Osman GEREM
Köşe Yazarı
Osman GEREM
 

HERŞEYİN BİR BEDELİ VARDIR…

Engelleri aşma zahmetine katlanmayanlar, hedeflerine ulaşamazlar. Fedakarlığımızın büyüklüğü, azmimizin büyüklüğüne bağlıdır. Engelleri aşmada ne kadar ısrarlı olduğumuzu, fedakarlığımız ölçüsünde anlayabiliriz. Büyük gayeler, küçük fedakarlıklarla elde edilemez. Çünkü her şeyin bir bedeli vardır. Bedelini ödemeden hiçbirşey elde edilemez! Öyleyse nedir fedakarlık? Veya nasıl fedakar olunur? Şimdi de bu suallere cevap arayalım:Fedakarlık; hedeflerimizle bulunduğumuz nokta arasındaki mesafede yolumuza çıkacak her engele bedelini ödememizdir. Bizden bu dava uykusuz geceler mi istiyor? Vereceğiz. Bizden en sevdiklerimizi bile terk etmemizi mi istiyor? Terkedeceğiz. Yani hedefe ulaşmamız için ne gerekiyorsa onu yapacağız.Toprağa düşen tohum çürümese, varlığını, kabuğunu muhafazada inat etse çimlenir mi? Ondan yeni bitkiler meydana gelir mi? Neslin bekası için, hayatın devamı için bu elzemdir. Fedailik, kendini feda etmek, bütün kurtuluşlar, kurtarışlar, oluşlar, çoğalışlar buna bağlıdır.Hakiki kurtuluş, kurtarıştadır; insan kurtarırken kurtulur. Feda etmek, feda olmak, serden geçmek lazımdır.Dava adamı gerektiğinde ideali için kendini feda eder. Çünkü dava adamı; "Ben sürüneyim, davam ayakta dursun. İcab ederse ben öleyim, fakat davam yaşasın." Zihniyetine sahiptir. Tarihimiz bunun pek çok canlı örnekleriyle doludur: Hz. Ebubekir'in hicret esnasında Resülullah (s.a.v)'a zarar gelmesin diye yılan deliklerini ayağı ile tıkaması, Tebük savaşında ailesine Allah ve Resülünü bırakarak bütün servetini hak yolda harcaması, Hz. Ali'nin hicret gecesi suikast planına rağmen Hz. Peygamber (s.a.v)'in yatağına yatması, Taif seferinde Rasülullah (s.a.v)'a zarar gelmesin diye Zeyd b.Harise'nin vücudunu O'na kalkan (siper) yapması ve korumaya çalışması, Uhud'da düşman tarafından atılan oklar Allah Rasülüne isabet etmesin diye Hz. Talha'nın kendisini siper yaparak kolunun çolak kalmasına razı olması fedakarlığın en ideal örneklerindendir. Ve İslam tarihinden bu misaller çoğaltılabilir…Bütün önemli ve değerli işler fedakarlıklarla yürür. Her iş büyüklüğü nispetinde fedakarlık ve ferağat ister. Hem insan ömrü hep bahar değildir. Zaman zaman fırtınalı kış mevsimlerine de rastlar. Bir noktada bu insan olmanın ve hayat imtihanından geçmenin gereğidir!"Siz, sizden evvel geçen ümmetlerin hali sizim başınıza hiç gelmeden, meşakkatler sıkıntılar çekmeden bütün ahkam-ı ilahiyeyi, kulluğun gereği olan amelleri tatbik etmeden sadece mücerret iman ile dar-ı selam olan cennete girivereceğinizi mi zannettiniz? Onları (geçmiş ümmetleri) nice sıkıntılar ve zaruretler, şiddetli ihtiyaçlar kapladı ve sarsıldılar, o kadar sarsıldılar ki, hatta başlarında bulunan peygamber ve onunla beraber iman edenler "Allah'ın nusrati ne zaman?" diyecek dereceye vardılar. Lakin iyi bilin ki, Allah'ın nusrati yakındır. Siz iman-ü hidayette sabit kadem oldukça, yakında o nusrati görecek, muradınıza ereceksiniz."Büyük değeri olan şeyler ucuza mal olmazlar. Bulunduğunuz şeyin kıymeti, ararken harcadığınız emek kadardır. Öyle ya, cennet ucuz değil, cehennem de boşuna değil!... Dünyada basit ve fani şeyler için bir yığın masraf yapıyoruz, bir sürü vakit harcıyoruz, pek çok sıkıntılara katlanıyoruz. Mesela bir yerde bir daire, dükkan veya arsa almak için dünyanın harcamasını yapıyoruz. Kaldı ki bunlardan ne kadar istifade edeceğimiz, dünya da ne kadar kalacağımız da belli değil. Şüpheli ve bir şey için bu kadar masraf yapılıyorsa; ya cennet gibi kıymetli ve ebedi meskenler ve sonsuz saadetler için ne kadar masraf yapmak lazımdır? Bunların üzerinde kafa yormamız lazımdır…
Ekleme Tarihi: 05 Haziran 2015 - Cuma

