜ VE TARİHİ -89-

    Bir zamanların sanayisi el işlerinin en önemlilerinden biri, Urfa’da bizim Kazancılık dediğimiz bakırcılıktır. Daha doğrusu bakır el sanatıdır. Bakır deyip geçmeyelim. Gene bir zamanlar hayatımız bakırdı, dersek doğrudur. Çünkü yediğimiz içtiğimiz her şey bakırdan yapılmıştı. Bakır tas bakır tencere çeşitli yiyecek içecek malzemeleri bakırdı. Şimdi her el işi sanatı gibi bu sanat ta üzülerek belirtelim, teknolojiye yenildi deyimini kullansak doğrudur. Zira her şey makineleşti Her şey aslını doğallığını kaybetti. Şimdi her şey plastik maddeler, tek kullanımlık pet bardaklar, pet tabak çatal kaşık, bunlar yetmiyormuş gibi birde yine tek kullanımlık naylon sofralar hayatımıza girdi. Bir şairin dediği gibi önce ekmeğimiz bozuldu. Tarlalara ilaç verildi buğdayların, sebzelerin, meyvelerin tadı kalmadı tadı değişti. Oysa ilaç verilmemiş bir buğday ekmeğinin kokusu ta uzaklardan gelirdi. Tadı bir başka olurdu. Aynı şekilde ilaç verilmemiş bir sebze ile kalaylı bakır bir tencerede yapılan, bakır sahanda yenilen bir yumurtanın lezzeti tadı insanın damağında kalırdı. Aynı şekilde bakır tasta içilen bir ayran, bakır tasta içilen bir su bile başka olur. Bu dijital, uzay çağında diyelim, yeni kuşakların bu unutulmaz el işlerinden haberleri bile olmayabilir. Bizde bunu düşünerek Urfa el işleri sanatını biz yetişkinler hatırlayarak, gençlere anlatmak tanıtmak maksadıyla bu defa bakırcılık sanatının son temsilcilerinden biri olan bakırcı Mehmet ustayla dükkanında konuştuk sohbet ettik. Mehmet usta bu işi yaklaşık 55 yıldır yaptığını söyledi. Bu büyük emek verilen işe üç kardeş olarak başladıklarını anlatıyor. İki kardeşinin vefat ettiğini belirtiyor. Abisi büyüğü Hüseyin ustanın bakırcı sanatının önde gelen tanınmış bir ustası olduğunu belirtiyor. Mehmet ustayla söyleşimizde şimdi her şeyin makineleştiğini, doğalığını kaybettiğini, oysa önce her şeyin doğal olduğunu, Urfa’da bizim tandırlık dediğimiz, şimdiki bir nevi mutfak denilen yerde bakır kazanlarda odun ateşiyle buğday, pekmez kaynatıldığını, bulgur ve şıra yapıldığını, bakır tencerelerde lezzetli yemekler yapıldığını özlemle anlatıyor,  şimdi her şey hazır, bulguru hazır, pekmezi hazır, yoğurdu hazır, emaye, alemiyon, çıktı, çıktı oğlu çıktı” diyor. Şimdi bakır eşyaya talebin en çok köfte leğenine olduğunu, bu sanata en büyük zararı makine yapımı bakır eşyaların verdiğini söylüyor. Bu makine bakır eşyalar Antep’te Maraş’ta yapılıyor. Makine yapımı bakırlar ince olduğundan, emek verilmeden yapıldığından daha ucuz oluyor. El işi bakırlar makine bakırdan daha kalın olduğundan daha fazla özen gösterilip emek verildiğinden daha pahalı oluyor. Bu nedenle satışları az oluyor. Zaten şimdi Urfa’da el işi kazancı ustası üç tane kalmış durumda. Oysa daha önce üç kazancı çarşısında, bakırcı merhum Osman bakırın oğlu Halit Bakır’ın verdiği bilgiye göre 1950 yılında 100 iş yerinde usta, halfa, çırak toplam 300 kişi çalışırmış. Ünlü bakırcı ustaların bazılarının isimlerini verelim. Osman bakır, Hüseyin Çirkin usta, Ali usta, Aziz usta, Arap Maksut, Ahmet cambaz, Halil topraktır. Bu ustaların yaptıkları bizim kab kacak dediğimiz, çeşitli teştler, kuşhane denilen yemek tenceresi, yağ tavası, hamur teşti, nışe teştı, köfte leğeni, buğday, veya şıra kazanı, tepsiler, yemek tepsisi. sını, yoğurt sıtılı, hamam leğeni, su tası, daha birçok bakırdan mutfak eşyaları vardı.  Evlenenlerin çeyiz eşyalarının bir bölümü mutlaka bakır eşyalar olurdu. Düğünlerde yapılan yemekler üzlemeli pilav, kuzu içi, kaburga, zerde, üç dört büyük bakır kazanlarda evlerde yapılırdı. Birde yeri gelmişken Urfa’nın eski bir geleneğinden söz edelim. Evlenen damadın akrabaları ve arkadaşları sını sürme dediğimiz hediye, pirinç, şeker veya koyun gönderirlerdi. Damat tarafı ise hediye gönderenlere büyük sınılerde hamalar başları üzerinde yapılan düğün yemeklerini götürürlerdi. Artan yemekler ise komşulara, yoksulara dağıtılırdı. Bakırcılık sanatı büyük emek isteyen bir iştir. Nasıl ki demircilik sanatında demire çekiçle tav verilirse, bakırcı ustası yüzlerce çekiç darbesiyle bakıra tav verir, demir gibi sağlam yapar.   Bundan dolayı yapılan bakır eşyalar, ne kadar kullanılsa da makine işi bakırlar gibi çok kullanılınca eğri büğrü olmaz. Ünlü ustalar adlarını yaptıkları bakır eşyalara bir nevi mühürleri adlarını yazarlardı. Bir dönem yaşamın ve kültürümüzün bir parçası olan böylesi el işleri sanatının yok olmaması için, devletin tarım ürünlerine verdiği destek gibi geleneksel sanat kollarına destek vermesi gerekir. Devam edecek  
Ekleme Tarihi: 10 Nisan 2022 - Pazar

