Halil DOĞAN
Köşe Yazarı
Halil DOĞAN
 

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-33

Aklımda böyle düşünceler geçerken Rênas ve Ali Rıza, Munzur’a inmişlerdi. Nehrin kenarında yürüyerek en geniş yeri bulmaya çalışıyorlardı. Epey yürüdük, Ali Rıza buradan geçebiliriz, burası engindir dedi. Kendisi ilk suya giren oldu, Rênas ve öbür arkadaşlar peşinden gittiler. Zarife, uzun olan elbisesini topladı, Elif’i sırtına bağladı nehir’in tam sıfır noktasında bekledi. Ona bakarak ben de elbiselerimi sıkıca bağladım. Nehrin kenarına kim geldiyse onlar da ayni şekilde hazır beklediler. Ali Rıza’dan sonra Rênas, Gulazer, ben Zarife nehri sırasıyla geçtik, nehrin suyu, benim boyumu geçmiyordu. Zarife Elif’le geçti, ardımızda öbür arkadaşlar geçti. Çocukların elinden bir büyük tutuyordu, benim de elimden Zarife ve Ali Rıza tuttu öyle Munzur’un karşı tarafına geçtim. Ali Rıza bana şunu dedi... Burası geniş bir alana sular dağıldığı için geçebildik yoksa hepimiz buradan sağ çıkmazdık. Karşı tarafa baktığında çok yüksek değildi ama karşı taraf gibi sis içindeydi. O sis bizi uçaklardan koruyormuş, Zarife’nin dediğine göre; uçaklar aşağıyı göremiyorlar… Askerler de göremeyince birçok kişi buradaki mağaralara sığınıyormuş. Kendi, kendime böyle düşüncelere dalıp gitmişken Zarife bana dedi xorto; üstünü kurut yoksa hasta olursun sana kimse bakmaz onu bil dedi. Etrafıma baktım; arkadaşlar yaş olan giysilerini kurutuyor onu da, elbisesini indirmeden sıkmakla kumaşın içinde ki suyu akıtıyorlar, ben de üstümdeki elbiselerimi sıktım. Elimin yetişemediği yerlere de Zarife yardımcı oldu. Rênas, Munzur’un kıyısından güneye doğru yürüyerek gözden kaybolana dek onu izledik. Bizler de Munzur’un kenarında Rênas’ın geri dönmesini bekledik. Rênas geldi; “haydi arkadaşlar gidelim ileride bir mağara var bu akşam orda kalırız”. O önde biz arkada yürümeye devam ettik, saatler akşama yakındı. Yaş olan elbiselerim üstümde kurudu. Mağaraya ulaşmamız epey sürdü, patikadan yukarıya çıkarken Ali Rıza, bir çift kırmızı potin bulmuştu; patikanın kenarında durmuş bizi bekliyordu. Ben yanına varınca, keko dedi “al bu potinleri giy inşallah ayağına olur” ben ayağıma giydim biraz büyük geliyordu, Zarife “bir şey olmaz xorto” dedi. En azından ayaklarının altı iyileşir dedi. Tabi ben öyle sevindim ki, size anlatamam; o gün kendimi çok değerli hissettim ve mutluluktan gözlerimden yaş geldi. Zarife elini çenemin altına koydu, başımı yukarıya kaldırdı ve xorto ağlıyor musun dedi bana, ben de hayır dedim o da haydi haydi beni mi kandıracaksın deyince boynumu büktüm sesimi çıkarmadım. Mağaraya varışımız çok uzun sürdü, neredeyse karanlık çökmek üzereydi. Mağaranın ağzına vardığımızda Rênas içeri girmişti, içeriden çıkarken öksürerek çıkmıştı orda bulunan Ali Rıza acaba askerler içeri zehirli gaz mı atmışlar deyince hepimizde bir telaş başladı. Ali Rıza’da aynı şekilde mağaraya girdi, az bir zaman kalıp çıktı o da öksürünce Ali Rıza buraya zehirli gaz falan atılmış dedi. Elinde süt kovası olan gençler, hemen birer tas sütü Rênas ve Ali Rıza’ya içirdiler. Bundan sonra kusma olmayınca Ali Rıza şöyle dedi “şimdi kendimize yeni bir mağara bulmamız gerekir” dedi. Rênas, bu düşünceyi onayladı ve yeni bir mağara arama macerası başladı. Biraz daha güneyde bir mağara daha var arası uzak değil deyince bizlerde Ali Rıza’yı takip etmeye başladık. Ali Rıza, döndü bizlere dedi ki arkadaşlar; bizler her konuda temkinli ve soğukkanlı olmalıyız. Yoksa burada bizler barınamayız ve yaşayamayız dedi. Rênas'ta bizim en güzel yanımızı anlatan şu sözlerdir; eline, beline ve diline hâkim ol, bu bizi biz eden yaşam biçimimizdir. İnsan onurunu ve insan değerlere saygılı bir halkız. Bunu orada bulunan herkes onayladı, çünkü bu üç kelimenin içinde bir yaşam felsefesi yatıyordu. Orda bulunan herkes başıyla o düşünceyi onayladı. Ali Rıza da konuştu dedi arkadaşlar; işte bu üç kelime için bizi birbirimizde ayıramadıkları için bizi kırımdan ve terteleden geçiriyorlar. Eğer bu yaşam felsefemize sıkı sıkı bağlı olmasaydık hiç bunlar yaşanmadı bunu bizde biliyoruz ayrıca onlar da biliyor. Suyumuza zehir atılarak, ekinlerimiz ateşe verilerek ve çoluk çocuk, yaşlı kadın demeden kurşunlanıyoruz. Bunun adı katliam ama bizler dünde direndik, bugünde direniyoruz, yarında evlatlarımız direnecek deyince herkes duygulandı.  Elif bile, oyun oynamayıp konuşmaları dinliyordu. Konuşmalar bitince, tekrar yola çıktık. Saatler akşama doğru yönelmiş ve bizde yorgunluk yorganını üzerimize çekmek üzereydik.  DEVAM EDECEKTİR  
Ekleme Tarihi: 29 Mayıs 2023 - Pazartesi

