NECDET ŞANSAL
Köşe Yazarı
NECDET ŞANSAL
 

ANLAM ARAYIŞI

Tek ilahlı dinler, Dünya yaşamının, dolaysıyla insan yaşamının gelip geçici fani olduğunu söyler.  Bu somut olguyu durumu, düşünen duyarlı insanlar derinden his ederler. Dünyanın zaman ve mekan gerçeği bilinmezlikle sırlarla doludur. Zaman ve mekan kavramı dediğimizde sonuçta içinde yaşadığımız, Dünya denilen gezegenimiz kast edilir.  Zaman mefhumu İnsanın aklının havsalasının alamayacağı bir sırdır. Tıpkı Dünya yaşamı gibi. Saf temiz insanlar bu alemin sırlarına biraz vukuf olmak için, varoluş kaygılarını azaltmak için, şeyhlerden velilerden Medet umarlar. Ama bilmezler ki asıl sır, asıl keramet, asıl mucize, Dünya ve insandır. Zaten bu nedenle olsa gerek insanların fıtratında yapılarında, kendi yaşamlarının ve Dünya yaşamının bilinmezliğini, gerçeklerini anlamak için düşünme yetenekleri vardır. Bu düşüncenin insanı götürdüğü yol, bir yaratıcı güç gerçeğidir.  Bunun sonucu dinlerin ortaya çıkmasıdır. Şimdi adını anımsamadığım bir bilim insanın dediği gibi, “Allah olmasa da, insanlar Allah ve dinleri yaratırdı”, Anlamına gelen bir şeyler söylemişti. Zira düşünen akılı insanlar her şeyin bir yaratıcısı olduğunu kendi yaptıklarından, yaşamlarından anlamış olur. Demek olur ki düşünen insan, ben bir şey yaptığım yapabildiğim halde, bu Evrenin, bu Dünyanın bir yapanı, yaratıcısı da mantıken olması gerek diye düşünmek zorunda kalır. Yani ezcümle kendisinin ve yaşamın anlamını bazen olsa da aramaya başlar. Bu duruma bu anlamda anlam arayışı dememiz mümkün.  Ama ne yazık ki bu anlamı, bu sırları, gizleri çözmemiz anlamamız şimdilik mümkün değil. İlerde ne olur insanın, Evrenin sırları çözülür mü kimse bilemez. Teknoloji bu hızla giderse yaşayanlar kim bilir, daha neler görecek. Belki de anlamını aradığı soruların cevabını bulacak. Küçük bir benzetme yapacak olursak, Alis harikalar diyarının sırları çözülmüş olur.  İnsan, zaman, ve mekanın oluşumu bir anlamda çözülmez bir bilmece. Nasıl çözülsün anlaşılsın ki, koca bir ömür, onlarca yıl geçiyor, insan göz açıp kapama gibi bir saniye geçmiş gibi zamanın çok çabuk geçtiğini algılıyor. Hazreti Nuh’un 950 yıl yaşadığı söylenir. Nuh’a bu kadar yüz yıllar nasıl geçti derler. Cevap verir. İki kapılı bir han gibi bir kapıdan girdim, sanki öbür kapıdan çıktım gibi bana geldi der.  Bence karmaşa diye nitelenmesi gereken yaşamın maddi olarak anlamını öğrenme çabası, insanı anlamsızlığa götürüyor. Varoluşu materyalist bakış açısıyla yorumlayan, Camus ve Sartre gibi 20. Yüzyıl düşünürlerinin olumlu yönleri görüşleri olmalarına rağmen, yaşamı saçma olarak değerlendirmeleri sonucu, bazı çok duygusal insanları anlamsızlığa, bunalıma, belki intihar etmelerine bile neden olmuşlardır. Yaşamın anlamını, maddi ve manevi olarak arayan diğer düşünürler ise, anlamlı bir yaşamın Allah inancıyla dini inançla bağlantılı olduğunu söyler. Örneğin Dünya’ca ünlü varoluşçu Psikoterapi uzmanı Irvın Yalom yaşamda anlam duygusunun eksikliğinin depresyon nedeni olduğunu belirtir.  