ESKİ URFA KÜLTÜRÜ VE TARİHİ -89-

 

 

Bir zamanların sanayisi el işlerinin en önemlilerinden biri, Urfa’da bizim Kazancılık dediğimiz bakırcılıktır. Daha doğrusu bakır el sanatıdır. Bakır deyip geçmeyelim. Gene bir zamanlar hayatımız bakırdı, dersek doğrudur. Çünkü yediğimiz içtiğimiz her şey bakırdan yapılmıştı. Bakır tas bakır tencere çeşitli yiyecek içecek malzemeleri bakırdı. Şimdi her el işi sanatı gibi bu sanat ta üzülerek belirtelim, teknolojiye yenildi deyimini kullansak doğrudur.

Zira her şey makineleşti Her şey aslını doğallığını kaybetti. Şimdi her şey plastik maddeler, tek kullanımlık pet bardaklar, pet tabak çatal kaşık, bunlar yetmiyormuş gibi birde yine tek kullanımlık naylon sofralar hayatımıza girdi. Bir şairin dediği gibi önce ekmeğimiz bozuldu. Tarlalara ilaç verildi buğdayların, sebzelerin, meyvelerin tadı kalmadı tadı değişti. Oysa ilaç verilmemiş bir buğday ekmeğinin kokusu ta uzaklardan gelirdi. Tadı bir başka olurdu. Aynı şekilde ilaç verilmemiş bir sebze ile kalaylı bakır bir tencerede yapılan, bakır sahanda yenilen bir yumurtanın lezzeti tadı insanın damağında kalırdı. Aynı şekilde bakır tasta içilen bir ayran, bakır tasta içilen bir su bile başka olur.

