Abdullah Haktankaçmaz
Köşe Yazarı
Abdullah Haktankaçmaz
 

HAK MI YOKSA HAKSIZLIK MI?

Kendinize aynada iyice bir bakın. O çarpıcı, güzel görüntünün altında, akılcı ve duygusal ağlar, aralarında zaman zaman çekişmeler olsa da, bu gizli düzenek evreni sessizce tıkır, tıkır işlemektedir. Blaise Pascal “İnsanoğlu, içinden belirdiği hiçliği ve onu yutmuş sonsuzluğu anlamakta aynı ölçüde beceriksizdir” der. Hiçliği, sonsuzluğu anlamak bir yana, biz birbirimizi anlamıyoruz, anlamaya da çalışmıyoruz. Oysa her insanın düşündüğünü insanca söylemeye, her dinleyenin de ona insanca karşı çıkmaya hakkı vardır. Bizim gibi düşünmüyorsa öteliyoruz, kınıyoruz, hatta kırıyoruz. Acaba buna hakkım var mı, yoksa haksızlık mı yapıyorum? Sorusunu, yazıyı okuduktan sonra lütfen herkes kendine sorsun: İnsan olarak her birimiz çeşitli parçalar, bölümler ve alt sistemlerden oluşmuş bütünsel birer parlamentodan ibaretizdir. Bir yerel “uzman sistemler” olmanın ötesin de, birbiriyle örtüşen, durmaksızın yeniden icat edilen bir mekanizmalar toplamı, rekabet içindeki gruplardan oluşmuş birer bütünüzdür her birimiz. Bilinçli zihin, beynin içindeki alt sistemlerin bazen açıklanamaz olan dinamiklerini, açıklanabilir hale getirmek için öyküler de üretir. Unutulmamalıdır ki: Zihinsel toplumun barındırdığı nüfus her seferinde aynı biçimde oy vermeyebilir. Bu nokta bizi biz yapan şeyin günbegün, anbean aynı olduğunu varsayan bilinç odaklı tartışmalar da bile genellikle atlanmaktadır. Bazen dikkatli bir okuyucu, bazen dalar gideriz, bazen doğru sözcükleri buluruz, bazen dilimiz düğümlenir. Bazen çamura batmış bir sopa, bazen de kaygıdan kurtulmuş özgür iradenin ve yapmama özgürlüğünün yokluğunda eksikliği duyulan şeye, yani özgürlüğe sahip bir ruhuzdur… Öyleyse gerçek “siz” kimdir aslında? Fransız deneme yazarı Michel de Montaigne ifadesiyle “kendimizle aramızdaki fark, bir başkasıyla aramızdaki fark kadar büyüktür.” Genelde bir ulus, en kolay biçimiyle belirli bir zaman diliminde iktidarda olan siyasi partilerin bakış açısıyla tanımlanır. Ama sokaklarda, kahvelerde, oturma odalarında barındırdığı siyasi görüşler de onu tanımlamanın bir başka yoludur. Biyolojimiz değişince kararlarımız, isteklerimiz ve tutkularımız da değişebilir. İnsan beyni yalnızca genetik nedenlerle değil, yetişme ortamına da bağlı olarak birbirinden büyük farklılıklar gösterebilir. Yani biraz da ne olduğumuz hangi yollardan geçtiğimize bağlıdır. Her birimiz genetik bir şablonla dünyaya gelir ve bizi biçimlendiren ilk yıllar da üzerinde hiç söz sahibi olmadığımız bir koşullar dünyasının içinde buluruz kendimizi. Genlerle çevrenin karmaşık etkileşimi her birimizin farklı bakış açısına, farklı kişiliğe ve karar verme konusunda da farklı becerilere sahip olmamız sonucunu getirir beraberinde. Cinsiyetimiz, cinsimiz, rengimiz, şeklimiz, vücut yapımız, ırkımız, doğduğumuz yer, ebeveynlerimiz, çocuklarımız, akrabalarımız… Bütün bunların insanın özgür iradesiyle yaptıkları seçimler değil; oyunda önlerine düşen kartlar gibi olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Karşımızdakini eleştirmeden önce kendimizi eleştirmeli, ortada bir hata varsa önce bundaki payımızı sorgulamalıyız. Her zaman insanın fikri ve görüşü dudaklardan ve dilden dökülmez. Bazen de bir kalemin ucundan sıralanmış kelimeler olarak çıkar ve kişinin görüşünü yansıtır. Bütün bunlar o kişinin kendini ifade etmesidir. Ve adeta bu kelimeler o kişiyi savunan askerler gibidir. Çünkü insan dilinin altında saklıdır. Bazen de öfkeden kulakları tıkanmış olanlara sesle bir şeyler anlatamadığımız da, yani onunla kulak yoluyla iletişim kuramadığımız da, göze hitap etmeyi denemek gerekir. İnsanlardaki bu kadar çeşitlilik, farklılık bizim seçimimiz dışında meydana geliyor ve hala siz bunlardan dolayı dışınızdakileri kınıyor, kırıyorsanız, o zaman kendi tercihlerinizi gözden geçirmeniz gerekiyordur belki diye düşünüyorum. Oysa ferdi farklılıklarımızın olmadığı bir yaşam ne kadar da monoton ve sıkıcı olurdu değil mi? Netice de insanları farklı düşünceleri ve tercihleri için ve yukarıda anlattığım kendi iradesiyle seçemediği şeylerden dolayı ne ölçüde ve nasıl öteleyebiliriz, nasıl kırabiliriz? Bu hakkı kendilerinde görenler! Bu bir hak mıdır, yoksa haksızlık mı? Karar sizin… Selamım, özgür iradesiyle seçemediklerinden dolayı karşısındakini kınamayan ve kınayanları kınayanlara gitsin... ESEN KALINIZ
Ekleme Tarihi: 05 Ocak 2024 - Cuma