Ayrıca “Hayattaki olumlu anlam duygusuna sıkıca sarılınan dinsel inançlarla bağlantılıdır” tespitini yapar. Varoluşsal olarak olsun, sosyal, siyasal olarak ta olsun, bilinmezliğin, eşitsizliğin ve çelişkilerin olduğu bu garip alemi tam olarak anlamamız mümkün olmuyor.  Sonuç olarak benim düşüncem, istismar yapmadan, kişisel çıkar düşünmeden, insanın manevi din ihtiyacının olması ve buna değer vermesi gerektiğidir. Nasıl maddi gereksinmeler varsa, yanıtlarını anlamasak bilmesek bile bir anlamda kişisel huzur için manevi düşünce ve duyguya da ihtiyaç olduğudur. Ama ne yazık ki insanların çoğunun, Dünya yaşamında anlam arayışının, değer arayışının, önde gelen boyutu kendini tümüyle maddi değerlere, paraya tutsak etmesi, kendini bu şekilde aldatmasıdır. Böylesi bir durum son tahlilde hastalıklı bir ruh yapısının doymak bilmez marazi bir maddi saplantının iflah olmaz ürünüdür. Bir yanılsamadır. Oysa insan sağlıklı bir şekilde düşünse kutsal dinlerin de belirttiği gibi, ölümü de arada bir düşünmesi gerekir.  Zira gelip geçici bu kısacık Dünya yaşamında insan bir misafirdir. Öldükten sonra öbür aleme bir şey götüremez. Ancak yaptığı yardımlar, iyilikler anlam taşır. İnsanın anlamlı bir yaşam sürmesi, özgürleşmesi, bir tek geçici maddi varlıkla değil, paylaşma, yardımlaşma bilicini edinmekle manevi bir bilinçle anlam kazanacaktır.
Ekleme Tarihi: 26 Ağustos 2022 - Cuma

ANLAM ARAYIŞI

Tek ilahlı dinler, Dünya yaşamının, dolaysıyla insan yaşamının gelip geçici fani olduğunu söyler. 
Bu somut olguyu durumu, düşünen duyarlı insanlar derinden his ederler. Dünyanın zaman ve mekan gerçeği bilinmezlikle sırlarla doludur. Zaman ve mekan kavramı dediğimizde sonuçta içinde yaşadığımız, Dünya denilen gezegenimiz kast edilir.
 Zaman mefhumu İnsanın aklının havsalasının alamayacağı bir sırdır. Tıpkı Dünya yaşamı gibi. Saf temiz insanlar bu alemin sırlarına biraz vukuf olmak için, varoluş kaygılarını azaltmak için, şeyhlerden velilerden Medet umarlar. Ama bilmezler ki asıl sır, asıl keramet, asıl mucize, Dünya ve insandır. Zaten bu nedenle olsa gerek insanların fıtratında yapılarında, kendi yaşamlarının ve Dünya yaşamının bilinmezliğini, gerçeklerini anlamak için düşünme yetenekleri vardır. Bu düşüncenin insanı götürdüğü yol, bir yaratıcı güç gerçeğidir. 
Bunun sonucu dinlerin ortaya çıkmasıdır. Şimdi adını anımsamadığım bir bilim insanın dediği gibi, “Allah olmasa da, insanlar Allah ve dinleri yaratırdı”, Anlamına gelen bir şeyler söylemişti. Zira düşünen akılı insanlar her şeyin bir yaratıcısı olduğunu kendi yaptıklarından, yaşamlarından anlamış olur. Demek olur ki düşünen insan, ben bir şey yaptığım yapabildiğim halde, bu Evrenin, bu Dünyanın bir yapanı, yaratıcısı da mantıken olması gerek diye düşünmek zorunda kalır. Yani ezcümle kendisinin ve yaşamın anlamını bazen olsa da aramaya başlar. Bu duruma bu anlamda anlam arayışı dememiz mümkün. 
