Halil DOĞAN
Köşe Yazarı
Halil DOĞAN
 

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-52

  Hiçbir şey düşünemiyordum, sadece oradakilere “Azad, Azad” diye tekrarladım evin hanımı Keziban,” Azad da kim söyle onu bulalım” dedi. O an tekrar bayılmışım akşam tekrar uyandım etrafıma şöyle bir baktım, farklı farklı insanların arasındayım. Yaşlı bir teyze, “oğlum neyin var teyzene söyle neren ağrıyor”!!!. Evin hanımını Keziban daha önce uyandığımda görmüştüm, içeriye öbür odalara geçti araya bayağı zaman geçince elinde bir tepsiyle çıkıp geldi yanıma. Tepsinin içinde bir parça darı ekmeği ve bir bardak süt vardı. Yaşlı kadın ekmeği süte batırıp ağzıma koydu ama ben ağzımı bile kıpırdatamıyordum… İki üç küçük lokmayı anca yutabildim. Baktılar ki olmuyor sadece süt içmemi önerdi yaşlı teyze bardağın altından tutarak içirdi bana. Yaşlı teyze sordu “gece arkadaşların nereye gittiler”. Ben düşündüm aklıma hiçbir şey gelmedi. “Hiçbir şeyi hatırlamıyordum” dedim. Yaşlı kadın, “sen keyfine bak evladım, arkadaşlarını buluruz korkma” dedi, “biraz nefes al kendine gel yeter”. O sırada hafızam zaten bölük pörçük olmuştu ve yaşanılan hadiseyi tam düşünemiyordum. Karşımda duran insanları bile doğru dürüst göremiyordum. Günlerdir bir arada olduğumuz arkadaşların hiç birini göremiyordum. Kimse de ne olduğunu da bana söylemiyordu. Bir anda ortadan kaybolan arkadaşlar aklıma geldi, tekrar sordum “Zarife ve Elif neredeler” dediğim de “Xalo onlar iyiler oğlum sen hele bir bu sütü içte biraz kendini topla yanına gideriz”. Ben ondan sonra balı sütü içtim o sırada evin kapısı çalındı, kapıya Xalo gitti dışarıda konuşma sesleri geldi. Xalo, hızla içeriye girdi ve Keziban bu çocuğu saklayın cenderma köye gelmiş kaçakları arıyor. Keziban hemen beni giyindirdi üstüm başım kanlıydı, kanlı elbiseleri hemen üstümden çıkardı. Koştu içeride eski elbiseleri getirdi ve hızlıca giydirdi bana. “Xortê delal cendermalar seni aramaya gelmişler onun için bu puşuyu sar seni evden çıkaralım”. Elimden tuttu ben ayağa kalkarken sendeleyip düştüm… Tekrar elimden tuttu bana yardım etti ve ayağa kalktım “hemen gel seni samanlığa saklayalım ki, cendermalar seni bulmasın”. Evin eyvanından arka odaya çıkan bir kapı vardı içeri geçtiğim yerde keçi ve koyunların ağılı vardı, onu geçtikten sonra solda ki kapıyı açtı “xorte delal burada seni samanların içine saklayalım eğer cendermalar seni görürlerse bizi de, seni de kurşuna dizerler ona göre sessin çıkmasın”… Samanların en dibine kadar kazdı ve benim boyumu aşacak kadar derin olunca beni oraya sakladı. Nefes almam için ağız kısmıma gelecek yere bir puşu (saçın üzerine bağlanan) ile örttü. Biraz da sap atınca en azında nefes alacağımı düşündü. Keziban, benim yüzümü ve gözümü sardı üstümü samanla örttü kapıyı çekmeden önce “ben xorto demeyene kadar sakın ha sesin çıkmasın ona göre cendermalar gelip bakacaklardır ona göre unutma” dedi ve kapıyı çekti gitti. Ben samanlığın içine girdikten bedenim kaşınmaya ve ısınmaya başladı, ben direnmek için sessiz olmaya ve kendi kendime söz verdim. O sırada Azad, ağabey Abdo, Zarife, Elif, Gulazer, Rênas, Cemo, Heybo, Ali Rıza bir film şeridi gibi gözlerimin önünde geçti ve aniden Secaettin geldi aklıma, akşam bizi takip edenin o olduğu düşündüm. Vay be, kendi insanını satan birinin ne kadar tehlikeli olabileceğini daha önce Rênas anlatmıştı hepimize ve böyle insanların daha da çoğalacağını söylemişti… Bunların kan emici olduğunu artık ben de öğrenmiş oldum. Samanın sıcaklığı her yerimi yakmaya başlamıştı nerdeyse, birde vücudumu kaşındırmaya da başlamıştı. İyi ki, başımın üstünü sap ile kapatılmıştı yoksa havasızlıktan boğulurdum. O sırada dışarıda sesler kulağıma gelince pür dikkat kulak misafiri kesildim… Sesler bana doğru geliyordu o sırada ev sahibim olan Keziban hanımı bir cenderma azarlıyordu. O’da, “buyurun içeriyi arayın isterseniz gerçekten kimse içeride yok”.!!!. Askerlerden biri “odaları arayın hemen kimi görürseniz dışarıya çıkarın”, emrini verdi. Askerlerin ayak sesleri önce ağıla ardın da samanlığa kadar gelince, askerlerden biri “kimse burada yok, üstü olan asker çekil çekil bakalım”!!! Asker olanca sert sesi ile “şimdi orda kimse yok mu”? … “Tekrar bak” emri sonrasında, başka bir askeri samanlığın içine gönderdi, “hemen şu dirgeni eline al eş bakalım evladım”. Asker dirgenle samanı sağa sola savura savura samanlığın içerisi adeta görünmez hale gelince, emir veren asker “bir şey var mı”? Dirgenle samanı karıştıran asker “hayır kumandanım”… Kumandan, “haydi dışarı çıkalım kimse yok başka bir eve bakmaya gidelim”… Askerlerin ayak sesleri geldiğinde, ben öksürmemek için nefesini adeta durdurdum ve sadece duvar dibinden samanı kazmaması için Allah'a dua ediyordum, bir an önce samanlıktan çıkmalarını beklemekten başka hiçbir çaremde yoktu.  Devam edecektir.  
Ekleme Tarihi: 16 Haziran 2023 - Cuma

