Halil DOĞAN
Köşe Yazarı
Halil DOĞAN
 

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-13

Rênas, şöyle bir etrafına bakındı, sesin geldiği yöne baktı, baktı karanlık bastığı için sadece bir karaltı görünüyordu, birde ormanın ağaçları vardı.  Rênas sesin geldiği yöne baktı kim olduğunu göremedi, biraz bekledi ama birden koşarak ona doğru gitti.  Ormanı ve ağaçların içinde hiç geceleyin kalmamıştım kuş sesleri, böcek sesleri ve guguk kuşuna benzer sesler duyuyordum aslında müzik seremonisi gibiydi...  Abdo ağabeyim, bana döndü “üşüyorum, üşüyorum” diye ağlamaya başladı, Abdo ağabeyim çok metin biriydi kolay, kolay ağlamazdı… Aramızda yaşlı biri giymiş olduğu üstündeki abasını Abdo ağabeyime giydirdi.  Rênas yanında üç kişiyle birlikte yanımıza kadar gelince baktım iki kişi birinin koluna girmiş sürükleyerek taşıyorlardı, biraz önce ormanda imdat çağıran kişiydi iki kişinin kolunu girdikleri.  Gözcü olarak giden Berho geri döndü, Bawer bağırdı… Rênas, Abdo ağabeyime neredesin, sesin neden bize gelmiyor diye sordu?.  O sırada Rênas gelen yaralılarla ilgileniyordu,   elinden geldiği kadar yaralarını sarıyordu... Silah sesleri de hala geliyordu, Rênas patikadan gelen Berho'nun seslenişine döndü; ne gördün, ne var Sale Sodiki (mağarasına) ulaştın mı çabuk söyle.  Genç ağam mağara iki tane ama mağara yıkılmış gibi görünüyor.  Rênas biliyorum uçaklarla vurulduğunu arkadaşlar anlatmışlardı, orada bekleyen asker yâda başka birileri gördün mü onu bana söyle...  Gözcülük için giden genç ağam kimseyi göremedim, Rênas tamam kardeşim sen gel yaralılara yardım et onları taşıyalım dedi.  Berho gelince, arkadaşlar güçlü iki veya üç kişi yanımda kalsın, gerisi Rênas ağamı, takip etsin diyerek yaralılar ile ilgilenmeye başladı.  Ben de Abdo ağabeyimde gidenleri takip etmeye başladık... Abdo ağabeyimin elini tutuyordum, Abdo ağabeyin vücudu soğuktu ve üşüyorum diye söyleniyordu, aslında ben de üşüyordum.  Arkamızda yaralılar vardı…  Şöyle geriye baktığım da, yaralıları geride kalan, gençlerden biri sırtlamış getiriyordu. Arkadaşların durumu perişandı, buna ben ve ağabeyimde dâhil.  