AŞİR KAYABAŞI
Köşe Yazarı
AŞİR KAYABAŞI
 

MUHARREM AYI, AŞURE GÜNÜ VE ORUCU

                                                                                                  Muhterem okurlar bilindiği üzere bir toplumun duygu, düşünce ve inancı, o toplumun yaşayan kültürel değerlerinde ifadesini bulur. Kültürümüzde de Bilge Kağan’ın; “Ben Ulusumun açlarını doyurdum, çıplaklarını giydirdim.” evrensel düşüncesiyle aşure, ta Hz. Nuh Peygamberden, İbrahim Halil Sofrasına kadar uzandığı gibi, İslami inancımız da ise İlk taziye geleneği “Aşure Günü ve Orucu” nda kendini gösterir. Düzenlenen etkinlikte “acı, tatlı ve sevinç” bir arada yaşanır. Buradaki acı Hz. Hüseyin’in acısı, tatlılıkla yad edilir.       Sevinç ise Hz. Hüseyin’in, bir diğer ifade ile Hz. Peygamberin neslinin kurutulmasını hedefleyen Kerbelâ zulmünde, erkek çocuk bile bırakmama hedefinden, sadece Zeynel Abidin’in çocuk olduğu için sağ kurtulması ile “ehlibeyt”in devamının sevincidir.        Ehlibeyt sevgisi ve inancında acıyı bölüşüm ve paylaşımı ifade eden bu oruç, bu inancın da özüdür.        Aşure çorbası geleneği her ne kadar Hz. Nuh Peygamberin Tufanı ile ilişkilendirilerek efsaneleştirilmekte ise de yaşayan ve yaşatılan bir gelenek olarak İslam tarihinde yüce peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın torunu Hz. Hüseyin’in hunharca katledilişi ve onun yakınlarına yapılan zulüm “Acıyı bal eylemek” duyumsaması “Ehlibeyt sevgisi” ve 12 İmam inancı ile simgeleştirilerek, devamlı gözlerden yaş dökülür.       Bu gözyaşını “Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in çocuğunun ölümü sırasında gözlerinden yaşlar boşanmıştı.       -Bu ne ya Resulallah? Diye sorulduğunda;       -Bu bir rahmettir. Allah onu kullarının kalplerine tevdi buyurmuştur. Allah ancak merhameti olan kullarına rahmet eder, diye buyurdu.”1. demiştir.       Kerbelâ faciası ise öyle bir faciadır ki, merhametsizler Hz. Hüseyin ve kafilesine çöl sıcağında bırakınız su vermeyi, Fırat nehri akarsuyundan çocuklara su getirip içmelerine bile müsaade edilmemiştir.        Bu nedenle bu orucun on gününde ehlibeyt mensuplarının su içmemesinden “su orucu” tutulur. Yani bu orucu tutanlar, bu on gün sürede iftarlarını açmak için su içmezler.       “Aslında Kerbelâ olayında su, ayın yedinci gününden onuncu günün öğlesine kadar kesilmiştir.        Yani onuncu günü öğle vakti artık iftar edilir, fakat matem on ikinci günü sabahına kadar sürer. Bunun nedeni olarak, Hz. Hüseyin’in cenazesi bu zamana kadar defnedilmeden kalmış, on ikinci günü defnedilmiştir.       “Su orucundan sonra aşure yenilip bayram edilmesini de Kerbelâ faciasından İmam Zeyn-el-Abidin’in sağ olarak kurtulması nedeniyledir.”2.        Bilindiği üzere Kerbela faciasında Hz. Hüseyin’in kafası bedeninden ayrılmış, bu kafa Yezid’e götürülüp, gösterilmek üzere Nusaybin’e getirilir. Orada bir gece beklenir, ikinci konak olarak Harran’a getirilir. Harran da bir keşiş olduğu söylenen Şeyh Yahya, bu başa yapılan zulme dayanamaz, onlara karşı gelir ve böylece kendisi ve çocukları da katledilir        İşte Hz. Hüseyin’in katledilişinin acısını yüreğinde duyan her ulus ehlibeyt sevenlerinin Muharrem ayında tuttukları 10 günlük oruç ve taziyetle, İslam âleminde kardeşlik ve sevgi tohumlarının yeşermesini amaçlayan büyük bir maddi ve manevi anlam ve önem kazanmıştır.            İslam tarihinde önemli bir yeri olan Muharrem ayının onuncu gününe “aşura günü” denilmektedir. Bugünü bir öncesi ve sonrası ile oruçlu geçirmek sünnettir. Peygamberimiz (a.s.), Medine’ye geldiklerinde de bu orucu tutmaya devam etti ve ashabının da tutmasını istedi.”3.      “Peygamberimizin Medine’ye hicretinin ilk yıllarında Hz. Peygamber tarafından ayda üç gün, bir de aşûre gününde oruç tutmak, bir nafile olmak üzere emredilmiştir ki, buna ilk oruç denir. Hicretten bir buçuk yıl sonra kıblenin değişmesinden sonra Şaban ayının onunda Ramazan orucu farz kılınmıştır.”4.         