NECDET ŞANSAL
Köşe Yazarı
NECDET ŞANSAL
 

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

Masal çağlarının masalları bir varmış bir yokmuş ile başlardı. Tıpkı insan yaşamı gibi… Bir anlamda hem var hem yok gibi. Bilim adamları, düşünen insanlar, maddi mekanın anlamını çözemedikleri gibi, yaşadığımız zamanı zaman kavramını hiç çözemiyorlar. Acayip bir şey zaman mefhumu, kırk elli yıl geçiyor, sanki bir an gibi daha dün gibi şeklinde his ediyor insan, bu zaman kavramını. Hele rastlantılar yıllar sonra benzer aynı tesadüfler sonucu oluşan benzer rakamlar, insanın hatırına bazı bilim adamlarının iddia ettikleri Dünya tesadüfen mi yaratıldı sorusuna tezat belki daha doğru bir düşünceyle, Dünya çok akılı bir tasarımcı tarafından müthiş bir denge ve düzen içerisinde yaratılmıştır görüşünü hatıra getiriyor. Bu çok bilinmeyen denklemde herkesin bir görüş ve algısı olduğu bir gerçek. Ama sanırım insanlığın çoğunluğu, Çeşitli dillerde farklı sözcüklerle anlatılan bizim Allah dediğimiz yaratıcı bir güç tarafından yaratıldığını kabul ediyor. Ama ne yazık ki bu önemli hayati konuda kesin bir veri ve bilgi de yoktur. Sonuçta bir tasavvur ve inanç söz konusudur. Bu nedenle işin içinden çıkmak öyle kolay değil. Belki anlamak, anlatmak algılamak kolay olmuyor. Yaşadığımız bu dijital çağda, uzay çağında bir anlamda yaşamın başlangıcını ve sonucunu tasvir eden artık masallar da yok oldu. Masaların zaman ve mekana uygun doğallığı da yok oldu. Her şey mekanik, neredeyse her şey yüzeysel hale geldi denilebilir. Bolu beyinin zulmüne isyan eden Köroğlu’nun dediği gibi “delikli demir icat oldu mertlik bozuldu”. Yani tüfek tabanca, kılıcın mızrak’ın yerini alınca devir değişti. Elektrik keşfi de binlerce yıllık insanlık tarihini değiştirdi. Yeni sanal bir dönemin Radyo, TV, Bilgi sayar, akıllı cep telefonlarını çağını açtı. Demek istediğim insanın doğallığı bir anlamda teknoloji ile sona erdi. Başka bir anlatımla tılsım, sihir, büyü bozuldu. İnsanlar ölümü ve ölümlü bir varlık olduğunu çok düşünmez, bir algı düzeyine ulaştı. İyimi oldu? Sorusuna verilecek yanıt, Her nimetin bir külfeti olduğunu bilmek ve anımsamak gerek. Halk arasında her şey var, ama huzur yok sözü nimetin külfetini anlatır. Teknolojinin tutsağı olan insan, doğallığını kayıp edip kendine ve topluma yabancı oluyor. En kötüsü, maddi yaşama tarzının sonucu oluşan bireyci zihniyette, varsa yoksa çıkar ve menfaat öne çıkıyor. Hiç ölmeyecek gibi şişkin bir ego ile ben duygusuyla yaşıyor ömür sürüyor. Oysa bir varoluş sonucu yok oluş olan ölüme bir felakette trajedide denilebilir. Ama ne acıdır ki insanların çoğu bu gerçeği hatırlayıp ders alıp iyilik yapması gerekirken, Dünya’ya çok tutunması aslında bir çelişki olduğu kadar acınacak bir zihniyet. Düşünen, inanan akıllı bireyler, Dünya yaşamının gelip geçici olduğunu bilir. Ama insanlar sonuçta tuhaf bir varlık. Çünkü kendini aldatma gibi bir huyları vardır. Belki buna arsız olmak demekte mümkün. Nitekim kuran Ahzap süresi 72 ayet, “Biz emaneti göklere yerküreye ve dağlara teklif ettik ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim, çok bilgisizdir”. Tespiti yapar. Yaşam ve ölüm olayının ilginç ve düşündürücü yönü ise peygamberler, veliler, gerçek düşünürler Dünya hayatının sevinçten ziyade acı olduğunu yaşamın bir başlangıcı ve sonucu olduğunu ısrarla bildirmelerine rağmen insanların çoğunun bunu fazla düşünmez olmaları hiç ölmeyecek gibi yaşamaları arsız ve kendini aldatma sahteliğinin somut bir kanıtı. Sonuç olarak biz sözü Anadolu ereni Yunus Emre’ye verelim. “ mal sahibi mülk sahibi. Hani bunun ilk sahibi. Malda yalan mülkte yalan. Gel sende biraz oyalan” koca Yunus, sonucu söyler, “ Gelin tanış olalım, işin kolayını tutalım. Sevelim sevilelim. Bu Dünya kimseye kalmaz”. Anlayan anlar.
Ekleme Tarihi: 30 Ocak 2020 - Perşembe