HAK MI YOKSA HAKSIZLIK MI?

Kendinize aynada iyice bir bakın. O çarpıcı, güzel görüntünün altında, akılcı ve duygusal ağlar, aralarında zaman zaman çekişmeler olsa da, bu gizli düzenek evreni sessizce tıkır, tıkır işlemektedir. Blaise Pascal “İnsanoğlu, içinden belirdiği hiçliği ve onu yutmuş sonsuzluğu anlamakta aynı ölçüde beceriksizdir” der. Hiçliği, sonsuzluğu anlamak bir yana, biz birbirimizi anlamıyoruz, anlamaya da çalışmıyoruz. Oysa her insanın düşündüğünü insanca söylemeye, her dinleyenin de ona insanca karşı çıkmaya hakkı vardır. Bizim gibi düşünmüyorsa öteliyoruz, kınıyoruz, hatta kırıyoruz. Acaba buna hakkım var mı, yoksa haksızlık mı yapıyorum? Sorusunu, yazıyı okuduktan sonra lütfen herkes kendine sorsun:

İnsan olarak her birimiz çeşitli parçalar, bölümler ve alt sistemlerden oluşmuş bütünsel birer parlamentodan ibaretizdir. Bir yerel “uzman sistemler” olmanın ötesin de, birbiriyle örtüşen, durmaksızın yeniden icat edilen bir mekanizmalar toplamı, rekabet içindeki gruplardan oluşmuş birer bütünüzdür her birimiz.