Bu dijital, uzay çağında diyelim, yeni kuşakların bu unutulmaz el işlerinden haberleri bile olmayabilir. Bizde bunu düşünerek Urfa el işleri sanatını biz yetişkinler hatırlayarak, gençlere anlatmak tanıtmak maksadıyla bu defa bakırcılık sanatının son temsilcilerinden biri olan bakırcı Mehmet ustayla dükkanında konuştuk sohbet ettik. Mehmet usta bu işi yaklaşık 55 yıldır yaptığını söyledi. Bu büyük emek verilen işe üç kardeş olarak başladıklarını anlatıyor. İki kardeşinin vefat ettiğini belirtiyor. Abisi büyüğü Hüseyin ustanın bakırcı sanatının önde gelen tanınmış bir ustası olduğunu belirtiyor. Mehmet ustayla söyleşimizde şimdi her şeyin makineleştiğini, doğalığını kaybettiğini, oysa önce her şeyin doğal olduğunu, Urfa’da bizim tandırlık dediğimiz, şimdiki bir nevi mutfak denilen yerde bakır kazanlarda odun ateşiyle buğday, pekmez kaynatıldığını, bulgur ve şıra yapıldığını, bakır tencerelerde lezzetli yemekler yapıldığını özlemle anlatıyor,  şimdi her şey hazır, bulguru hazır, pekmezi hazır, yoğurdu hazır, emaye, alemiyon, çıktı, çıktı oğlu çıktı” diyor. Şimdi bakır eşyaya talebin en çok köfte leğenine olduğunu, bu sanata en büyük zararı makine yapımı bakır eşyaların verdiğini söylüyor. Bu makine bakır eşyalar Antep’te Maraş’ta yapılıyor. Makine yapımı bakırlar ince olduğundan, emek verilmeden yapıldığından daha ucuz oluyor. El işi bakırlar makine bakırdan daha kalın olduğundan daha fazla özen gösterilip emek verildiğinden daha pahalı oluyor. Bu nedenle satışları az oluyor. Zaten şimdi Urfa’da el işi kazancı ustası üç tane kalmış durumda. Oysa daha önce üç kazancı çarşısında, bakırcı merhum Osman bakırın oğlu Halit Bakır’ın verdiği bilgiye göre 1950 yılında 100 iş yerinde usta, halfa, çırak toplam 300 kişi çalışırmış. Ünlü bakırcı ustaların bazılarının isimlerini verelim. Osman bakır, Hüseyin Çirkin usta, Ali usta, Aziz usta, Arap Maksut, Ahmet cambaz, Halil topraktır. Bu ustaların yaptıkları bizim kab kacak dediğimiz, çeşitli teştler, kuşhane denilen yemek tenceresi, yağ tavası, hamur teşti, nışe teştı, köfte leğeni, buğday, veya şıra kazanı, tepsiler, yemek tepsisi. sını, yoğurt sıtılı, hamam leğeni, su tası, daha birçok bakırdan mutfak eşyaları vardı.

 Evlenenlerin çeyiz eşyalarının bir bölümü mutlaka bakır eşyalar olurdu. Düğünlerde yapılan yemekler üzlemeli pilav, kuzu içi, kaburga, zerde, üç dört büyük bakır kazanlarda evlerde yapılırdı. Birde yeri gelmişken Urfa’nın eski bir geleneğinden söz edelim. Evlenen damadın akrabaları ve arkadaşları sını sürme dediğimiz hediye, pirinç, şeker veya koyun gönderirlerdi. Damat tarafı ise hediye gönderenlere büyük sınılerde hamalar başları üzerinde yapılan düğün yemeklerini götürürlerdi. Artan yemekler ise komşulara, yoksulara dağıtılırdı. Bakırcılık sanatı büyük emek isteyen bir iştir. Nasıl ki demircilik sanatında demire çekiçle tav verilirse, bakırcı ustası yüzlerce çekiç darbesiyle bakıra tav verir, demir gibi sağlam yapar.

 

Bundan dolayı yapılan bakır eşyalar, ne kadar kullanılsa da makine işi bakırlar gibi çok kullanılınca eğri büğrü olmaz. Ünlü ustalar adlarını yaptıkları bakır eşyalara bir nevi mühürleri adlarını yazarlardı. Bir dönem yaşamın ve kültürümüzün bir parçası olan böylesi el işleri sanatının yok olmaması için, devletin tarım ürünlerine verdiği destek gibi geleneksel sanat kollarına destek vermesi gerekir. Devam edecek

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.