Ay çok parlaktı, gökyüzü netti. Aydınlık bir gece etrafa gülücük sarıyordu. Etrafta kuş cıvıltıları, börtü böcek sesleri ve kurt ulumaları ile vahşi doğanın korosu gibi… O sesler, gecenin sessizliğini yarıyordu… Kuş seslerinin sesini yaran yakında olan baykuştu. O baykuş bizleri takip ediyordu.  O bize bir nimetti sanki en azında yolumuzun üstünün temiz olduğun biliyorduk.  Ama patikadaki dikenler ayaklarıma batıyordu, o kadar acı vermeye başladılar ki anlatamam.  O kadar çok batıyordu ki, ağrısı içime kadar işliyordu.  Abdo ağabeyim de giderek daha çok kan  kaybediyordu ki, titremeler başlamıştı.  Mağaraya sağ ve selametle yetişmek için Dünyanın bütün dinlerinden dua etmek isterdim...  Ayrıca Abdo ağabeyim yaralanmıştı; Abdo ağabeye bir şey olmaması içimde, dua üstüne, bildiğim duaları ettim.  Hatta bize bu zulmü yapanlara, bile dua ederdim sadece Abdo ağabeye bir şey olmasın diye.  Bizler mağaraya yetişmek üzereydik ki, on sekiz yaşında olan Huso nefes nefese kalmıştı yanımıza gelip, yürüyüş yolumuza durdu, zor nefes alıyordu.  Hey millet beni dinleyin!.  Tekrar beni dinleyin nereye gidiyorsunuz?.  Bizden Rênas öne çıktı çift katlı mağaraya gidiyoruz orda saklanacağız.  Huso her halde haberiniz yok sanırım o mağarada beş yüze yakın insan bombalandı ve içeriye zehirli gazlar atıldı.  Rênas kızdı, peki sen nasıl kurtuldun diyerek sordu?.  Huso, ben biraz hastaydım bizim köylüler ve çevre köylülerimiz oraya girdiler, ben geri de kaldım yürüyemiyordum.  İnsanlar mağaraya girdi peşinde askerler vardı, içeriye zehirli gaz attılar ve mağaranın kapısında beklediler o sırada dışarıya çıkmaya çalışanları da kapıda silahla ve kasatura ile vurdular.  Ben de aşağıda ağaçların arasında yapılanları görüyordum, askerler gidene kadar beledim. Askerler gidince, mağaraya çıktım ve her yerde infaz edilmiş köylülerimiz ve çevre köylerden toplanılmış olanlar vardı.  Rênas peki, senin yalan söylemediğini nerden bileceğim, genç isteyen gidip bakabilir doğru değilse beni öldürün diyerek gerçeği söylediğini adeta haykırıyordu..  Rênas biraz düşündü ve Huso’ya döndü şimdi orda asker var mı?.   Huso şimdi asker yok, tüm insanların öldüğünü gördükten sonra gittiler, onlardan sonra ben mağaraya çıktım.  Devam edecektir
Ekleme Tarihi: 28 Şubat 2023 - Salı

