Her milletin tarihinde, fedakârlıkla, cesaretle ve inançla yazılmış destanlar vardır. Bizim milletimizin destanı ise; Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da ve 15 Temmuz gecesinde yazıldı. Bu destanların kahramanları kimi zaman bir daha geri dönmemek üzere cepheye koşan şehitlerimiz, kimi zaman da vatan uğruna bedeninden bir parça bırakıp hayatına devam eden gazilerimizdir. Ve işte 19 Eylül, tam da bu kahramanlara duyduğumuz sonsuz minnetin adıdır. Gaziler Günü, sadece bir takvim yaprağı değil; millet olarak onurla eğildiğimiz bir duruştur. Bu özel gün, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e "Gazi" unvanının verildiği 19 Eylül 1921 tarihini temel alır. O günden bu yana, her 19 Eylül’de gazilerimize olan borcumuzu hatırlar, onları sadece geçmişin değil, aynı zamanda bugünümüzün ve geleceğimizin de teminatı olarak görürüz. Gazilik, bir onur madalyasıdır; sadece takılan bir rozet değil, yüreklerde taşınan bir şeref belgesidir. Gazilerimiz, hayatlarının bir bölümünü vatan için gözünü kırpmadan feda etmiş insanlardır. Kimisi gençliğini, kimisi sağlığını bırakmıştır savaş meydanlarında ya da terörle mücadele sahalarında… Ama hepsinin ortak noktası, "vatan sağ olsun" diyebilecek kadar yüce bir gönle sahip olmalarıdır. Bugün birçok kişi için sıradan bir gün olabilir; ama bir gazinin yüreğinde, bu tarih, hayatı boyunca taşıdığı acıların, gururların ve hatıraların sembolüdür. Bu yüzden 19 Eylül, sadece gazilere teşekkür etmek için değil, aynı zamanda onları anlamak, hissetmek ve gelecek nesillere anlatmak için de bir fırsattır. Unutulmamalıdır ki; gazisine, şehidine sahip çıkamayan bir millet, tarihine de geleceğine de sahip çıkamaz. Bizler, bu topraklarda özgürce yaşıyorsak, bunda en büyük pay; kanını, canını ve bedenini bu ülke uğruna feda eden kahramanlarındır. Bu vesileyle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm şehitlerimizi rahmetle, tüm gazilerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Her 19 Eylül’de olduğu gibi, bugün de sesleniyoruz: "Bu vatan size minnettardır."