Halil DOĞAN
Köşe Yazarı
Halil DOĞAN
 

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-35

  Öbür kanadına baktı ve güldü; iyi iyi dedi, bu kanadı kırık değil. Böylece güvercini ilk müdahale edilmiş oldu. Ama beni uyarmadan da edemedi; bu hayvanı çok yıpratma yoksa hasta olur dedi. Rênas, güvercine bakıp şunu söyledi Ali Rıza’ya kendimize birkaç tane güvercin bulsak iyi olur. Ali Rıza neden deyince?. Rênas, gideceğimiz yerlerde, belki suya zehir atılmış olabilir onun için ilk suyu güvercinlere veririz, hayvan ölürse o zaman su zehirlenmiş olur, bizde içmeyiz dedi. Bu düşünceye bazı arkadaşlar karşı çıktı, bazıları da Rênas’ın dediğini uygun buldu. Rênas, arkadaşlar kısıtlı bir yiyeceğimiz var, onun için iki kova süt ve biraz balımız var, her arkadaş küçük bakır tastan yarımşar içsin içine de biraz bal katalım ki,  bizim açlığımızı tutsun. Ali Rıza teker teker sütü arkadaşlara dağıttı, ben de sütümü ve balımı karıştırıp içtim. Rênas iki arkadaşımızı yakın köye gönderdi, bize ekmek, peynir, pekmez, bal, yoğurt, yağ ve yiyebileceğimiz ne varsa getirmesini söyledi. Ali Rıza, bir de birkaç tane güvercin getir diye iyice tembihledi. Özelikle kendilerine dikkat etmelerini tembihledi. Rênas gençlere gittiniz yolda da bir daha geri gelmeyin, onları şaşırtın tam zıt yerden dönün dedi. Gidenlere Ali Rıza, ben de katılırım, bakarsın tanıdık birileri çıkar ve daha iyi olur dedi. Hiç kimse karşı çıkmayınca, Ali Rıza da onlarla gitti. Mağaranın içinde, oturduğum yerde uyumuşum. Bir uyandım arkadaşların bazıları uyanık, bazıları da hala uyuyordu. Etrafıma baktım Zarife ve Elif uyanık, Elif annesiyle oynuyordu. İşte o an içimde Elif kadar küçük olmak isterdim, en azından Elif’in annesi vardı. Rênas, arkadaşlar bugün bize yakın köylerden birine iki arkadaşı göndereceğimiz bize ekmek ve yiyecek getirsinler deyince, ben kendi adıma sevindim birkaç gündür boğazımdan ekmek lokması geçmemişti. Burada sayımızda az, on kişi ancak varız ve Gulazer’ın dediği gibi, bir avuç kader birliği yapmış insanız. Belki de hayatta hiçbir zaman bir araya gelememişiz ama şimdi kader birliği yapmış olmakta bizim için çok önemli, en büyük şey güven o da aramızda var. Güvenin olduğu yerde birlik var, dirlik var, saygı var, sevgi var, öyle deyince hepimiz ona hak verdik. Kimse kimseyi tanımıyordu, ona rağmen beş gündür birlikte bu kadar yolu aşmıştık ve Xarput’a ulaşmaya çalışıyorduk. Zarife’nin yakın akrabaları vardı, benim hiçbir tanıdığım yoktu. Zarife, bana sen merak etme seni ben korurum demişti, onun için ben rahatım. Ama yolumuz uzun ve tehlike doluydu, tehlike sadece askerler değildi, doğadaki yırtıcı hayvanlar, yırtıcı kuşlar, böcekler ve ucu bucağı dağlık bir alandı. Hatta Rênas şunu anlatmıştı, bu bölgede insanın ayak basmadığı yerler bile var. Sarp kayalıklar, ovalar, dik yamaçlar ve ulaşılması imkânsız dağlar ve kanyonlarla dolu demişti. Tabii ki inanmak zor ama dediği gibi çok geniş bir coğrafya ve o kadarda bakir alanı vardı. Ayrıca bir kültür mozaiği idi, tüm dinler ve tüm diller kendini özgürce ifade edebiliyordu. İşte bunu hazmedemeyenler vardı. Son çağın en büyük hastalığı başka bir kültüre, dine veya dilin mensuplarına eziyet etmek, onları asimile etmek vardı yenidünya konseptinde. Anlayacağımız yenidünya düzeninde egemen olan kişiler veya egemen devletler mazlum halkları köle olarak kendilerine bağlama ve onları sömürme üzerine kuruldu, işte bizlerde bu düşüncenin bir parçası olan sistemin vurduğu mazlum halklarından biriyiz maalesef… Bunu özelikle batı medeniyet ve onun yolunda yürümeye çalışan diğer ülkeler yapmakta. Dersim’de ki yaşadığımız bu tertele ve kırım onun bize yansıması işte. Şimdi düşünüyorum da insanlar ne ara bu kadar acımasızlaştı ve kendi cinsinin katili oldu. İşte böyle bir dünyanın içinde yaşamak, o kadar zor ve ağır şartların altında insanlık ezilmekte. Uğruna binlerce insan bedel vermiş ve vermeye de devam etmekte. Ali Rıza şunu anlatmıştı; gördüğünüz gibi, bize karşı kullanılan silahların çoğu kendini medeni olarak görmekte olan Avrupa ve Amerika’nın verdiği savaş desteğinin eseridir. Özelikle medeni ülkelerin son üretimi silahlar Dersimli kardeşlerimiz ve bizim üzerimizde deneyleri yapılıyor. Gördüğümüz bu korkunç insan kanı ile sulanan, savaş araç ve gereçlerinin test edildiği yerde. Ben medeniyet götüreceğim diyen Avrupa ülkeleri olmuş, oysa daha dün Osmanlıyla savaşta olan ülkeler, şimdi o Osmanlıya silah yardımı yapmakta. Onun koruyucu meleği durumuna geldiğini görmekteyiz. O sırada yakın köye gönderilmiş olan gençler geri gelmişti. Yanlarında sadece bir deste sac ekmeği, onun kadar da tandır ekmeği, biraz peynir ve pekmez bulabilmişlerdi. Rênas gelen yiyeceği görünce sevindi, çünkü kendisini bu kadar erzak beklemiyordu. Gençler; uzun bir ip, iki tane bıçak ve bir tane de çakmağı köylülerden tedarik etmişlerdi.  Devam edecektir.  
Ekleme Tarihi: 29 Mayıs 2023 - Pazartesi