Ama ne yazık ki bu anlamı, bu sırları, gizleri çözmemiz anlamamız şimdilik mümkün değil. İlerde ne olur insanın, Evrenin sırları çözülür mü kimse bilemez. Teknoloji bu hızla giderse yaşayanlar kim bilir, daha neler görecek. Belki de anlamını aradığı soruların cevabını bulacak. Küçük bir benzetme yapacak olursak, Alis harikalar diyarının sırları çözülmüş olur. 
İnsan, zaman, ve mekanın oluşumu bir anlamda çözülmez bir bilmece. Nasıl çözülsün anlaşılsın ki, koca bir ömür, onlarca yıl geçiyor, insan göz açıp kapama gibi bir saniye geçmiş gibi zamanın çok çabuk geçtiğini algılıyor. Hazreti Nuh’un 950 yıl yaşadığı söylenir. Nuh’a bu kadar yüz yıllar nasıl geçti derler. Cevap verir. İki kapılı bir han gibi bir kapıdan girdim, sanki öbür kapıdan çıktım gibi bana geldi der.
 Bence karmaşa diye nitelenmesi gereken yaşamın maddi olarak anlamını öğrenme çabası, insanı anlamsızlığa götürüyor. Varoluşu materyalist bakış açısıyla yorumlayan, Camus ve Sartre gibi 20. Yüzyıl düşünürlerinin olumlu yönleri görüşleri olmalarına rağmen, yaşamı saçma olarak değerlendirmeleri sonucu, bazı çok duygusal insanları anlamsızlığa, bunalıma, belki intihar etmelerine bile neden olmuşlardır. Yaşamın anlamını, maddi ve manevi olarak arayan diğer düşünürler ise, anlamlı bir yaşamın Allah inancıyla dini inançla bağlantılı olduğunu söyler. Örneğin Dünya’ca ünlü varoluşçu Psikoterapi uzmanı Irvın Yalom yaşamda anlam duygusunun eksikliğinin depresyon nedeni olduğunu belirtir.
 Ayrıca “Hayattaki olumlu anlam duygusuna sıkıca sarılınan dinsel inançlarla bağlantılıdır” tespitini yapar. Varoluşsal olarak olsun, sosyal, siyasal olarak ta olsun, bilinmezliğin, eşitsizliğin ve çelişkilerin olduğu bu garip alemi tam olarak anlamamız mümkün olmuyor. 
Sonuç olarak benim düşüncem, istismar yapmadan, kişisel çıkar düşünmeden, insanın manevi din ihtiyacının olması ve buna değer vermesi gerektiğidir. Nasıl maddi gereksinmeler varsa, yanıtlarını anlamasak bilmesek bile bir anlamda kişisel huzur için manevi düşünce ve duyguya da ihtiyaç olduğudur. Ama ne yazık ki insanların çoğunun, Dünya yaşamında anlam arayışının, değer arayışının, önde gelen boyutu kendini tümüyle maddi değerlere, paraya tutsak etmesi, kendini bu şekilde aldatmasıdır. Böylesi bir durum son tahlilde hastalıklı bir ruh yapısının doymak bilmez marazi bir maddi saplantının iflah olmaz ürünüdür. Bir yanılsamadır. Oysa insan sağlıklı bir şekilde düşünse kutsal dinlerin de belirttiği gibi, ölümü de arada bir düşünmesi gerekir.
 Zira gelip geçici bu kısacık Dünya yaşamında insan bir misafirdir. Öldükten sonra öbür aleme bir şey götüremez. Ancak yaptığı yardımlar, iyilikler anlam taşır. İnsanın anlamlı bir yaşam sürmesi, özgürleşmesi, bir tek geçici maddi varlıkla değil, paylaşma, yardımlaşma bilicini edinmekle manevi bir bilinçle anlam kazanacaktır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.