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-52

 

Hiçbir şey düşünemiyordum, sadece oradakilere “Azad, Azad” diye tekrarladım evin hanımı Keziban,” Azad da kim söyle onu bulalım” dedi.

O an tekrar bayılmışım akşam tekrar uyandım etrafıma şöyle bir baktım, farklı farklı insanların arasındayım. Yaşlı bir teyze, “oğlum neyin var teyzene söyle neren ağrıyor”!!!.

Evin hanımını Keziban daha önce uyandığımda görmüştüm, içeriye öbür odalara geçti araya bayağı zaman geçince elinde bir tepsiyle çıkıp geldi yanıma.

Tepsinin içinde bir parça darı ekmeği ve bir bardak süt vardı.

Yaşlı kadın ekmeği süte batırıp ağzıma koydu ama ben ağzımı bile kıpırdatamıyordum… İki üç küçük lokmayı anca yutabildim.

Baktılar ki olmuyor sadece süt içmemi önerdi yaşlı teyze bardağın altından tutarak içirdi bana. Yaşlı teyze sordu “gece arkadaşların nereye gittiler”.

Ben düşündüm aklıma hiçbir şey gelmedi. “Hiçbir şeyi hatırlamıyordum” dedim.

Yaşlı kadın, “sen keyfine bak evladım, arkadaşlarını buluruz korkma” dedi, “biraz nefes al kendine gel yeter”.

O sırada hafızam zaten bölük pörçük olmuştu ve yaşanılan hadiseyi tam düşünemiyordum.

Karşımda duran insanları bile doğru dürüst göremiyordum.

Günlerdir bir arada olduğumuz arkadaşların hiç birini göremiyordum. Kimse de ne olduğunu da bana söylemiyordu.

Bir anda ortadan kaybolan arkadaşlar aklıma geldi, tekrar sordum “Zarife ve Elif neredeler” dediğim de “Xalo onlar iyiler oğlum sen hele bir bu sütü içte biraz kendini topla yanına gideriz”.

