Osman GEREM
Köşe Yazarı
Osman GEREM
 

İNSAN OLABİLMEK.

Yıldızlar hep karanlık çöktüğü zaman ortaya çıkarlar. Etrafı karanlık bastığı zaman koca gökyüzünde yalnızca yıldızlar görünür. Karanlıkta kendini görmeyenler yıldızlardan söz ederler. Oysa karanlık olmasaydı yıldızların adı geçmeyecekti. Yıldızların gücü belki karanlığı gündüze çevirircesine aydınlık hale getirmeyecek ama onlar hep yol gösteren bir varlık olarak kalacak. Yıldızlar hep karanlık gecelerde ortaya çıkarlar. Gündüzlerini kaybedenler hiç olmazsa gecelerini de kaybetmesinler diye kim bilir?Dünyada dakikada binlerce çocuk doğuyor. Yani insan. Peki ya dünyada yaşayan milyarlarca insandan kaçı dakikada insanlığıyla, insanca yaşamasıyla övünebiliyor. Birilerinin mutluluğu çalınarak birileri mutlu oluyor. Birilerinin gözyaşıyla birileri yüzünü yıkayıp serinlemeye çalışıyor. Ve dünyada dakikada ölen binlerce kişi, doğduğu gün kadar insan ölemiyor.Doğarken hiçbir şeyin farkında olmayan insan, ölürken farkında olduklarının yüküyle ancak birkaç insan tarafından zorla kaldırılabiliyor. Doğarken bir elle kaldırılacak kadar hafif olan insanın, öldüğünde birkaç insanla ancak kaldırılabilecek kadar ağır olduğunu hiç düşündünüz mü? Biraz bu dünyanın yükünü alıp gitmesinden kaynaklanmıyor mu?İnsan olarak doğmuş olmak, yaşayan herkesin hakkı. Ancak insanca yaşayabilmek, yalnızca bunun mücadelesini verenlerindir. Bunun için zordur hayat. Öyleyse, ölüsü omuzlarda taşınacak olan insanın dirisi de ayak altında dolaşmamalı. Genellikle ayak altında dolaşanlar insanca yaşamanın mücadelesinden kaçanlardır. İnsan olarak doğmakla iş bitmiyor. Asıl iş insanca yaşayabilmenin mücadelesini vermekle başlıyor. Bir zamanlar insan eli nereye değmişse orada bir güzellik, bir başkalık olurdu. Nerede bir düzen, nerede bir desen görsek, oradan insan geçmiş derdik. İnsan elinin değdiği yer pırıl pırıldı. O nereye uzansa kurtarıcı olarak uzanıyordu. Velhasıl oturduğu, gezdiği yer dile geliyor, buradan insan geçti diyordu. Yine öyle mi? Keşke öyle olsaydı.İnsanlar fırsat buldukça betonlaşmış evlerinden beton göremeyecek kadar uzaklara kırlara kaçıyorlar. Gittikleri yerlerde adeta kendilerinden biri olan toprakla, çiçekle, yaprakla… Hasret gideriyorlar. Bir bakıma kırlara misafir oluyorlar. Üzüntülerini bir yana bırakıp neşeleniyorlar. Gün kısadır derler. Dostun yanında daha da kısalıyor nedense. Ayrılık saati gelip çatıyor. Arkalarında ne kadar çöp varsa bırakıyorlar. Gölgesinde hülyalara daldıkları ağaçların dalları kırık, etrafları perişan. Evet, buradan da insan geçti. İnanası gelmiyor insanın. Bir zamanlar insan eli nereye değerse pırıl pırıldı, şimdi insan elinin dokunduğu yer perişan.İnsanın geçmediği yerler daha güzel şimdi. Öyle olmamalı, biliyorum. İnsan eli yeniden terbiye edilmeli değil mi?
Ekleme Tarihi: 19 Eylül 2014 - Cuma

İNSAN OLABİLMEK.

Yıldızlar hep karanlık çöktüğü zaman ortaya çıkarlar. Etrafı karanlık bastığı zaman koca gökyüzünde yalnızca yıldızlar
görünür. Karanlıkta kendini görmeyenler yıldızlardan söz ederler.
Oysa karanlık olmasaydı yıldızların adı geçmeyecekti. Yıldızların gücü belki karanlığı gündüze çevirircesine aydınlık hale getirmeyecek ama onlar hep yol gösteren bir varlık olarak kalacak.
Yıldızlar hep karanlık gecelerde ortaya çıkarlar. Gündüzlerini kaybedenler hiç olmazsa gecelerini de kaybetmesinler diye kim bilir?Dünyada dakikada binlerce çocuk doğuyor. Yani insan.
Peki ya dünyada yaşayan milyarlarca insandan kaçı dakikada insanlığıyla, insanca yaşamasıyla övünebiliyor.
Birilerinin mutluluğu çalınarak birileri mutlu oluyor. Birilerinin gözyaşıyla birileri yüzünü yıkayıp serinlemeye çalışıyor. Ve dünyada dakikada ölen binlerce kişi, doğduğu gün kadar insan ölemiyor.
Doğarken hiçbir şeyin farkında olmayan insan, ölürken farkında olduklarının yüküyle ancak birkaç insan tarafından zorla kaldırılabiliyor.
Doğarken bir elle kaldırılacak kadar hafif olan insanın, öldüğünde birkaç insanla ancak kaldırılabilecek kadar ağır olduğunu hiç düşündünüz mü? Biraz bu dünyanın yükünü alıp gitmesinden kaynaklanmıyor mu?
İnsan olarak doğmuş olmak, yaşayan herkesin hakkı.
Ancak insanca yaşayabilmek, yalnızca bunun mücadelesini verenlerindir. Bunun için zordur hayat.
Öyleyse, ölüsü omuzlarda taşınacak olan insanın dirisi de ayak altında dolaşmamalı. Genellikle ayak altında dolaşanlar insanca yaşamanın mücadelesinden kaçanlardır. İnsan olarak doğmakla iş bitmiyor.
Asıl iş insanca yaşayabilmenin mücadelesini vermekle başlıyor. Bir zamanlar insan eli nereye değmişse orada bir güzellik, bir başkalık olurdu.
Nerede bir düzen, nerede bir desen görsek, oradan insan geçmiş derdik. İnsan elinin değdiği yer pırıl pırıldı. O nereye uzansa kurtarıcı olarak uzanıyordu.
Velhasıl oturduğu, gezdiği yer dile geliyor, buradan insan geçti diyordu. Yine öyle mi? Keşke öyle olsaydı.
İnsanlar fırsat buldukça betonlaşmış evlerinden beton göremeyecek kadar uzaklara kırlara kaçıyorlar. Gittikleri yerlerde adeta kendilerinden biri olan toprakla, çiçekle, yaprakla… Hasret gideriyorlar.
Bir bakıma kırlara misafir oluyorlar. Üzüntülerini bir yana bırakıp neşeleniyorlar. Gün kısadır derler. Dostun yanında daha da kısalıyor nedense.
Ayrılık saati gelip çatıyor. Arkalarında ne kadar çöp varsa bırakıyorlar. Gölgesinde hülyalara daldıkları ağaçların dalları kırık, etrafları perişan.
Evet, buradan da insan geçti. İnanası gelmiyor insanın. Bir zamanlar insan eli nereye değerse pırıl pırıldı, şimdi insan elinin dokunduğu yer perişan.
İnsanın geçmediği yerler daha güzel şimdi. Öyle olmamalı, biliyorum. İnsan eli yeniden terbiye edilmeli değil mi?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.