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-35

 

Öbür kanadına baktı ve güldü; iyi iyi dedi, bu kanadı kırık değil.

Böylece güvercini ilk müdahale edilmiş oldu.

Ama beni uyarmadan da edemedi; bu hayvanı çok yıpratma yoksa hasta olur dedi.

Rênas, güvercine bakıp şunu söyledi Ali Rıza’ya kendimize birkaç tane güvercin bulsak iyi olur.

Ali Rıza neden deyince?.

Rênas, gideceğimiz yerlerde, belki suya zehir atılmış olabilir onun için ilk suyu güvercinlere veririz, hayvan ölürse o zaman su zehirlenmiş olur, bizde içmeyiz dedi.

Bu düşünceye bazı arkadaşlar karşı çıktı, bazıları da Rênas’ın dediğini uygun buldu.

Rênas, arkadaşlar kısıtlı bir yiyeceğimiz var, onun için iki kova süt ve biraz balımız var, her arkadaş küçük bakır tastan yarımşar içsin içine de biraz bal katalım ki,  bizim açlığımızı tutsun.

Ali Rıza teker teker sütü arkadaşlara dağıttı, ben de sütümü ve balımı karıştırıp içtim.

Rênas iki arkadaşımızı yakın köye gönderdi, bize ekmek, peynir, pekmez, bal, yoğurt, yağ ve yiyebileceğimiz ne varsa getirmesini söyledi.

Ali Rıza, bir de birkaç tane güvercin getir diye iyice tembihledi.

Özelikle kendilerine dikkat etmelerini tembihledi.

Rênas gençlere gittiniz yolda da bir daha geri gelmeyin, onları şaşırtın tam zıt yerden dönün dedi.

Gidenlere Ali Rıza, ben de katılırım, bakarsın tanıdık birileri çıkar ve daha iyi olur dedi.

Hiç kimse karşı çıkmayınca, Ali Rıza da onlarla gitti.

Mağaranın içinde, oturduğum yerde uyumuşum.

Bir uyandım arkadaşların bazıları uyanık, bazıları da hala uyuyordu.

Etrafıma baktım Zarife ve Elif uyanık, Elif annesiyle oynuyordu.

