NECDET ŞANSAL
Köşe Yazarı
NECDET ŞANSAL
 

ESKİ TÜRKİYE DEDİKLERİ ARANIR HALE GELDİ -1

22 yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, büyük iddialarla iktidara geldi. Kendilerinden evvelki iktidarlar dönemindeki yanlışlıkları kıyasıya eleştirdiler, bunda haklılık payı vardı. Hükümet oldukları zaman, her şeyın doğru, düzenli, olacağını, partizanlık, adam kayırmacılık, eş, dost, ayrıcalığı yapmayacaklarını söylediler, vaad ettiler. 3 Y dedikleri yolsuzluk, yoksulluk, Yasaklar, en önemli sloganları olmuştu. Yolsuzluk yapanlar babamızın oğlu olsa bile af etmeyceklerini söylemişlerdi. Yoksulluğu ortadan kaldıracaklarını söylemişlerdi, Demokratik bir toplum olmayı engelleyen yasaklar mutlaka kadırılacak, liberal, bir ekonomi ile birlikte demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü sağlanacaktı demişlerdi. Ayrıca, üç tane belki de daha önemli ilkeye söz verdiler, bunlar, ayrımcılığı red eden, etnik milliyetçilik, bölgesel milliyetçilik, dinsel milliyetçilik yapmayacaklarını söylediler. Şimdi gelelim bu sözlerin tutulup tutulmadığını araştıralım. Yolsuzluk konusunda basına, medyaya yansiyan yüzlerce haber, sayıştayda düzinelerce dosya vardır. Eski Türkiye dedikleri iktidarlar döneminde bu kadar yolsuzluk dosyaları ortaya çıkmamıştı. Yoksulluk konusunda bu iktidar sürekli, yine eski Türkiye dedikleri hükümetleri yoksulluk konusunda eleştirirdi. Rakamlar ortadır. Eski Türkiye diyerek suçladıkları iktidarlar dönemlerinde, sosyal yardım alan hane sayısı ortalama bir milyon beş yüzbin iken, bu iktidar döneminde sosyal yardıma muhtaç, yaklaşık beş milyon hane halkı vardır. Olayın ironi yönü yoksulluk ile ilgili bir bakan çıkıyor, sanki bir başarı, bir övünç gibi, kendi iktidarları Ak Parti döneminde, yardım alan hane sayısı dört misli yaklaşık beş milyon haneye sanki bir başarı gibi arttığını, sosyal yardım yaptıklarını söylemiştir. Gülermisin, ağlarmısın, ne diyeceğimizi bilemiyoruz. Tam Aziz Nesinlik bir olay. Ak Parti iş alanları açması, üretim seferberliği yapacağına, kendi iktidarlarına bağlı yardıma muhtaç yoksul bir kesim oluşturmuşlardır. Oysa bir Çin atasözü, "Bana balık verme, balık tutmasını öğret." yani sadaka veya yardım değil, iş alanlarının açılması gerekir. Yasaklar konusu yine aynı durumda, aynı, olumsuz bir seyir izliyor.. Seçime girmeye yasal bir engeli olmayan, halkın özgür iradeleriyle seçilmiş, belediye başkanları tutuklanıyor cezaevine konuluyor. Seçildikleri belediyelere başka adamlar, kayyım, yani belediye başkanı olarak atanmıştır. Anayasa mahkemesinin kararları uygulanmıyor.Cumartesi annelerinin haklı talepleri engelenmiştir. Festivallar, konserler yasaklanıyor. Say saya bildiğin kadar. Milliyetçilik konusunda üç söylem: Etnik milliyetçilik yapılmıyacaktı. Şimdi etnik milliyetçi MHP ile bir nevi koalisyon kurulmuştur. Bölgesel milliyetçilik yapılmıyacak denildi. Şimdi bakanlıkların, devlet yetkilerin, müsteşarların çoğu, belli bölgelerde, Karadeniz ağırlıklı, yönetim ve mütahitler öne çıkmışlardır. AKP iktidarı, başta genel başkanları, Cumhurbaşkanı Erdoğan CHP dönemini kast ederek, kendilerinden evvelki hükümetleri, vesayetçi, tek adam, ve ikinci adam olarak isim vermeden Atatürk ve İnönü dönemini, kast ederek, nerdeyse faşist olmakla suçluyor. Ama, ne yazık ki, Türkiye, 2017 Cumhurbaşkanlığı sistemiyele tek adam rejimi sayılacak bir yönetime geçmiştir. Meclisin şimdi eskisi gibi fazla yetkileri yoktur. Bakanlar Cumhurbaşkanı tarafından, bir nevi devlet memuru gibi atanıyor. Eski Türkiye diyerek, hamaset yapıyorlardı diyerek eleştirdikleri yönetimlerde, meclisin yetkisi çok daha fazlaydı. Bakanlar bir memur gibi, Cumhurbaşkanı tarafından atanmaz, halkın oylarıyla seçilen milletvekilleri bakan olurdu. Dolaysıyla Başbakan veya Cumhurbaşkanın bir menuru sayılmazlardı. Türkiye gibi bir ülkede, iktidar partisinin genel başkanın Cumhurbaşkanı olması hiç te doğru değildir. Ülkemizdeki başkanlık sistemi diğer demokrasi ile yönetilen ülkelerin, demokratik başkanlık sistemine uymuyor. Bizim başkanlık sistemi tek adam başkanlık sistemini andıriyor. Zira devletin tüm önemli yetkileri bir başkanın elinde bulunuyor. Sistemin çelişkisi, İktidar partisinin genel başkanı, Cumhurbaşkanı olarak tarafsız olacağına yemin ediyor. Ama pratikte böyle olmadığını herkes biliyor. Türkiye başkanlık sistemine geçtiğinden beri, her şey iyi olmamış, aksine, ekonomide, demokraside geriye gitmiştir. Ülkemiz için en iyi yönetim biçimi demokratik parlamenter sistemdir. Vesayetçi olarak olarak eleştirdikleri ve suçladıkları eski Türkiye dönemi hükümetleri, seçimlere girerken İçişleri, Adalet, ulaştırma bakanları istifa eder, tarafsız kişler seçim sonrasına kadar bu üç önemli bakanlığa getirilirdi. Şimdi öyle değil. Seçimlerde etkili olan üç bakan ayrılmıyor. Üstelik içişleri ve dışişleri baknları seçim çalışmalarına bizzat katılıyor. Mitinglerde konuşmalar yapıyor, esnafları dükkan, dükkan geziyorlar, oy istiyorlar. İnsan haklı olarak diyor, asıl sizlerin yaptığınız bir vesayet ve hamaset oluyor demek gerekiyor Bir vatandaş, bir yazar, yasaların ve anayasanın düşünce, ifade özgürlüğü kapsamında, hakaret yapmadan,şiddet içermeyen fikirleri konuşmak, yazmak her vatandaşın hakkıdır. Doğruyu demek gerkirse, yıllardır düşüncelerimi bir yazar olarak, bu kıriterlere uyarak yazabiliyorum. Devam edecek
Ekleme Tarihi: 27 Mart 2024 - Çarşamba