Tarihin derinliğinden gelen bu orucu Hz. Muhammed hicretin ilk yılında, Müslümanların Aşure günü gün batımından ertesi gün batımına değin oruç tutmalarını uygun görmüştür. Bu konuda; Hadis-i şerifler de şöyle buyurulmaktadır:      “İlahi ay Muharrem’ in “Aşure” adı verilen onuncu günü de pek kıymetlidir.       İbn-i Abbas ( r.anh) Hazretleri.      “Resulullah (s.a,v) Efendimiz. Aşure günü oruç tutar ve o günün orucunu emir ve tavsiye ederdi.” Buyurmuştur. (Müslim)        Bir başka hadiste ise, “Aşure gününde,10 Müslümana selam veren kimse bütün müminlere selam vermiş gibidir.”5. Denilmekle, Aşura günü ve Orucu’nun on gün olduğu anlamını ortaya koymaktadır.       Anadolu’da ehlibeyt sevenlerince “aşure” o kadar önemsenir ki, bugün Urfa ve yöresinde “taziye” üç gün, taziyelerde okunan dualarda da bir “aşır”, yani on ayet” okunarak taziyette bulunulur.       Tanrıya sevgi ile yaklaşmayı öngören Ehlibeyt inancı tarihte hiçbir zaman acı olmayıp, tatlılığı tavsiye ettiğinden Aşure de tatlılığı simgeleyen bir yiyecek olup, paylaşımı bir şöleni andırdığı gibi topluca yenir. Gelemeyen canların ise evlerine dağıtılarak insani ve vicdani görev yerine getirilir.”6        Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi aşurenin insanlık tarihi kadar eski bir tarihi gün olduğuna kısaca değindik. Bir özet bilgi daha vererek konuyu biraz daha aydınlatmaya çalışırsak; O gün, yani aşure günü; Âdem peygamberin tövbesinin kabul edildiği, Nuh peygamberin gemisinin tufandan sonra Cudi Dağına oturduğu; İbrahim peygamberin atıldığı ateşten kurtulduğu; Yakup peygamberin oğlu Yusuf’a kavuştuğu; Hz. Muhammed’in doğduğu gün olarak ileri sürülür. İnsanlık tarihine ilişkin bu tarihi ve efsanevi bilgiler yanında:      Ehlibeyt İslami inancında ise Aşure günü daha da büyük bir anlam ve önem arz ederek, peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın torunu ve Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’in 10 Muharrem 680 yılında Kerbela’da şehit edilmesi ile düzenlenen Muharrem orucu ve taziyet törenleri aşure gününün özünü teşkil etmektedir.        Ahi Evren-i Veli’nin “Kapını, elini ve sofranı açık tut” öngörüsünden hareketle, 28.08.2022 tarihinde Sırrın Cemevi Babası sayın Halil ÜÇBUDAK ile Alevi Kültür Derneği Urfa Şube Başkanı Reşit BURHAN’ın organizeleriyle düzenlenen Aşure sofrasını, tüm misafir canlara açık tutmalarından ötürü kendilerine memnuniyetlerimizi belirtip, hizmetlerinin kabûlünü dilerken, bugünün anlam ve önemini idrak eden ve yüreğinde Ehlibeyt sevgisi taşıyan muhiplere;         Aşureniz nur iman olsun der, saygılar sunarım.   1- Mahmut Karakaş, Şanlıurfa Mezartaşları”, T.C. Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ce Turizm Müdürlüğü Yayınları, Konya, 2012, s.12; Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslüm Tercüme ve Şerhi, İstanbul, 1977, V.118 2- Doç. Dr. Bedri Noyan (Dedebaba), “Bektaşîlik Alevîlik Nedir?”, Ant-Can Yayınları, İstanbul, 1995, s.152-154 * Hz. Hüseyin’in kesilen başı Kerbelâ’dan Nusaybin’e, oradan da Harran’a getirilir. Harran’da Hüseyin’in başına saygı duyan Yahya işkenceyle öldürülür. Tarihin “Şehit Yahya” olarak kaydettiği “Şeyh Yahya” Harran surlarının dibinde defnedilir. Kısaslılar her yıl bahar mevsiminde at arabaları ile Harran’a giderek ziyaret ettikleri bu mezar yeri günümüzde belirsizleştirilerek yerine yeni yapılar inşa edilerek unutturulmuştur. * Urfalı araştırmacı yazar Ömer Faruk Hilmi; “İnşallah Harranlılar, Şehid Yahya'nın Osmanlı döneminde ziyaret edilen mezarını bulurlar. Biz Ehl-i beyt âşıklarının ziyaretlerine açarlar.” Temennisinde bulunur. 3- Diyanet Aylık Dergi Haber Bülteni Eki, Ankara, Ocak 2004, Sayı:157, s.14 (Tirmizi, Savm,50, III.128; Buhari, Savm, 69, II, 251; Müslim, Sıyam, 128; Tirmizi, Savm, 49. III, 117) 4- Elmalılı M Hamdi Yazır, “Hak Dini Kur’an Dili”, Cilt: 1, Zaman Gazetesi, İstanbul, Tarihsiz. 5- 29 Şubat 2004 Tarihli Yıllık Hicret Takvimi. 6- Osman Keskioğlu, “Siyer-i Nebî”, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. 140, Koza Yay. Bas. San. Tic. Aş. Ankara, 2015, s.144-145
Ekleme Tarihi: 05 Eylül 2022 - Pazartesi

