Türk milli, manevi ve kültürel değerlerinde yer alan “Baba” sıfatı Gök Türk ve Büyük Selçuklu devletinde hem devlet başkanının hem de askerî misyonlu Alp Erenlerin “ocak” kültü açısından inançsal sıfatıdır.
“Fergâna’da Türkler kendi şeyhlerine Bab, yâni Baba nâmını veriyorlardı…. Bu suretle eski ozanların yerini, ata veya bab ünvanlı birtakım dervişler almıştı.”1
“Göktürk Kağanlarının “Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım… yoksul milleti zengin ettim, aç halkı doyurdum, çıplak halkı giydirdim, az halkı çoğalttım.” * ifadesi ile beliren eski Türklerdeki “Velayet-i Pederâne” (Baba gibi koruyuculuk) sıfatı Büyük Selçuklu Sultanlarında da mevcut olup, * devletin başında milletine karşı baba mevkiinde bulunmaları, onlara bu göçebe Oğuzlara yurt bulmak vazifesini yüklüyordu.”2.
Bu milli ve karakteristik özellik yurdu korumak ve yönetmek sorumluluğunda olan devlet başkanı günümüzde “Devlet Baba” deyimiyle ifade edilirken, Alp Eren olarak Alevi-Bektaşi inancında da “Baba” sıfatı olarak yerini almıştır.
İşte bu babalardan biri de İmparatorluğun zor gününde gönüllü olarak asker yazılarak Karadağ Savaşı’na katılmış, orada şehit olunca “gayb erenlerine” karışmış, savaşa giderken gördükleri ve yaşadıkları zorlukları dizeleştirdiği şiirleri Urfa Tereke Hakimliğine gönderilmiş, ancak günümüzde Türkçeleştirilerek kamuoyuna ulaştırılmıştır
“Prof. Dr. Fuat Köprülü, Avrupa’da sunduğu bilimsel bildirilerinde bu Anadolu’ya ilk gelenlerin Alevi olduklarını vurgulamaktadır. * Tasavvufu Anadolu’ya getirenlerin de Türk-Türkmenler olduğu bilinmektedir.”3 *
“Özetle denilebilir ki, Anadolu’nun tüm yörelerinde Baba diye anılan dergâh ve yatırlar, Bektaşilik dergâh ve Erenlerinden başka bir şey değildir.”4
Urfalı Alevi-Bektaşi Babalarından olan Şair Cemî iyi ki dizelerinde Alevi olduğunu kendisi dile getirmiş. Dizelerdeki “Pirî üstadım” Baba Cemî’nin “pirim ve üstadım” diye vurguladığı Kızıldeli Sultan’ı, Alevi-Bektaşi Yedi Ulu ozanlarından Virani ise şöyle tasvir etmiştir.
“Ey Virani idamenin elden koma şahın müdam
Ta olasın gün be gün şahın yolunda müstedam
Nur-u Ahmed Haydar-ı Kerrarımız Kızıldeli
Kande baksak dem be dem didarımız Kızıldeli”
“Kızıldeli; “Seyyid Ali Sultan, Bektaşî tarikatının en önde gelen mürşitlerinden birisidir. Dimetoka civarlarında kurmuş olduğu tekkesinin hemen yanından geçen Kızıldeli ırmağı sebebiyle kendisine yakıştırılmış olduğunu tahmin ettiğimiz ‘Kızıldeli’ lakabıyla da anılmaktdır.”5.
Baba Cemî dara düştüğünde ayrıca Urfa’da Hekim Dede ve Şeyh Maksut (Dede-i Horasanî)’yi şöyle imdada çağırır.
Yüklendi ekipler ileri vardı
Amik ovasında haymayı kurdu
Acemi asker saraldı soldu
Hekim Dede* bize imdad yirisün
Şeyh Maksud* ile Hızır İlyası
Nüfuzu bizimle bile yirisün
Enkara sırası çok hadden aşdı
Biçare neferin beli bürüşdü.”6
Urfa manevi atmosferinde önemli bir yeri olan Buluntu Hoca Hac’da; Arafat’ta Urfa’ya doğru üç adım atar ve “Ya Şeyh Mes’ud bize yardıma gel” der. O sırada kendilerine doğru elinde bir bastonla bir ihtiyarın geldiğini gördü. İhtiyar, annesinin nesi olduğunu sordu. Buluntu da birden hastalandığını kalkamadığını söyledi. İhtiyar korkma iyileşir dedi ve gitti. O sırada annesi uyandı ve kalktı, oğlum ben iyileştim dedi. Buluntu Hoca nasıl olduğunu sorduğunda, rüyamda Şeyh Mes’ud gelerek bastonuyla üzerimi meshetti ve hastalığım geçti dedi.”7
“Dede Korkut adındaki “dede” kelimesinin Korkut adı kadar eski olmadığı ve bunun efsanevi Korkut’un yaşlılığını vasıflandırmak için asıl ada sonradan eklendiği şüphesizdir. Oğuz rivayetlerinde Korkut adının bazan dedesiz olarak sadece Korkut, bazan da Korkut Ata şeklinde geçmesi bunu açıkça göstermektedir…”8
Urfa, “Şehrindeki bir diğer zâviye Şeyh Mes’ûd Dede-i Horasanî Zaviyesidir. Mes’ûd Dede, adından anlaşılacağı üzere Horasan’dan gelen * şeyhlerden biridir. Zâviyenin, yakınındaki 579/1183 tarihli bir sarnıç kitabesinde kendisi tarafından (“Said oğlu Nişabur’lu Mes’ûd”) yaptırıldığı belirtiliyor”9 *
“Urfa’da Zahid ve abidlerin de varlığını kabul etmek gerekir. Bu böyle olduğu gibi yine, tasavvufi hareketlerin de özellikle görüldüğü şehirlerden biri olduğu da oldukça kabul gördüğü kesindir. Zahid ve sufilerin çok olduğu bölgelerde, tasavvufun, tamamen teşkilatlanarak yerleşmesi XII. Yüzyıl sonları ve XIII. yüzyıl başlarına rastlamaktadır. Urfa’ nın kendi içinde yetişen mutasavvıfları olduğu gibi Urfa dışından gelen mutasavvıflar da bulunmaktadır. Urfa’ya dışardan gelen mutasavvıfların hemen hepsi Horasan taraflarından gelmişlerdir.