Ben ondan sonra balı sütü içtim o sırada evin kapısı çalındı, kapıya Xalo gitti dışarıda konuşma sesleri geldi. Xalo, hızla içeriye girdi ve Keziban bu çocuğu saklayın cenderma köye gelmiş kaçakları arıyor.

Keziban hemen beni giyindirdi üstüm başım kanlıydı, kanlı elbiseleri hemen üstümden çıkardı. Koştu içeride eski elbiseleri getirdi ve hızlıca giydirdi bana.

“Xortê delal cendermalar seni aramaya gelmişler onun için bu puşuyu sar seni evden çıkaralım”. Elimden tuttu ben ayağa kalkarken sendeleyip düştüm… Tekrar elimden tuttu bana yardım etti ve ayağa kalktım “hemen gel seni samanlığa saklayalım ki, cendermalar seni bulmasın”.

Evin eyvanından arka odaya çıkan bir kapı vardı içeri geçtiğim yerde keçi ve koyunların ağılı vardı, onu geçtikten sonra solda ki kapıyı açtı “xorte delal burada seni samanların içine saklayalım eğer cendermalar seni görürlerse bizi de, seni de kurşuna dizerler ona göre sessin çıkmasın”…

Samanların en dibine kadar kazdı ve benim boyumu aşacak kadar derin olunca beni oraya sakladı. Nefes almam için ağız kısmıma gelecek yere bir puşu (saçın üzerine bağlanan) ile örttü.

Biraz da sap atınca en azında nefes alacağımı düşündü. Keziban, benim yüzümü ve gözümü sardı üstümü samanla örttü kapıyı çekmeden önce “ben xorto demeyene kadar sakın ha sesin çıkmasın ona göre cendermalar gelip bakacaklardır ona göre unutma” dedi ve kapıyı çekti gitti.

Ben samanlığın içine girdikten bedenim kaşınmaya ve ısınmaya başladı, ben direnmek için sessiz olmaya ve kendi kendime söz verdim.

O sırada Azad, ağabey Abdo, Zarife, Elif, Gulazer, Rênas, Cemo, Heybo, Ali Rıza bir film şeridi gibi gözlerimin önünde geçti ve aniden Secaettin geldi aklıma, akşam bizi takip edenin o olduğu düşündüm.

Vay be, kendi insanını satan birinin ne kadar tehlikeli olabileceğini daha önce Rênas anlatmıştı hepimize ve böyle insanların daha da çoğalacağını söylemişti… Bunların kan emici olduğunu artık ben de öğrenmiş oldum.

Samanın sıcaklığı her yerimi yakmaya başlamıştı nerdeyse, birde vücudumu kaşındırmaya da başlamıştı.

İyi ki, başımın üstünü sap ile kapatılmıştı yoksa havasızlıktan boğulurdum.

O sırada dışarıda sesler kulağıma gelince pür dikkat kulak misafiri kesildim… Sesler bana doğru geliyordu o sırada ev sahibim olan Keziban hanımı bir cenderma azarlıyordu. O’da, “buyurun içeriyi arayın isterseniz gerçekten kimse içeride yok”.!!!.

Askerlerden biri “odaları arayın hemen kimi görürseniz dışarıya çıkarın”, emrini verdi.

Askerlerin ayak sesleri önce ağıla ardın da samanlığa kadar gelince, askerlerden biri “kimse burada yok, üstü olan asker çekil çekil bakalım”!!!

Asker olanca sert sesi ile “şimdi orda kimse yok mu”? …

“Tekrar bak” emri sonrasında, başka bir askeri samanlığın içine gönderdi, “hemen şu dirgeni eline al eş bakalım evladım”.

Asker dirgenle samanı sağa sola savura savura samanlığın içerisi adeta görünmez hale gelince, emir veren asker “bir şey var mı”?

Dirgenle samanı karıştıran asker “hayır kumandanım”… Kumandan, “haydi dışarı çıkalım kimse yok başka bir eve bakmaya gidelim”…

Askerlerin ayak sesleri geldiğinde, ben öksürmemek için nefesini adeta durdurdum ve sadece duvar dibinden samanı kazmaması için Allah'a dua ediyordum, bir an önce samanlıktan çıkmalarını beklemekten başka hiçbir çaremde yoktu.  Devam edecektir.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.