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-33

Aklımda böyle düşünceler geçerken Rênas ve Ali Rıza, Munzur’a inmişlerdi.

Nehrin kenarında yürüyerek en geniş yeri bulmaya çalışıyorlardı.

Epey yürüdük, Ali Rıza buradan geçebiliriz, burası engindir dedi.

Kendisi ilk suya giren oldu, Rênas ve öbür arkadaşlar peşinden gittiler.

Zarife, uzun olan elbisesini topladı, Elif’i sırtına bağladı nehir’in tam sıfır noktasında bekledi.

Ona bakarak ben de elbiselerimi sıkıca bağladım.

Nehrin kenarına kim geldiyse onlar da ayni şekilde hazır beklediler.

Ali Rıza’dan sonra Rênas, Gulazer, ben Zarife nehri sırasıyla geçtik, nehrin suyu, benim boyumu geçmiyordu.

Zarife Elif’le geçti, ardımızda öbür arkadaşlar geçti.

Çocukların elinden bir büyük tutuyordu, benim de elimden Zarife ve Ali Rıza tuttu öyle Munzur’un karşı tarafına geçtim.

Ali Rıza bana şunu dedi... Burası geniş bir alana sular dağıldığı için geçebildik yoksa hepimiz buradan sağ çıkmazdık.

Karşı tarafa baktığında çok yüksek değildi ama karşı taraf gibi sis içindeydi.

O sis bizi uçaklardan koruyormuş, Zarife’nin dediğine göre; uçaklar aşağıyı göremiyorlar… Askerler de göremeyince birçok kişi buradaki mağaralara sığınıyormuş.

Kendi, kendime böyle düşüncelere dalıp gitmişken Zarife bana dedi xorto; üstünü kurut yoksa hasta olursun sana kimse bakmaz onu bil dedi.

Etrafıma baktım; arkadaşlar yaş olan giysilerini kurutuyor onu da, elbisesini indirmeden sıkmakla kumaşın içinde ki suyu akıtıyorlar, ben de üstümdeki elbiselerimi sıktım.