ESKİ TÜRKİYE DEDİKLERİ ARANIR HALE GELDİ -1

22 yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, büyük iddialarla iktidara geldi. Kendilerinden evvelki iktidarlar dönemindeki yanlışlıkları kıyasıya eleştirdiler, bunda haklılık payı vardı. Hükümet oldukları zaman, her şeyın doğru, düzenli, olacağını, partizanlık, adam kayırmacılık, eş, dost, ayrıcalığı yapmayacaklarını söylediler, vaad ettiler.

3 Y dedikleri yolsuzluk, yoksulluk, Yasaklar, en önemli sloganları olmuştu. Yolsuzluk yapanlar babamızın oğlu olsa bile af etmeyceklerini söylemişlerdi. Yoksulluğu ortadan kaldıracaklarını söylemişlerdi, Demokratik bir toplum olmayı engelleyen yasaklar mutlaka kadırılacak, liberal, bir ekonomi ile birlikte demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü sağlanacaktı demişlerdi.

Ayrıca, üç tane belki de daha önemli ilkeye söz verdiler, bunlar, ayrımcılığı red eden, etnik milliyetçilik, bölgesel milliyetçilik, dinsel milliyetçilik yapmayacaklarını söylediler.

Şimdi gelelim bu sözlerin tutulup tutulmadığını araştıralım. Yolsuzluk konusunda basına, medyaya yansiyan yüzlerce haber, sayıştayda düzinelerce dosya vardır. Eski Türkiye dedikleri iktidarlar döneminde bu kadar yolsuzluk dosyaları ortaya çıkmamıştı. Yoksulluk konusunda bu iktidar sürekli, yine eski Türkiye dedikleri hükümetleri yoksulluk konusunda eleştirirdi. Rakamlar ortadır. Eski Türkiye diyerek suçladıkları iktidarlar dönemlerinde, sosyal yardım alan hane sayısı ortalama bir milyon beş yüzbin iken, bu iktidar döneminde sosyal yardıma muhtaç, yaklaşık beş milyon hane halkı vardır.

