Halil DOĞAN
Köşe Yazarı
Halil DOĞAN
 

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-6

Bundan sonrası kadınlar, çocuklar, yaşlılar, gençler birer birer kaçmaya başladı ardın da askerler ateş edip vurmaya başladı. Tabi ardın da silah sesleri ve haykırışlar durmadan devam ettikçe köyde feryat figan sesleri adeta inledi. O sırada, bize doğru kuyunun olduğu yere birkaç asker koşarak geliyordu.  Ben ağacın üstünde kalmıştım, askerler bana yakındı, Abdo ağabey "aşağıya inme saklan, inme saklan" dedi bana.  O sırada köyde toplananlar oldu. İlk önce kadın ve erkekler olarak iki ayrı gruba ayırdılar. O anı hayatım boyunca hiç unutmadım. Kalabalığın önüne kurulu silahlar vardı. Askerler erkekleri o silahlarla taradılar. O an yükselen çığlık ve yakarışlar, şu an bile kulağımda.  Benden büyükler bitişikteki buğday tarlası doğru koşarken askerler elindeki tüfeklerle ateş etmeye başladı. Yere düşenler oldu, ben de ağacın üstünde öylece daha sık yerine gidip oturdum.  O sırada arkadaşlarımın bazıları vuruldu. Ben ne olup bitiğini anlamaya çalışıyordum.  Benden yaşça büyük olan Abdo ağabeyimde koşarak ormana doğru giderken, bizim davarlarımız da onun gidiş yolu üstünde otlamaktaydı. Davarlarımızın yönünü hızla ormana doğru sürdü. O sırada ona doğru kaçan çocuklar da "haydi koş askerler seni vuracak, haydi çabuk koş" kardeşime diyorlardı…  Abdo ağabey, benim ağacın üstünde saklandığımı çocuklara anlatınca geri de kalmıştı Abdo ağabeyim, onlara yetişince onlarla birlikte önce ekin tarlasının içine, oradan da ormana doğru girdi…  Onların ardın da askerler kurşun atmaya başladılar, bazı kurşunlar ağacın köklerine değiyordu, "xup xup" diye ses çıkıyordu ağaçtan.  Ben bunu gördüğümde, kendimi ağacın en sık yerinde saklamaya başladım.  Sesimi ve nefesimi mümkün olduğu kadar çıkarmamaya çalışıyordum.  Askerler tamda ağacın altına geldiklerinde "bir ağaca bakın" dedi, ben kıpırdamadan duruyordum, ben askerlerin nefes alışlarını bile duyuyordum.  O sırada biri ağacın etrafında döndü, kimse yok dedi ve biri çocuklar ormana doğru gidiyor dedi.  Yeniden koşan çocuklara kurşun sıkmaya başladılar. Bir çocuk yere düştü ve bağırarak (ez şewitîm ez şewitîm) "yandım yandım" deyince öbür çocuklar daha çok hızlıca koşmaya başladılar.  Öbür çocuklara da ateş ediyorlardı, bazen kurşunlar taşlardan sekip ses çıkarıyordu.  Kendi kendime, şimdi sırada benim diye içinden geçiriyordum. Bizim köyde kıyamet kopuyor, yer  yerinden oynuyordu, yanan evler bağıran askerler. Ağlama sesleri, silah sesleri, köpek havlamaları, çocuk sesleri.  O sırada bir grup asker, köyde bulduklarını köyün ön tarafına toplamaya başlamışlardı.  Baktım toplananlar arasında; babam, annem ve kız kardeşimde var. Onları görünce, gözlerimde istemsiz yaşlar dökülmeye başladı. Askerler sesimi duymasın diye, ağzımı sıkıca tutuyordum.  Ağacın altındaki askerler ekinin içine doğru gittiler. Ben biraz doğruldum, köye baktım ve o sırada sesi hiç durmayan bir silah ile tüm köylümüzü karşıdan vurmaya başladılar. Tek sıra halinde vurulan yere düşüyordu, bunu bir oyun olduğunu önce sandım. Düşenlerle birlikte feryatlar yükseliyordu. Abdo ağabeyime ve arkadaşlarına baktım gözden kaybolmuşlardı. Köyde makineli silahın sesi durunca; aniden bir düdük çalındı, Abdo ağabeyim ve giden çocukların peşindeki askerler hemen oldukları yerden geri döndüler.  Ben yine eski saklandığım yere gidip tekrar saklandım. Askerlerden biri öbürlerine, "bu soysuzları vuramadınız mı" dedi onlara çıkıştı.  Biri "vurduk kumandanım, bir kaçı ekinin içine düştü, düşenleri bulmaya gidiyorduk, düdük çalınınca geldik" dedi.  O sırada köyün içinde silah sesleri ve insan seslerdi durdu..  Ben tekrar görünmeden etrafa söyle bir bakındım. Kırım yeri bana yakındı, annem ve babamın yerde yatığını gördüm içimde bir çığlık koptu, nerdeyse ağaçtan yere düşecektim. Gözlerimle bir çiçek gibi narin kız kardeşimi aradım onu bulamadım.  Abdo ağabeyim ormana doğru kaçınca ben yalnız başıma ağacın üstünde kala kaldım. Etrafıma baktım, askerlerden biri bizim davarlarımızı önüne katarak köye doğru götürüyordu. Ekine doğru baktım Abdo ağabey  bana bakıp el salıyordu...  Elle Abdo ağabeye işaret ettim, bana elle dur dedi. İkinci defa edince, bana yine elle, dur bekle der gibi elini kaldırınca anladım.  Askerler köye varınca, ekinlerin arasında bir adam sürünerek ağaca doğru geliyordu, ben korkuyla beraber kim olduğunu da bilmiyordum.  Abdo ağabey gelen adamı işaret etmeye başladı, ben Abdo ağabeyin ne demek istediğini de bilmiyordum.  Ben o gelenin kim ve ne olduğunu da bilmiyordum, sadece Abdo ağabeyin onu işaret etmesiyle ona güvene bileceğimi anladım. Benim bir şey yapacak gücümde yoktu, ben gelecek adamın beni götüreceğine emindim. Bizim tarafa doğru bir duman bulutu gelmekteydi, bu benim için çok iyiydi.  O arada, adamın bana yetişmesini bekledim, zaten ne koşacak, ne de kurtulacak bir durumum vardı.  Köyde yanan evlerin alevi ve duman her yeri kaplamış orda göz gözü görmüyordu. Çatır çutur çöken evlerin sesleri geliyordu. Ara sıra kurşun sesleri geliyor, bağırmalar giderek azaldı.  Gelen adam ağacın kovuğuna saklanarak bana "haydi in lawo, yoksa ikimizi de askerler kuş gibi avlayacaklar" dedi.  "Haydi in çabuk çabuk" o sırada ayağa kalkarken uzun süre orda kalmaktan dolayı ayağım uyuşmuştu.  Devam edecetir.
Ekleme Tarihi: 15 Şubat 2023 - Çarşamba