HERŞEYİN BİR BEDELİ VARDIR…

Engelleri aşma zahmetine katlanmayanlar, hedeflerine ulaşamazlar. Fedakarlığımızın büyüklüğü, azmimizin büyüklüğüne bağlıdır. Engelleri aşmada ne kadar ısrarlı olduğumuzu, fedakarlığımız ölçüsünde anlayabiliriz. Büyük gayeler, küçük fedakarlıklarla elde edilemez. Çünkü her şeyin bir bedeli vardır. Bedelini ödemeden hiçbirşey elde edilemez! Öyleyse nedir fedakarlık? Veya nasıl fedakar olunur? Şimdi de bu suallere cevap arayalım:
Fedakarlık; hedeflerimizle bulunduğumuz nokta arasındaki mesafede yolumuza çıkacak her engele bedelini ödememizdir. Bizden bu dava uykusuz geceler mi istiyor? Vereceğiz. Bizden en sevdiklerimizi bile terk etmemizi mi istiyor? Terkedeceğiz. Yani hedefe ulaşmamız için ne gerekiyorsa onu yapacağız.
Toprağa düşen tohum çürümese, varlığını, kabuğunu muhafazada inat etse çimlenir mi? Ondan yeni bitkiler meydana gelir mi? Neslin bekası için, hayatın devamı için bu elzemdir. Fedailik, kendini feda etmek, bütün kurtuluşlar, kurtarışlar, oluşlar, çoğalışlar buna bağlıdır.
Hakiki kurtuluş, kurtarıştadır; insan kurtarırken kurtulur. Feda etmek, feda olmak, serden geçmek lazımdır.
Dava adamı gerektiğinde ideali için kendini feda eder. Çünkü dava adamı; "Ben sürüneyim, davam ayakta dursun. İcab ederse ben öleyim, fakat davam yaşasın." Zihniyetine sahiptir. Tarihimiz bunun pek çok canlı örnekleriyle doludur: Hz. Ebubekir'in hicret esnasında Resülullah (s.a.v)'a zarar gelmesin diye yılan deliklerini ayağı ile tıkaması, Tebük savaşında ailesine Allah ve Resülünü bırakarak bütün servetini hak yolda harcaması, Hz. Ali'nin hicret gecesi suikast planına rağmen Hz. Peygamber (s.a.v)'in yatağına yatması, Taif seferinde Rasülullah (s.a.v)'a zarar gelmesin diye Zeyd b.Harise'nin vücudunu O'na kalkan (siper) yapması ve korumaya çalışması, Uhud'da düşman tarafından atılan oklar Allah Rasülüne isabet etmesin diye Hz. Talha'nın kendisini siper yaparak kolunun çolak kalmasına razı olması fedakarlığın en ideal örneklerindendir. Ve İslam tarihinden bu misaller çoğaltılabilir…
Bütün önemli ve değerli işler fedakarlıklarla yürür. Her iş büyüklüğü nispetinde fedakarlık ve ferağat ister. Hem insan ömrü hep bahar değildir. Zaman zaman fırtınalı kış mevsimlerine de rastlar. Bir noktada bu insan olmanın ve hayat imtihanından geçmenin gereğidir!
"Siz, sizden evvel geçen ümmetlerin hali sizim başınıza hiç gelmeden, meşakkatler sıkıntılar çekmeden bütün ahkam-ı ilahiyeyi, kulluğun gereği olan amelleri tatbik etmeden sadece mücerret iman ile dar-ı selam olan cennete girivereceğinizi mi zannettiniz? Onları (geçmiş ümmetleri) nice sıkıntılar ve zaruretler, şiddetli ihtiyaçlar kapladı ve sarsıldılar, o kadar sarsıldılar ki, hatta başlarında bulunan peygamber ve onunla beraber iman edenler "Allah'ın nusrati ne zaman?" diyecek dereceye vardılar. Lakin iyi bilin ki, Allah'ın nusrati yakındır. Siz iman-ü hidayette sabit kadem oldukça, yakında o nusrati görecek, muradınıza ereceksiniz."
Büyük değeri olan şeyler ucuza mal olmazlar. Bulunduğunuz şeyin kıymeti, ararken harcadığınız emek kadardır. Öyle ya, cennet ucuz değil, cehennem de boşuna değil!... Dünyada basit ve fani şeyler için bir yığın masraf yapıyoruz, bir sürü vakit harcıyoruz, pek çok sıkıntılara katlanıyoruz.
Mesela bir yerde bir daire, dükkan veya arsa almak için dünyanın harcamasını yapıyoruz. Kaldı ki bunlardan ne kadar istifade edeceğimiz, dünya da ne kadar kalacağımız da belli değil. Şüpheli ve bir şey için bu kadar masraf yapılıyorsa; ya cennet gibi kıymetli ve ebedi meskenler ve sonsuz saadetler için ne kadar masraf yapmak lazımdır? Bunların üzerinde kafa yormamız lazımdır…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.