Bunların içinde ehlisünnet olmayan Bektaşiliğe meyilli çok az derviş bulunmakta idi. Halk bu veli kullara azami saygıyı gösteriyor, bir kısmı bunlara intisap ederek tarikatlarına giriyordu. Bunlar Urfa’da tekkeler ve zaviyeler de inşa ederek, kendilerine bir mesken ve ibadethane yapıyorlardı.”10
Sonuç: Şeyh Mesut’un asıl adı ve unvanı “Dede-i Horasanî” * olup, Urfa’ya 1183 yıllarında gelerek zaviyesini kurmuş bir Horasan Erenidir. Geliş yeri Hacı Bektaş Veli’nin doğum yeri Horasan-Nişabur şehridir.
Baba Cemî’nin Karadağ Savaşı’nda, Buluntu Hoca’nın ise Hacda onu yardıma (himmet) çağırmaları Urfa’nın Alevi-Bektaşi tarihi açısından, “ocak” kültü ehlibeyt bağlamında inanç önderlerin sıfatı “dede” olduğundan aynı zamanda bir “veliler, erenler” * şehri olduğunu ortaya koymaktadır.
*****
1- Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü, “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar”, Diyanet İşleri BaşkanlığıYayınları:118, Ankara, 1976, s.18-19
2- Oğuz Ünal, “Horasan’dan Anadolu’ya”, Töre Devlet Yayınevi, Ankara, 1980, s.79; * Muharrem Ergin, “Orhun Abideleri”, M.E.B. Yayını, 1000 Temel Eser Serisi, No: 32, İstanbul, 1976, s.23; * Turan, Selçuklu Tarihi”, s.72; * Bahaeddin Öğele, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, C.2, M.E.B. Yayını 1000 Temel Eser, Serii No: 50, İstanbul, 1971, s.69.
3- Baki Öz, “Alevilik Tarihinden İzler”, Can Yayınları: 69, İstanbul, 1997, s.96; * Bkz. Baki Öz, “Aleviliğn Tarihsel Konumu”, s.113 v.d.; Baki Öz, Alevilik Nedir?”, Der Yayınları, İstanbul, 1995, s.32 v.d.
4- Rıza Yıldırım, “Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnâmesi”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2007, s.23-25
5- Burhan Kocadağ, “Alevi-Bektaşi Tarihi”, Can Yayınları Anadolu Matbaa, İstanbul, 1996, s.74
6- Mahmut Karakaş, “Şanlıurfa Evliya ve Âlimleri”, Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Eğitim Müdürlüğü Yayınları, Şanlıurfa, 1996, s.183
7- Mahmut Karakaş, “Şanlıurfa Evliya ve Âlimleri”, Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Eğitim Müdürlüğü Yayınları, Şanlıurfa, 1996, s.183
8- Prof. Dr. Muharrem Ergin, “Dede Korkut Kitabı”, Cilt:1, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları: 169, Ankara, 1997, s.1
9- Ahmet Nezihi Turan, “XVI. Yüzyılda Ruha (Urfa) Sancağı”, Türk Tarih Kurumu Yayınları: 2, Ankara, 2012,
s.175; * Bu hususta bkz. A.Y. Ocak- S. Farûkî, “Zaviye”, s .474; * A. Cihat Kürkçüoğlu, aynı eser, s.23.
10- Mahmut Karakaş, “Urfa’da Tasavvuf İzleri”, Şurkav Şanlıurfa İli Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı Yayınları, Uyum Ajans, Ankara, 2017, s.20-21-22; * Bu gerçek, Urfa’da tasavvuf ereni “Dede Osman Avnî Velî” ye atfedilen sıfatlardan anlaşılmaktadır.