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-6

Bundan sonrası kadınlar, çocuklar, yaşlılar, gençler birer birer kaçmaya başladı ardın da askerler ateş edip vurmaya başladı. Tabi ardın da silah sesleri ve haykırışlar durmadan devam ettikçe köyde feryat figan sesleri adeta inledi. O sırada, bize doğru kuyunun olduğu yere birkaç asker koşarak geliyordu. 
Ben ağacın üstünde kalmıştım, askerler bana yakındı, Abdo ağabey "aşağıya inme saklan, inme saklan" dedi bana. 
O sırada köyde toplananlar oldu. İlk önce kadın ve erkekler olarak iki ayrı gruba ayırdılar. O anı hayatım boyunca hiç unutmadım. Kalabalığın önüne kurulu silahlar vardı. Askerler erkekleri o silahlarla taradılar. O an yükselen çığlık ve yakarışlar, şu an bile kulağımda. 

Benden büyükler bitişikteki buğday tarlası doğru koşarken askerler elindeki tüfeklerle ateş etmeye başladı. Yere düşenler oldu, ben de ağacın üstünde öylece daha sık yerine gidip oturdum. 
O sırada arkadaşlarımın bazıları vuruldu. Ben ne olup bitiğini anlamaya çalışıyordum. 
Benden yaşça büyük olan Abdo ağabeyimde koşarak ormana doğru giderken, bizim davarlarımız da onun gidiş yolu üstünde otlamaktaydı. Davarlarımızın yönünü hızla ormana doğru sürdü. O sırada ona doğru kaçan çocuklar da "haydi koş askerler seni vuracak, haydi çabuk koş" kardeşime diyorlardı… 
Abdo ağabey, benim ağacın üstünde saklandığımı çocuklara anlatınca geri de kalmıştı Abdo ağabeyim, onlara yetişince onlarla birlikte önce ekin tarlasının içine, oradan da ormana doğru girdi… 
Onların ardın da askerler kurşun atmaya başladılar, bazı kurşunlar ağacın köklerine değiyordu, "xup xup" diye ses çıkıyordu ağaçtan. 
Ben bunu gördüğümde, kendimi ağacın en sık yerinde saklamaya başladım. 
Sesimi ve nefesimi mümkün olduğu kadar çıkarmamaya çalışıyordum. 
Askerler tamda ağacın altına geldiklerinde "bir ağaca bakın" dedi, ben kıpırdamadan duruyordum, ben askerlerin nefes alışlarını bile duyuyordum. 
O sırada biri ağacın etrafında döndü, kimse yok dedi ve biri çocuklar ormana doğru gidiyor dedi. 
Yeniden koşan çocuklara kurşun sıkmaya başladılar. Bir çocuk yere düştü ve bağırarak (ez şewitîm ez şewitîm) "yandım yandım" deyince öbür çocuklar daha çok hızlıca koşmaya başladılar. 
Öbür çocuklara da ateş ediyorlardı, bazen kurşunlar taşlardan sekip ses çıkarıyordu. 
Kendi kendime, şimdi sırada benim diye içinden geçiriyordum. Bizim köyde kıyamet kopuyor, yer 

