Halil DOĞAN
Köşe Yazarı
Halil DOĞAN
 

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-27

  Rênas; selam arkadaşlar dedi, çobanlar hemen karşılık verdiler, hoş beş sonrası çobanlara tüm arkadaşlarımız aç sizin, birkaç koyununu sağsınlar aramızda iki güne yakındır hiçbir şey boğazımızda geçmedi. Çobanlar, koyunları mağaranın önüne topladılar. Sağmayı bilen üç kadın ve Zarife ye çoban tasını verdi. Beriler süttü önce küçüklere içirdiler, ondan sonra sağmaya başladılar. Orda bulunanlar sırasıyla sağılan sütten birer tas taze süt içtik. Rênas bu gece burada kalalım, bu mağara daha güvenli çünkü yukarı da sis var, kimse aşağısını göremiyor. Benim için iyi olmadı, çünkü ayaklarımın altı yine kanamaya başladı. Kadınlardan biri çobanlara sordu; sizin yanınızda kova gibi bir şey yok mu?. Çobanlardan biri küçük bir kova var yanımda kadın ver onu içine süt sağalım akşam küçük çocuklara verelim… Çoban kovayı verdi, süt sağıldı. Rênas; bize daha aşağıda küçük bir mağara var oraya gidelim, çok uzak değil ama güvenlidir. Mağaranın arka tarafa açılan gizli bir kapısı olduğunu çobanlar anlatılar, ayrıca su yatağına da daha yakın. Giderek kendi köyümden ve anılarımdan uzaklaşıyorum. Daha iki gün önce hiçbir sorunu olmayan bir çocuktum, şimdi ölmemek için direniyorum. Aslında, bu acıların en büyüğüydü bunu ben de yaşarken öğrendim. Öğrenirken hayatımı ortaya koymuştum, bu düşünceler içindeyken mağaranın kapısına gelmiş olduğumu Rênas’ın sözleri beni bu hayal dünyasından uyandırdı. Yine bir mağara ve yine karanlık bir gece diyelim. Zarife bana döndü, bizim oğlan neyin var. Kendine gel artık, bak hepimiz aynı durumdayız Bak bende senin gibiyim. Kadın halimle ve ortada bir çocukla bu bilemediğim yerde tek başıma şu dağlarda kala kaldım. Böyle söyleyince onun yaşadığı acının da, benden kalır yanının olmadığını görmüş oldum. Tekrar o mesut günlere dönmek için neler neler vermezdim ki. Aslında, ayaklarımdan çok içim yanıyordu; buradaki tüm insanlar yaşıyordu. Köyden ne kadar uzakta olduğumu hiç bilmiyordum. Aslında günleri bile unutmuştuk, hangi ayda olduğumuzu ve hangi mevsimde olduğumuzu bile. Sanırım bundan sonra da hiç bilemeyecektim. Bunları düşündükçe yaşamamın hiçbir anlamının olmadığının farkına vardım. Ey kader diye haykırmak geliyordu içimden. Sen bana ve biz Dersimliye nasıl bir karanlık geçmiş biçtin böyle. Daha ne çok acılara gebesin acaba bunları düşündükçe deliriyorum. Rênas mağaradan içeri girerken tüm arkadaşları uyardı, arkadaşlar; biz burayı bilmiyoruz içeride bomba düzeneği olabilir veya var olan yiyeceklere zehir atılmış  olabilir.  Devam edecektir.
Ekleme Tarihi: 29 Mayıs 2023 - Pazartesi

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-27

 

Rênas; selam arkadaşlar dedi, çobanlar hemen karşılık verdiler, hoş beş sonrası çobanlara tüm arkadaşlarımız aç sizin, birkaç koyununu sağsınlar aramızda iki güne yakındır hiçbir şey boğazımızda geçmedi.

Çobanlar, koyunları mağaranın önüne topladılar.

Sağmayı bilen üç kadın ve Zarife ye çoban tasını verdi. Beriler süttü önce küçüklere içirdiler, ondan sonra sağmaya başladılar.

Orda bulunanlar sırasıyla sağılan sütten birer tas taze süt içtik.

Rênas bu gece burada kalalım, bu mağara daha güvenli çünkü yukarı da sis var, kimse aşağısını göremiyor.

Benim için iyi olmadı, çünkü ayaklarımın altı yine kanamaya başladı.

Kadınlardan biri çobanlara sordu; sizin yanınızda kova gibi bir şey yok mu?.

Çobanlardan biri küçük bir kova var yanımda kadın ver onu içine süt sağalım akşam küçük çocuklara verelim…

Çoban kovayı verdi, süt sağıldı.

Rênas; bize daha aşağıda küçük bir mağara var oraya gidelim, çok uzak değil ama güvenlidir.

Mağaranın arka tarafa açılan gizli bir kapısı olduğunu çobanlar anlatılar, ayrıca su yatağına da daha yakın.

Giderek kendi köyümden ve anılarımdan uzaklaşıyorum.

Daha iki gün önce hiçbir sorunu olmayan bir çocuktum, şimdi ölmemek için direniyorum.

Aslında, bu acıların en büyüğüydü bunu ben de yaşarken öğrendim.

Öğrenirken hayatımı ortaya koymuştum, bu düşünceler içindeyken mağaranın kapısına gelmiş olduğumu Rênas’ın sözleri beni bu hayal dünyasından uyandırdı.

Yine bir mağara ve yine karanlık bir gece diyelim.

Zarife bana döndü, bizim oğlan neyin var.

Kendine gel artık, bak hepimiz aynı durumdayız

Bak bende senin gibiyim.

Kadın halimle ve ortada bir çocukla bu bilemediğim yerde tek başıma şu dağlarda kala kaldım.

Böyle söyleyince onun yaşadığı acının da, benden kalır yanının olmadığını görmüş oldum.

Tekrar o mesut günlere dönmek için neler neler vermezdim ki.

Aslında, ayaklarımdan çok içim yanıyordu; buradaki tüm insanlar yaşıyordu.

Köyden ne kadar uzakta olduğumu hiç bilmiyordum. Aslında günleri bile unutmuştuk, hangi ayda olduğumuzu ve hangi mevsimde olduğumuzu bile.

Sanırım bundan sonra da hiç bilemeyecektim.

Bunları düşündükçe yaşamamın hiçbir anlamının olmadığının farkına vardım.

Ey kader diye haykırmak geliyordu içimden.

Sen bana ve biz Dersimliye nasıl bir karanlık geçmiş biçtin böyle.

Daha ne çok acılara gebesin acaba bunları düşündükçe deliriyorum.

Rênas mağaradan içeri girerken tüm arkadaşları uyardı, arkadaşlar; biz burayı bilmiyoruz içeride bomba düzeneği olabilir veya var olan yiyeceklere zehir atılmış  olabilir.  Devam edecektir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.