MUHARREM AYI, AŞURE GÜNÜ VE ORUCU

                                                                                        

         Muhterem okurlar bilindiği üzere bir toplumun duygu, düşünce ve inancı, o toplumun yaşayan kültürel değerlerinde ifadesini bulur. Kültürümüzde de Bilge Kağan’ın; “Ben Ulusumun açlarını doyurdum, çıplaklarını giydirdim.” evrensel düşüncesiyle aşure, ta Hz. Nuh Peygamberden, İbrahim Halil Sofrasına kadar uzandığı gibi, İslami inancımız da ise İlk taziye geleneği “Aşure Günü ve Orucu” nda kendini gösterir. Düzenlenen etkinlikte “acı, tatlı ve sevinç” bir arada yaşanır. Buradaki acı Hz. Hüseyin’in acısı, tatlılıkla yad edilir.

      Sevinç ise Hz. Hüseyin’in, bir diğer ifade ile Hz. Peygamberin neslinin kurutulmasını hedefleyen Kerbelâ zulmünde, erkek çocuk bile bırakmama hedefinden, sadece Zeynel Abidin’in çocuk olduğu için sağ kurtulması ile “ehlibeyt”in devamının sevincidir.

       Ehlibeyt sevgisi ve inancında acıyı bölüşüm ve paylaşımı ifade eden bu oruç, bu inancın da özüdür.

       Aşure çorbası geleneği her ne kadar Hz. Nuh Peygamberin Tufanı ile ilişkilendirilerek efsaneleştirilmekte ise de yaşayan ve yaşatılan bir gelenek olarak İslam tarihinde yüce peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın torunu Hz. Hüseyin’in hunharca katledilişi ve onun yakınlarına yapılan zulüm “Acıyı bal eylemek” duyumsaması “Ehlibeyt sevgisi” ve 12 İmam inancı ile simgeleştirilerek, devamlı gözlerden yaş dökülür.

      Bu gözyaşını “Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in çocuğunun ölümü sırasında gözlerinden yaşlar boşanmıştı.