Bilinçli zihin, beynin içindeki alt sistemlerin bazen açıklanamaz olan dinamiklerini, açıklanabilir hale getirmek için öyküler de üretir. Unutulmamalıdır ki: Zihinsel toplumun barındırdığı nüfus her seferinde aynı biçimde oy vermeyebilir. Bu nokta bizi biz yapan şeyin günbegün, anbean aynı olduğunu varsayan bilinç odaklı tartışmalar da bile genellikle atlanmaktadır. Bazen dikkatli bir okuyucu, bazen dalar gideriz, bazen doğru sözcükleri buluruz, bazen dilimiz düğümlenir. Bazen çamura batmış bir sopa, bazen de kaygıdan kurtulmuş özgür iradenin ve yapmama özgürlüğünün yokluğunda eksikliği duyulan şeye, yani özgürlüğe sahip bir ruhuzdur… Öyleyse gerçek “siz” kimdir aslında?

Fransız deneme yazarı Michel de Montaigne ifadesiyle “kendimizle aramızdaki fark, bir başkasıyla aramızdaki fark kadar büyüktür.”

Genelde bir ulus, en kolay biçimiyle belirli bir zaman diliminde iktidarda olan siyasi partilerin bakış açısıyla tanımlanır. Ama sokaklarda, kahvelerde, oturma odalarında barındırdığı siyasi görüşler de onu tanımlamanın bir başka yoludur. Biyolojimiz değişince kararlarımız, isteklerimiz ve tutkularımız da değişebilir. İnsan beyni yalnızca genetik nedenlerle değil, yetişme ortamına da bağlı olarak birbirinden büyük farklılıklar gösterebilir. Yani biraz da ne olduğumuz hangi yollardan geçtiğimize bağlıdır.

Her birimiz genetik bir şablonla dünyaya gelir ve bizi biçimlendiren ilk yıllar da üzerinde hiç söz sahibi olmadığımız bir koşullar dünyasının içinde buluruz kendimizi. Genlerle çevrenin karmaşık etkileşimi her birimizin farklı bakış açısına, farklı kişiliğe ve karar verme konusunda da farklı becerilere sahip olmamız sonucunu getirir beraberinde. Cinsiyetimiz, cinsimiz, rengimiz, şeklimiz, vücut yapımız, ırkımız, doğduğumuz yer, ebeveynlerimiz, çocuklarımız, akrabalarımız…

Bütün bunların insanın özgür iradesiyle yaptıkları seçimler değil; oyunda önlerine düşen kartlar gibi olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Karşımızdakini eleştirmeden önce kendimizi eleştirmeli, ortada bir hata varsa önce bundaki payımızı sorgulamalıyız. Her zaman insanın fikri ve görüşü dudaklardan ve dilden dökülmez. Bazen de bir kalemin ucundan sıralanmış kelimeler olarak çıkar ve kişinin görüşünü yansıtır. Bütün bunlar o kişinin kendini ifade etmesidir. Ve adeta bu kelimeler o kişiyi savunan askerler gibidir. Çünkü insan dilinin altında saklıdır. Bazen de öfkeden kulakları tıkanmış olanlara sesle bir şeyler anlatamadığımız da, yani onunla kulak yoluyla iletişim kuramadığımız da, göze hitap etmeyi denemek gerekir.

İnsanlardaki bu kadar çeşitlilik, farklılık bizim seçimimiz dışında meydana geliyor ve hala siz bunlardan dolayı dışınızdakileri kınıyor, kırıyorsanız, o zaman kendi tercihlerinizi gözden geçirmeniz gerekiyordur belki diye düşünüyorum. Oysa ferdi farklılıklarımızın olmadığı bir yaşam ne kadar da monoton ve sıkıcı olurdu değil mi?

Netice de insanları farklı düşünceleri ve tercihleri için ve yukarıda anlattığım kendi iradesiyle seçemediği şeylerden dolayı ne ölçüde ve nasıl öteleyebiliriz, nasıl kırabiliriz? Bu hakkı kendilerinde görenler! Bu bir hak mıdır, yoksa haksızlık mı? Karar sizin…

Selamım, özgür iradesiyle seçemediklerinden dolayı karşısındakini kınamayan ve kınayanları kınayanlara gitsin... ESEN KALINIZ

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.