Olayın ironi yönü yoksulluk ile ilgili bir bakan çıkıyor, sanki bir başarı, bir övünç gibi, kendi iktidarları Ak Parti döneminde, yardım alan hane sayısı dört misli yaklaşık beş milyon haneye sanki bir başarı gibi arttığını, sosyal yardım yaptıklarını söylemiştir. Gülermisin, ağlarmısın, ne diyeceğimizi bilemiyoruz. Tam Aziz Nesinlik bir olay. Ak Parti iş alanları açması, üretim seferberliği yapacağına, kendi iktidarlarına bağlı yardıma muhtaç yoksul bir kesim oluşturmuşlardır. Oysa bir Çin atasözü, "Bana balık verme, balık tutmasını öğret." yani sadaka veya yardım değil, iş alanlarının açılması gerekir.

Yasaklar konusu yine aynı durumda, aynı, olumsuz bir seyir izliyor.. Seçime girmeye yasal bir engeli olmayan, halkın özgür iradeleriyle seçilmiş, belediye başkanları tutuklanıyor cezaevine konuluyor. Seçildikleri belediyelere başka adamlar, kayyım, yani belediye başkanı olarak atanmıştır. Anayasa mahkemesinin kararları uygulanmıyor.Cumartesi annelerinin haklı talepleri engelenmiştir. Festivallar, konserler yasaklanıyor. Say saya bildiğin kadar.

Milliyetçilik konusunda üç söylem: Etnik milliyetçilik yapılmıyacaktı. Şimdi etnik milliyetçi MHP ile bir nevi koalisyon kurulmuştur. Bölgesel milliyetçilik yapılmıyacak denildi. Şimdi bakanlıkların, devlet yetkilerin, müsteşarların çoğu, belli bölgelerde, Karadeniz ağırlıklı, yönetim ve mütahitler öne çıkmışlardır.

AKP iktidarı, başta genel başkanları, Cumhurbaşkanı Erdoğan CHP dönemini kast ederek, kendilerinden evvelki hükümetleri, vesayetçi, tek adam, ve ikinci adam olarak isim vermeden Atatürk ve İnönü dönemini, kast ederek, nerdeyse faşist olmakla suçluyor.

Ama, ne yazık ki, Türkiye, 2017 Cumhurbaşkanlığı sistemiyele tek adam rejimi sayılacak bir yönetime geçmiştir. Meclisin şimdi eskisi gibi fazla yetkileri yoktur. Bakanlar Cumhurbaşkanı tarafından, bir nevi devlet memuru gibi atanıyor. Eski Türkiye diyerek, hamaset yapıyorlardı diyerek eleştirdikleri yönetimlerde, meclisin yetkisi çok daha fazlaydı. Bakanlar bir memur gibi, Cumhurbaşkanı tarafından atanmaz, halkın oylarıyla seçilen milletvekilleri bakan olurdu. Dolaysıyla Başbakan veya Cumhurbaşkanın bir menuru sayılmazlardı. Türkiye gibi bir ülkede, iktidar partisinin genel başkanın Cumhurbaşkanı olması hiç te doğru değildir. Ülkemizdeki başkanlık sistemi diğer demokrasi ile yönetilen ülkelerin, demokratik başkanlık sistemine uymuyor. Bizim başkanlık sistemi tek adam başkanlık sistemini andıriyor. Zira devletin tüm önemli yetkileri bir başkanın elinde bulunuyor. Sistemin çelişkisi, İktidar partisinin genel başkanı, Cumhurbaşkanı olarak tarafsız olacağına yemin ediyor. Ama pratikte böyle olmadığını herkes biliyor. Türkiye başkanlık sistemine geçtiğinden beri, her şey iyi olmamış, aksine, ekonomide, demokraside geriye gitmiştir. Ülkemiz için en iyi yönetim biçimi demokratik parlamenter sistemdir.

Vesayetçi olarak olarak eleştirdikleri ve suçladıkları eski Türkiye dönemi hükümetleri, seçimlere girerken İçişleri, Adalet, ulaştırma bakanları istifa eder, tarafsız kişler seçim sonrasına kadar bu üç önemli bakanlığa getirilirdi. Şimdi

öyle değil. Seçimlerde etkili olan üç bakan ayrılmıyor. Üstelik içişleri ve dışişleri baknları seçim çalışmalarına bizzat katılıyor. Mitinglerde konuşmalar yapıyor, esnafları dükkan, dükkan geziyorlar, oy istiyorlar. İnsan haklı olarak diyor, asıl sizlerin yaptığınız bir vesayet ve hamaset oluyor demek gerekiyor

Bir vatandaş, bir yazar, yasaların ve anayasanın düşünce, ifade özgürlüğü kapsamında, hakaret yapmadan,şiddet içermeyen fikirleri konuşmak, yazmak her vatandaşın hakkıdır. Doğruyu demek gerkirse, yıllardır düşüncelerimi bir yazar olarak, bu kıriterlere uyarak yazabiliyorum. Devam edecek

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.