      -Bu ne ya Resulallah? Diye sorulduğunda;

      -Bu bir rahmettir. Allah onu kullarının kalplerine tevdi buyurmuştur. Allah ancak merhameti olan kullarına rahmet eder, diye buyurdu.”1. demiştir.

      Kerbelâ faciası ise öyle bir faciadır ki, merhametsizler Hz. Hüseyin ve kafilesine çöl sıcağında bırakınız su vermeyi, Fırat nehri akarsuyundan çocuklara su getirip içmelerine bile müsaade edilmemiştir.

       Bu nedenle bu orucun on gününde ehlibeyt mensuplarının su içmemesinden “su orucu” tutulur. Yani bu orucu tutanlar, bu on gün sürede iftarlarını açmak için su içmezler.

      “Aslında Kerbelâ olayında su, ayın yedinci gününden onuncu günün öğlesine kadar kesilmiştir.

       Yani onuncu günü öğle vakti artık iftar edilir, fakat matem on ikinci günü sabahına kadar sürer. Bunun nedeni olarak, Hz. Hüseyin’in cenazesi bu zamana kadar defnedilmeden kalmış, on ikinci günü defnedilmiştir.

      “Su orucundan sonra aşure yenilip bayram edilmesini de Kerbelâ faciasından İmam Zeyn-el-Abidin’in sağ olarak kurtulması nedeniyledir.”2.

       Bilindiği üzere Kerbela faciasında Hz. Hüseyin’in kafası bedeninden ayrılmış, bu kafa Yezid’e götürülüp, gösterilmek üzere Nusaybin’e getirilir. Orada bir gece beklenir, ikinci konak olarak Harran’a getirilir. Harran da bir keşiş olduğu söylenen Şeyh Yahya, bu başa yapılan zulme dayanamaz, onlara karşı gelir ve böylece kendisi ve çocukları da katledilir

       İşte Hz. Hüseyin’in katledilişinin acısını yüreğinde duyan her ulus ehlibeyt sevenlerinin Muharrem ayında tuttukları 10 günlük oruç ve taziyetle, İslam âleminde kardeşlik ve sevgi tohumlarının yeşermesini amaçlayan büyük bir maddi ve manevi anlam ve önem kazanmıştır.    

       İslam tarihinde önemli bir yeri olan Muharrem ayının onuncu gününe “aşura günü” denilmektedir. Bugünü bir öncesi ve sonrası ile oruçlu geçirmek sünnettir. Peygamberimiz (a.s.), Medine’ye geldiklerinde de bu orucu tutmaya devam etti ve ashabının da tutmasını istedi.”3.

     “Peygamberimizin Medine’ye hicretinin ilk yıllarında Hz. Peygamber tarafından ayda üç gün, bir de aşûre gününde oruç tutmak, bir nafile olmak üzere emredilmiştir ki, buna ilk oruç denir. Hicretten bir buçuk yıl sonra kıblenin değişmesinden sonra Şaban ayının onunda Ramazan orucu farz kılınmıştır.”4.  

      Tarihin derinliğinden gelen bu orucu Hz. Muhammed hicretin ilk yılında, Müslümanların Aşure günü gün batımından ertesi gün batımına değin oruç tutmalarını uygun görmüştür. Bu konuda; Hadis-i şerifler de şöyle buyurulmaktadır:

     “İlahi ay Muharrem’ in “Aşure” adı verilen onuncu günü de pek kıymetlidir.

      İbn-i Abbas ( r.anh) Hazretleri.

     “Resulullah (s.a,v) Efendimiz. Aşure günü oruç tutar ve o günün orucunu emir ve tavsiye ederdi.” Buyurmuştur. (Müslim)

       Bir başka hadiste ise, “Aşure gününde,10 Müslümana selam veren kimse bütün müminlere selam vermiş gibidir.”5. Denilmekle, Aşura günü ve Orucu’nun on gün olduğu anlamını ortaya koymaktadır.

      Anadolu’da ehlibeyt sevenlerince “aşure” o kadar önemsenir ki, bugün Urfa ve yöresinde “taziye” üç gün, taziyelerde okunan dualarda da bir “aşır”, yani on ayet” okunarak taziyette bulunulur.