İşte o an içimde Elif kadar küçük olmak isterdim, en azından Elif’in annesi vardı.

Rênas, arkadaşlar bugün bize yakın köylerden birine iki arkadaşı göndereceğimiz bize ekmek ve yiyecek getirsinler deyince, ben kendi adıma sevindim birkaç gündür boğazımdan ekmek lokması geçmemişti.

Burada sayımızda az, on kişi ancak varız ve Gulazer’ın dediği gibi, bir avuç kader birliği yapmış insanız.

Belki de hayatta hiçbir zaman bir araya gelememişiz ama şimdi kader birliği yapmış olmakta bizim için çok önemli, en büyük şey güven o da aramızda var.

Güvenin olduğu yerde birlik var, dirlik var, saygı var, sevgi var, öyle deyince hepimiz ona hak verdik.

Kimse kimseyi tanımıyordu, ona rağmen beş gündür birlikte bu kadar yolu aşmıştık ve Xarput’a ulaşmaya çalışıyorduk.

Zarife’nin yakın akrabaları vardı, benim hiçbir tanıdığım yoktu.

Zarife, bana sen merak etme seni ben korurum demişti, onun için ben rahatım.

Ama yolumuz uzun ve tehlike doluydu, tehlike sadece askerler değildi, doğadaki yırtıcı hayvanlar, yırtıcı kuşlar, böcekler ve ucu bucağı dağlık bir alandı.

Hatta Rênas şunu anlatmıştı, bu bölgede insanın ayak basmadığı yerler bile var.

Sarp kayalıklar, ovalar, dik yamaçlar ve ulaşılması imkânsız dağlar ve kanyonlarla dolu demişti.

Tabii ki inanmak zor ama dediği gibi çok geniş bir coğrafya ve o kadarda bakir alanı vardı.

Ayrıca bir kültür mozaiği idi, tüm dinler ve tüm diller kendini özgürce ifade edebiliyordu.

İşte bunu hazmedemeyenler vardı.

Son çağın en büyük hastalığı başka bir kültüre, dine veya dilin mensuplarına eziyet etmek, onları asimile etmek vardı yenidünya konseptinde.

Anlayacağımız yenidünya düzeninde egemen olan kişiler veya egemen devletler mazlum halkları köle olarak kendilerine bağlama ve onları sömürme üzerine kuruldu, işte bizlerde bu düşüncenin bir parçası olan sistemin vurduğu mazlum halklarından biriyiz maalesef…

Bunu özelikle batı medeniyet ve onun yolunda yürümeye çalışan diğer ülkeler yapmakta.

Dersim’de ki yaşadığımız bu tertele ve kırım onun bize yansıması işte.

Şimdi düşünüyorum da insanlar ne ara bu kadar acımasızlaştı ve kendi cinsinin katili oldu.

İşte böyle bir dünyanın içinde yaşamak, o kadar zor ve ağır şartların altında insanlık ezilmekte.

Uğruna binlerce insan bedel vermiş ve vermeye de devam etmekte.

Ali Rıza şunu anlatmıştı; gördüğünüz gibi, bize karşı kullanılan silahların çoğu kendini medeni olarak görmekte

olan Avrupa ve Amerika’nın verdiği savaş desteğinin eseridir.

Özelikle medeni ülkelerin son üretimi silahlar Dersimli kardeşlerimiz ve bizim üzerimizde deneyleri yapılıyor.

Gördüğümüz bu korkunç insan kanı ile sulanan, savaş araç ve gereçlerinin test edildiği yerde.

Ben medeniyet götüreceğim diyen Avrupa ülkeleri olmuş, oysa daha dün Osmanlıyla savaşta olan ülkeler, şimdi o Osmanlıya silah yardımı yapmakta.

Onun koruyucu meleği durumuna geldiğini görmekteyiz.

O sırada yakın köye gönderilmiş olan gençler geri gelmişti.

Yanlarında sadece bir deste sac ekmeği, onun kadar da tandır ekmeği, biraz peynir ve pekmez bulabilmişlerdi.

Rênas gelen yiyeceği görünce sevindi, çünkü kendisini bu kadar erzak beklemiyordu.

Gençler; uzun bir ip, iki tane bıçak ve bir tane de çakmağı köylülerden tedarik etmişlerdi.  Devam edecektir.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.