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-13

Rênas, şöyle bir etrafına bakındı, sesin geldiği yöne baktı, baktı karanlık bastığı için sadece bir karaltı görünüyordu, birde ormanın ağaçları vardı. 
Rênas sesin geldiği yöne baktı kim olduğunu göremedi, biraz bekledi ama birden koşarak ona doğru gitti. 
Ormanı ve ağaçların içinde hiç geceleyin kalmamıştım kuş sesleri, böcek sesleri ve guguk kuşuna benzer sesler duyuyordum aslında müzik seremonisi gibiydi... 
Abdo ağabeyim, bana döndü “üşüyorum, üşüyorum” diye ağlamaya başladı, Abdo ağabeyim çok metin biriydi kolay, kolay ağlamazdı… Aramızda yaşlı biri giymiş olduğu üstündeki abasını Abdo ağabeyime giydirdi. 
Rênas yanında üç kişiyle birlikte yanımıza kadar gelince baktım iki kişi birinin koluna girmiş sürükleyerek taşıyorlardı, biraz önce ormanda imdat çağıran kişiydi iki kişinin kolunu girdikleri. 
Gözcü olarak giden Berho geri döndü, Bawer bağırdı… Rênas, Abdo ağabeyime neredesin, sesin neden bize gelmiyor diye sordu?. 
O sırada Rênas gelen yaralılarla ilgileniyordu,  
elinden geldiği kadar yaralarını sarıyordu... Silah sesleri de hala geliyordu, Rênas patikadan gelen Berho'nun seslenişine döndü; ne gördün, ne var Sale Sodiki (mağarasına) ulaştın mı çabuk söyle. 
Genç ağam mağara iki tane ama mağara yıkılmış gibi görünüyor. 
Rênas biliyorum uçaklarla vurulduğunu arkadaşlar anlatmışlardı, orada bekleyen asker yâda başka birileri gördün mü onu bana söyle... 
Gözcülük için giden genç ağam kimseyi göremedim, Rênas tamam kardeşim sen gel yaralılara yardım et onları taşıyalım dedi. 
Berho gelince, arkadaşlar güçlü iki veya üç kişi yanımda kalsın, gerisi Rênas ağamı, takip etsin diyerek yaralılar ile ilgilenmeye başladı. 
Ben de Abdo ağabeyimde gidenleri takip etmeye başladık... Abdo ağabeyimin elini tutuyordum, Abdo ağabeyin vücudu soğuktu ve üşüyorum diye söyleniyordu, aslında ben de üşüyordum. 
Arkamızda yaralılar vardı… 
Şöyle geriye baktığım da, yaralıları geride kalan, gençlerden biri sırtlamış getiriyordu. Arkadaşların durumu perişandı, buna ben ve ağabeyimde dâhil. 
Ay çok parlaktı, gökyüzü netti. Aydınlık bir gece etrafa gülücük sarıyordu. Etrafta kuş cıvıltıları, börtü böcek sesleri ve kurt ulumaları ile vahşi doğanın korosu gibi… O sesler, gecenin sessizliğini yarıyordu… Kuş seslerinin sesini yaran yakında olan baykuştu. O baykuş bizleri takip ediyordu. 
O bize bir nimetti sanki en azında yolumuzun üstünün temiz olduğun biliyorduk. 
Ama patikadaki dikenler ayaklarıma batıyordu, o kadar acı vermeye başladılar ki anlatamam. 
O kadar çok batıyordu ki, ağrısı içime kadar işliyordu. 
Abdo ağabeyim de giderek daha çok kan  kaybediyordu ki, titremeler başlamıştı. 
Mağaraya sağ ve selametle yetişmek için Dünyanın bütün dinlerinden dua etmek isterdim... 
Ayrıca Abdo ağabeyim yaralanmıştı; Abdo ağabeye bir şey olmaması içimde, dua üstüne, bildiğim duaları ettim. 
Hatta bize bu zulmü yapanlara, bile dua ederdim sadece Abdo ağabeye bir şey olmasın diye. 
Bizler mağaraya yetişmek üzereydik ki, on sekiz yaşında olan Huso nefes nefese kalmıştı yanımıza gelip, yürüyüş yolumuza durdu, zor nefes alıyordu. 
Hey millet beni dinleyin!. 
Tekrar beni dinleyin nereye gidiyorsunuz?. 
Bizden Rênas öne çıktı çift katlı mağaraya gidiyoruz orda saklanacağız. 
Huso her halde haberiniz yok sanırım o mağarada beş yüze yakın insan bombalandı ve içeriye zehirli gazlar atıldı. 
Rênas kızdı, peki sen nasıl kurtuldun diyerek sordu?. 
Huso, ben biraz hastaydım bizim köylüler ve çevre köylülerimiz oraya girdiler, ben geri de kaldım yürüyemiyordum. 
İnsanlar mağaraya girdi peşinde askerler vardı, içeriye zehirli gaz attılar ve mağaranın kapısında beklediler o sırada dışarıya çıkmaya çalışanları da kapıda silahla ve kasatura ile vurdular. 
Ben de aşağıda ağaçların arasında yapılanları görüyordum, askerler gidene kadar beledim. Askerler gidince, mağaraya çıktım ve her yerde infaz edilmiş köylülerimiz ve çevre köylerden toplanılmış olanlar vardı. 
Rênas peki, senin yalan söylemediğini nerden bileceğim, genç isteyen gidip bakabilir doğru değilse beni öldürün diyerek gerçeği söylediğini adeta haykırıyordu.. 
Rênas biraz düşündü ve Huso’ya döndü şimdi orda asker var mı?.  
Huso şimdi asker yok, tüm insanların öldüğünü gördükten sonra gittiler, onlardan sonra ben mağaraya çıktım.  Devam edecektir

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.