Elimin yetişemediği yerlere de Zarife yardımcı oldu.

Rênas, Munzur’un kıyısından güneye doğru yürüyerek gözden kaybolana dek onu izledik.

Bizler de Munzur’un kenarında Rênas’ın geri dönmesini bekledik.

Rênas geldi; “haydi arkadaşlar gidelim ileride bir mağara var bu akşam orda kalırız”.

O önde biz arkada yürümeye devam ettik, saatler akşama yakındı.

Yaş olan elbiselerim üstümde kurudu.

Mağaraya ulaşmamız epey sürdü, patikadan yukarıya çıkarken Ali Rıza, bir çift kırmızı potin bulmuştu; patikanın kenarında durmuş bizi bekliyordu.

Ben yanına varınca, keko dedi “al bu potinleri giy inşallah ayağına olur” ben ayağıma giydim biraz büyük geliyordu, Zarife “bir şey olmaz xorto” dedi.

En azından ayaklarının altı iyileşir dedi.

Tabi ben öyle sevindim ki, size anlatamam; o gün kendimi çok değerli hissettim ve mutluluktan gözlerimden yaş geldi.

Zarife elini çenemin altına koydu, başımı yukarıya kaldırdı ve xorto ağlıyor musun dedi bana, ben de hayır dedim o da haydi haydi beni mi kandıracaksın deyince boynumu büktüm sesimi çıkarmadım.

Mağaraya varışımız çok uzun sürdü, neredeyse karanlık çökmek üzereydi.

Mağaranın ağzına vardığımızda Rênas içeri girmişti, içeriden çıkarken öksürerek çıkmıştı orda bulunan Ali Rıza acaba askerler içeri zehirli gaz mı atmışlar deyince hepimizde bir telaş başladı.

Ali Rıza’da aynı şekilde mağaraya girdi, az bir zaman kalıp çıktı o da öksürünce Ali Rıza buraya zehirli gaz falan atılmış dedi.

Elinde süt kovası olan gençler, hemen birer tas sütü Rênas ve Ali Rıza’ya içirdiler.

Bundan sonra kusma olmayınca Ali Rıza şöyle dedi “şimdi kendimize yeni bir mağara bulmamız gerekir” dedi.

Rênas, bu düşünceyi onayladı ve yeni bir mağara arama macerası başladı.

Biraz daha güneyde bir mağara daha var arası uzak değil deyince bizlerde Ali Rıza’yı takip etmeye başladık.

Ali Rıza, döndü bizlere dedi ki arkadaşlar; bizler her konuda temkinli ve soğukkanlı olmalıyız.

Yoksa burada bizler barınamayız ve yaşayamayız dedi.

Rênas'ta bizim en güzel yanımızı anlatan şu sözlerdir; eline, beline ve diline hâkim ol, bu bizi biz eden yaşam biçimimizdir.

İnsan onurunu ve insan değerlere saygılı bir halkız.

Bunu orada bulunan herkes onayladı, çünkü bu üç kelimenin içinde bir yaşam felsefesi yatıyordu.

Orda bulunan herkes başıyla o düşünceyi onayladı.

Ali Rıza da konuştu dedi arkadaşlar; işte bu üç kelime için bizi birbirimizde ayıramadıkları için bizi kırımdan ve terteleden geçiriyorlar.

Eğer bu yaşam felsefemize sıkı sıkı bağlı olmasaydık hiç bunlar yaşanmadı bunu bizde biliyoruz ayrıca onlar da biliyor.

Suyumuza zehir atılarak, ekinlerimiz ateşe verilerek ve çoluk çocuk, yaşlı kadın demeden kurşunlanıyoruz.

Bunun adı katliam ama bizler dünde direndik, bugünde direniyoruz, yarında evlatlarımız direnecek deyince herkes duygulandı.  Elif bile, oyun oynamayıp konuşmaları dinliyordu.

Konuşmalar bitince, tekrar yola çıktık.

Saatler akşama doğru yönelmiş ve bizde yorgunluk yorganını üzerimize çekmek üzereydik.  DEVAM EDECEKTİR

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.