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

Masal çağlarının masalları bir varmış bir yokmuş ile başlardı. Tıpkı insan yaşamı gibi… Bir anlamda hem var hem yok gibi. Bilim adamları, düşünen insanlar, maddi mekanın anlamını çözemedikleri gibi, yaşadığımız zamanı zaman kavramını hiç çözemiyorlar. Acayip bir şey zaman mefhumu, kırk elli yıl geçiyor, sanki bir an gibi daha dün gibi şeklinde his ediyor insan, bu zaman kavramını. Hele rastlantılar yıllar sonra benzer aynı tesadüfler sonucu oluşan benzer rakamlar, insanın hatırına bazı bilim adamlarının iddia ettikleri Dünya tesadüfen mi yaratıldı sorusuna tezat belki daha doğru bir düşünceyle, Dünya çok akılı bir tasarımcı tarafından müthiş bir denge ve düzen içerisinde yaratılmıştır görüşünü hatıra getiriyor. Bu çok bilinmeyen denklemde herkesin bir görüş ve algısı olduğu bir gerçek. Ama sanırım insanlığın çoğunluğu, Çeşitli dillerde farklı sözcüklerle anlatılan bizim Allah dediğimiz yaratıcı bir güç tarafından yaratıldığını kabul ediyor. Ama ne yazık ki bu önemli hayati konuda kesin bir veri ve bilgi de yoktur. Sonuçta bir tasavvur ve inanç söz konusudur. Bu nedenle işin içinden çıkmak öyle kolay değil. Belki anlamak, anlatmak algılamak kolay olmuyor. Yaşadığımız bu dijital çağda, uzay çağında bir anlamda yaşamın başlangıcını ve sonucunu tasvir eden artık masallar da yok oldu. Masaların zaman ve mekana uygun doğallığı da yok oldu. Her şey mekanik, neredeyse her şey yüzeysel hale geldi denilebilir. Bolu beyinin zulmüne isyan eden Köroğlu’nun dediği gibi “delikli demir icat oldu mertlik bozuldu”. Yani tüfek tabanca, kılıcın mızrak’ın yerini alınca devir değişti. Elektrik keşfi de binlerce yıllık insanlık tarihini değiştirdi. Yeni sanal bir dönemin Radyo, TV, Bilgi sayar, akıllı cep telefonlarını çağını açtı. Demek istediğim insanın doğallığı bir anlamda teknoloji ile sona erdi. Başka bir anlatımla tılsım, sihir, büyü bozuldu. İnsanlar ölümü ve ölümlü bir varlık olduğunu çok düşünmez, bir algı düzeyine ulaştı. İyimi oldu? Sorusuna verilecek yanıt, Her nimetin bir külfeti olduğunu bilmek ve anımsamak gerek. Halk arasında her şey var, ama huzur yok sözü nimetin külfetini anlatır. Teknolojinin tutsağı olan insan, doğallığını kayıp edip kendine ve topluma yabancı oluyor. En kötüsü, maddi yaşama tarzının sonucu oluşan bireyci zihniyette, varsa yoksa çıkar ve menfaat öne çıkıyor. Hiç ölmeyecek gibi şişkin bir ego ile ben duygusuyla yaşıyor ömür sürüyor. Oysa bir varoluş sonucu yok oluş olan ölüme bir felakette trajedide denilebilir. Ama ne acıdır ki insanların çoğu bu gerçeği hatırlayıp ders alıp iyilik yapması gerekirken, Dünya’ya çok tutunması aslında bir çelişki olduğu kadar acınacak bir zihniyet. Düşünen, inanan akıllı bireyler, Dünya yaşamının gelip geçici olduğunu bilir. Ama insanlar sonuçta tuhaf bir varlık. Çünkü kendini aldatma gibi bir huyları vardır. Belki buna arsız olmak demekte mümkün. Nitekim kuran Ahzap süresi 72 ayet, “Biz emaneti göklere yerküreye ve dağlara teklif ettik ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim, çok bilgisizdir”. Tespiti yapar. Yaşam ve ölüm olayının ilginç ve düşündürücü yönü ise peygamberler, veliler, gerçek düşünürler Dünya hayatının sevinçten ziyade acı olduğunu yaşamın bir başlangıcı ve sonucu olduğunu ısrarla bildirmelerine rağmen insanların çoğunun bunu fazla düşünmez olmaları hiç ölmeyecek gibi yaşamaları arsız ve kendini aldatma sahteliğinin somut bir kanıtı. Sonuç olarak biz sözü Anadolu ereni Yunus Emre’ye verelim. “ mal sahibi mülk sahibi. Hani bunun ilk sahibi. Malda yalan mülkte yalan. Gel sende biraz oyalan” koca Yunus, sonucu söyler, “ Gelin tanış olalım, işin kolayını tutalım. Sevelim sevilelim. Bu Dünya kimseye kalmaz”. Anlayan anlar.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.