      Tanrıya sevgi ile yaklaşmayı öngören Ehlibeyt inancı tarihte hiçbir zaman acı olmayıp, tatlılığı tavsiye ettiğinden Aşure de tatlılığı simgeleyen bir yiyecek olup, paylaşımı bir şöleni andırdığı gibi topluca yenir. Gelemeyen canların ise evlerine dağıtılarak insani ve vicdani görev yerine getirilir.”6

       Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi aşurenin insanlık tarihi kadar eski bir tarihi gün olduğuna kısaca değindik. Bir özet bilgi daha vererek konuyu biraz daha aydınlatmaya çalışırsak; O gün, yani aşure günü; Âdem peygamberin tövbesinin kabul edildiği, Nuh peygamberin gemisinin tufandan sonra Cudi Dağına oturduğu; İbrahim peygamberin atıldığı ateşten kurtulduğu; Yakup peygamberin oğlu Yusuf’a kavuştuğu; Hz. Muhammed’in doğduğu gün olarak ileri sürülür. İnsanlık tarihine ilişkin bu tarihi ve efsanevi bilgiler yanında:

     Ehlibeyt İslami inancında ise Aşure günü daha da büyük bir anlam ve önem arz ederek, peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın torunu ve Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’in 10 Muharrem 680 yılında Kerbela’da şehit edilmesi ile düzenlenen Muharrem orucu ve taziyet törenleri aşure gününün özünü teşkil etmektedir.

       Ahi Evren-i Veli’nin “Kapını, elini ve sofranı açık tut” öngörüsünden hareketle, 28.08.2022 tarihinde Sırrın Cemevi Babası sayın Halil ÜÇBUDAK ile Alevi Kültür Derneği Urfa Şube Başkanı Reşit BURHAN’ın organizeleriyle düzenlenen Aşure sofrasını, tüm misafir canlara açık tutmalarından ötürü kendilerine memnuniyetlerimizi belirtip, hizmetlerinin kabûlünü dilerken, bugünün anlam ve önemini idrak eden ve yüreğinde Ehlibeyt sevgisi taşıyan muhiplere;

        Aşureniz nur iman olsun der, saygılar sunarım.

 

1- Mahmut Karakaş, Şanlıurfa Mezartaşları”, T.C. Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ce Turizm Müdürlüğü Yayınları, Konya, 2012, s.12; Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslüm Tercüme ve Şerhi, İstanbul, 1977, V.118

2- Doç. Dr. Bedri Noyan (Dedebaba), “Bektaşîlik Alevîlik Nedir?”, Ant-Can Yayınları, İstanbul, 1995, s.152-154

* Hz. Hüseyin’in kesilen başı Kerbelâ’dan Nusaybin’e, oradan da Harran’a getirilir. Harran’da Hüseyin’in başına saygı duyan Yahya işkenceyle öldürülür. Tarihin “Şehit Yahya” olarak kaydettiği “Şeyh Yahya” Harran surlarının dibinde defnedilir. Kısaslılar her yıl bahar mevsiminde at arabaları ile Harran’a giderek ziyaret ettikleri bu mezar yeri günümüzde belirsizleştirilerek yerine yeni yapılar inşa edilerek unutturulmuştur.

* Urfalı araştırmacı yazar Ömer Faruk Hilmi; “İnşallah Harranlılar, Şehid Yahya'nın Osmanlı döneminde ziyaret edilen mezarını bulurlar. Biz Ehl-i beyt âşıklarının ziyaretlerine açarlar.” Temennisinde bulunur.

3- Diyanet Aylık Dergi Haber Bülteni Eki, Ankara, Ocak 2004, Sayı:157, s.14 (Tirmizi, Savm,50, III.128; Buhari, Savm, 69, II, 251; Müslim, Sıyam, 128; Tirmizi, Savm, 49. III, 117)

4- Elmalılı M Hamdi Yazır, “Hak Dini Kur’an Dili”, Cilt: 1, Zaman Gazetesi, İstanbul, Tarihsiz.

5- 29 Şubat 2004 Tarihli Yıllık Hicret Takvimi.

6- Osman Keskioğlu, “Siyer-i Nebî”, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. 140, Koza Yay. Bas. San. Tic. Aş. Ankara, 2015, s.144-145

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.