Her yaz “Bu yaz önceki yıllardan daha sıcak!” cümlesini duyarız, değil mi? Ama bu kez, 2025 yazında, bu hissin sadece bir izlenim olmadığını söyleyebiliriz.
Şanlıurfa’dan İstanbul’a, Ege’den Karadeniz’e, Türkiye’nin dört bir yanında termometreler rekor kırmaya yakın. Peki, bu yaz neden geçmiş yıllara göre daha bunaltıcı?
Gelin, biraz bu konuyu masaya yatıralım.Öncelikle, meteorolojik veriler bu yazın gerçekten de sıcaklık rekorlarıyla geçtiğini doğruluyor.
Temmuz sonu ve ağustos başında etkili olan “eyyam-ı bahur” sıcakları, yani halk arasında “cehennem sıcakları” olarak bilinen dönem, bu yıl Kuzey Afrika ve Orta Doğu’dan gelen tropikal hava kütlelerinin etkisiyle daha yoğun hissedildi.
Muson alçak basıncının kuzeybatıya ilerlemesi, çöl sıcaklarını Türkiye’nin kapısına getirdi. Şanlıurfa gibi sıcaklığın zaten yüksek olduğu bölgelerde, termometreler 40 derecenin üzerine çıkarken, nem oranlarının da artmasıyla hissedilen sıcaklık 50 dereceye yaklaştı.
Bu, sadece bir algı değil; rakamlar da bunu söylüyor.
Peki, bu durum sadece doğal bir döngü mü, yoksa daha büyük bir resmin parçası mı? İklim değişikliği, burada kilit bir rol oynuyor.
Son yıllarda artan karbon emisyonları, küresel ısınmayı hızlandırırken, sıcak hava dalgalarının sıklığı ve şiddeti de artıyor.
Geçmişte “nadir” görülen ekstrem sıcaklıklar, artık yaz mevsiminin sıradan bir parçası haline geldi. Deniz ve okyanus sıcaklıklarının yükselmesi, atmosferdeki nem oranını artırarak sıcaklıkların daha bunaltıcı hissedilmesine neden oluyor.
Yani, sadece sıcaklık artmıyor; aynı zamanda hava daha “ağır” hale geliyor.
Bir diğer faktör ise şehirleşme.
Beton yığınlarının arasında, yeşil alanların azalmasıyla şehirler adeta birer “sıcaklık adası”na dönüştü. Şanlıurfa gibi hızla büyüyen şehirlerde, asfalt ve betonun sıcağı hapsetmesi, gece saatlerinde bile serinlemenin zorlaşmasına yol açıyor.
Geçmişte, dedelerimizin “akşam serinliğinde” bahçede çay içtiği günler, artık nostaljik bir anı gibi.
Ama bu sadece fiziksel bir mesele değil; psikolojik bir boyutu da var.
Pandemi, ekonomik stres ve günlük hayatın koşuşturmacası, sıcak havalara tahammülümüzü azaltmış olabilir.
Bir de sosyal medyada sürekli “Bu yaz çok sıcak!” paylaşımlarını görmek, algımızı pekiştiriyor.
Evet, sıcaklık artışı gerçek, ama zihnimiz de bu hissi biraz abartıyor olabilir.
Peki, ne yapmalı?
Öncelikle, bireysel olarak su tüketimine dikkat etmek, serin ortamlarda vakit geçirmek ve güneşin en yoğun olduğu saatlerde dışarı çıkmamak önemli.
Daha büyük ölçekte ise, iklim değişikliğiyle mücadele için yeşil enerjiye geçiş, ağaçlandırma projeleri ve sürdürülebilir şehir planlaması şart.
Şanlıurfa’da DSİ’nin su yönetimi projeleri gibi girişimler, bu tür sorunlara karşı umut verici adımlar.
Sonuç olarak, evet, bu yaz gerçekten geçmiş yıllara göre daha sıcak.
Ama bu sadece bir mevsim meselesi değil; doğayla ilişkimizin bir yansıması.
Belki de bu yaz, sadece klimanın serinliğine sığınmak yerine, geleceğimiz için daha bilinçli adımlar atmanın zamanı geldiğini hatırlatıyor.
Ne dersiniz, bu sıcakta biraz serin düşünmeye var mısınız?