yerinden oynuyordu, yanan evler bağıran askerler. Ağlama sesleri, silah sesleri, köpek havlamaları, çocuk sesleri. 
O sırada bir grup asker, köyde bulduklarını köyün ön tarafına toplamaya başlamışlardı. 
Baktım toplananlar arasında; babam, annem ve kız kardeşimde var. Onları görünce, gözlerimde istemsiz yaşlar dökülmeye başladı. Askerler sesimi duymasın diye, ağzımı sıkıca tutuyordum. 
Ağacın altındaki askerler ekinin içine doğru gittiler. Ben biraz doğruldum, köye baktım ve o sırada sesi hiç durmayan bir silah ile tüm köylümüzü karşıdan vurmaya başladılar. Tek sıra halinde vurulan yere düşüyordu, bunu bir oyun olduğunu önce sandım. Düşenlerle birlikte feryatlar yükseliyordu. Abdo ağabeyime ve arkadaşlarına baktım gözden kaybolmuşlardı. Köyde makineli silahın sesi durunca; aniden bir düdük çalındı, Abdo ağabeyim ve giden çocukların peşindeki askerler hemen oldukları yerden geri döndüler. 
Ben yine eski saklandığım yere gidip tekrar saklandım. Askerlerden biri öbürlerine, "bu soysuzları vuramadınız mı" dedi onlara çıkıştı. 
Biri "vurduk kumandanım, bir kaçı ekinin içine düştü, düşenleri bulmaya gidiyorduk, düdük çalınınca geldik" dedi. 
O sırada köyün içinde silah sesleri ve insan seslerdi durdu.. 
Ben tekrar görünmeden etrafa söyle bir bakındım. Kırım yeri bana yakındı, annem ve babamın yerde yatığını gördüm içimde bir çığlık koptu, nerdeyse ağaçtan yere düşecektim. Gözlerimle bir çiçek gibi narin kız kardeşimi aradım onu bulamadım. 
Abdo ağabeyim ormana doğru kaçınca ben yalnız başıma ağacın üstünde kala kaldım. Etrafıma baktım, askerlerden biri bizim davarlarımızı önüne katarak köye doğru götürüyordu. Ekine doğru baktım Abdo ağabey 

bana bakıp el salıyordu... 
Elle Abdo ağabeye işaret ettim, bana elle dur dedi. İkinci defa edince, bana yine elle, dur bekle der gibi elini kaldırınca anladım. 
Askerler köye varınca, ekinlerin arasında bir adam sürünerek ağaca doğru geliyordu, ben korkuyla beraber kim olduğunu da bilmiyordum. 
Abdo ağabey gelen adamı işaret etmeye başladı, ben Abdo ağabeyin ne demek istediğini de bilmiyordum. 
Ben o gelenin kim ve ne olduğunu da bilmiyordum, sadece Abdo ağabeyin onu işaret etmesiyle ona güvene bileceğimi anladım. Benim bir şey yapacak gücümde yoktu, ben gelecek adamın beni götüreceğine emindim. Bizim tarafa doğru bir duman bulutu gelmekteydi, bu benim için çok iyiydi. 
O arada, adamın bana yetişmesini bekledim, zaten ne koşacak, ne de kurtulacak bir durumum vardı. 
Köyde yanan evlerin alevi ve duman her yeri kaplamış orda göz gözü görmüyordu. Çatır çutur çöken evlerin sesleri geliyordu. Ara sıra kurşun sesleri geliyor, bağırmalar giderek azaldı. 
Gelen adam ağacın kovuğuna saklanarak bana "haydi in lawo, yoksa ikimizi de askerler kuş gibi avlayacaklar" dedi. 
"Haydi in çabuk çabuk" o sırada ayağa kalkarken uzun süre orda kalmaktan dolayı ayağım uyuşmuştu.  Devam edecetir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.