Serhat Hışırlı
Köşe Yazarı
Serhat Hışırlı
 

YOL VE KUŞAK YENİ İPEKYOLU 2

Çin ve İkinci Küreselleşme Dalgası Küreselleşme gelişmekte olan dünyanın geniş kesimine krizler, savaşlar dışında fazla bir yarar getirmedi. Çin ile Hindistan, 2. Küreselleşmenin (küreselleşme kavramının içerdiği kapsam aynen 1.Sanayi Devrimiyle ortaya çıktığı içindir ki sık sık buna 1. küreselleşme, 1990’larda SSCB’nin de dağılması ve “tek kutuplu dünya”nın ortaya çıkmasıyla ivme kazanan sürece de 2. küreselleşme denilmektedir) ana motoru olan kısa vadeli sermaye hareketleri serbestliği dışında kalarak, gelişmekte olan dünya içinde sıçramayı diğer Asya Kaplanlarıyla birlikte gerçekleştirdiler. Ayrıca, yüksek vasıflı, düşük ücretli emek kitleleri sayesinde doğrudan yatırımların her biçimini çektiler; çok uluslu şirketlerin “outsourcing” alanı haline gelerek vasıflı işçilerine, özellikle ileri teknoloji alanında, istihdam yaratabildiler. Elektronik devrimle gelen bilgisayar, bu ülkelere inanılmaz yollardan istihdamı artırma, gelir kazanma olanakları veriyor (Amerikan şirketinin muhasebe işlerini Hindistan’da yaptırması gibi). Ama diğer yandan ABD’de işçilerin ve vasıflı emeğin iş kaybetme riski bunları tepki göstermeye itiyor. Yani, küreselleşme, gelişmiş dünya gibi gelişmekte olan dünyada da ülkelerin bir kısmını zirveye taşırken, değişimi aynı hızda izleyemeyenleri tabana itiyor; aynı dönüşüm toplumların içinde de oluyor (Kazgan 2012:17). İkinci küreselleşme dalgasının önde gelen iki ülkesi Çin ve Hindistan bugün gelinen noktada doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yönlendirilmesinde önemli bir etkiye sahiptir ve bu etki giderek artmaktadır. Çin’in bugünkü anlamıyla kapitalizm ve küreselleşmeyle tanışması denilebilir ki 16. Yüzyılda Batılı denizcilerin bu bölgeyle deniz ticareti başlatmasıdır. Kara ipek yolu ve ticaretin, tüccarların tarihin başından beri var olan ağırlığı göz önüne alındığında, kültürlerin ticaret yoluyla temaslarını da küreselleşme olarak ele alırsak Çin’in her zaman dünya medeniyetine yön verdiği açıkça görülebilir. Tarihe Afyon Savaşları olarak geçen olaylardan sonra 16. yy ve bugün dünya ticaretinde-politikasına önemli rol oynayan Rockfeller ve Rothshild ailesiyle hanedandan kız alıp vermeyle akraba oldular ve hatta City of London Bankerleri/Rothshildler 1845ten beri Çin’e hâkimler ve Mao’yu/Çin komünist partisini finanse ettiler (Kurtoğlu, 2020). Ünlü akademisyen-yönetici-ekonomistin bu yorumu doğrumu dur bilinmez yalnız, şu rahatlıkla denilebilir ki Hong Kong’un Büyük Britanya’ya devrinden beridir bu ülke yönetiminde Büyük Britanya ve dünya liderliğindeki onun ardılı Birleşik Devletlerin ağırlığı yadsınamaz. Bugün gelinen noktada Çin’in dünya ticaretindeki ağırlığı gittikçe artmaktadır ve bugün itibariyle dünyanın 2. Büyük ekonomisi, en fazla cari fazla veren ülkelerden birisidir ve bu cari fazlaları genellikle nüfuzunu artırmak istediği Afrika-Güney Amerika ve buna benzer ülkelere borç vermek için kullanılmaktadır. Ünlü Bir ekonomik tetikçinin itirafları kitap serisinde John Perkins’inde belirttiği gibi bugün bahsi geçen ülkelerde Çin ABD’den daha tercih edilebilir bir borç veren olarak görünmektedir. Bazı araştırmalara göre elinde en fazla Amerika Birleşik Devletleri-ABD tahvil-bonusu tutan ülkedir. Hatta 2050 yılında ABD’yi geçerek dünyanın birinci büyük ekonomisi olması bazı araştırmalara göre olasıdır. Ve nihayet birçoklarına göre Batı’nın dünya liderliği bitmiştir ve yeniden Doğu’nun altın çağı başlamaktadır. Taraftarları ve karşıtlarının, herkesin üzerinde birleştiği gerçek şu: Neoliberal ekonomik sistem iflas etti. Bu sistemin başarısının iki zorunluluğu vardı: Fukuyama’nın “tek kutuplu dünya” hayali ve Milton Friedman’ın “dünyanın düzlenmesi”. Ancak insanlık, 21. Yüzyılın belirleyici gerçeğinin milli devletler olduğunu, büyük mücadelelerle öğrendi. Başta Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere üretimi olağanüstü geliştiren ulusal ekonomilerin emperyalist sömürüyü kısıtlaması, neoliberalizmin sonunu getirdi. Buna koşut olarak dünyada çok kutupluluğun gelişmesiyle, Atlantik sisteminin çözülmeye başladığı görülüyor. Atlantik sisteminin vaaz ettiği neoliberal programlar, sistemin merkez ülkeleri dâhil olmak üzere çıkmaza girmiş durumda. Küresel salgın ve kapanmalar, “piyasanın görünmez el”inin iddiasının yetersizliklerini ve sınırlılıklarını apaçık ortaya koydu. Üstelik serbest piyasa, özel çıkar ve kâr sisteminin, sadece insanların yaşamları açısından değil devletlerin sürdürülebilir bir kalkınmayı gerçekleştirmesi bakımından da nasıl bir çıkmaz yol olduğunu gösterdi (Akfırat, 2022). Çin ana kıtası bugün itibariyle Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının (DYSY) en çok giriş yaptığı 4. Ülke (3.214.115 milyon USD ile), Hong Kong 6. Ülkedir (1.815.372 milyon USD ile). Yine dışarıya en çok DYSY yapan 4 (2.580.658 ve 1.922.184 milyon USD) ve 7. Ülke konumundadır. (IMF, 2022)
Ekleme Tarihi: 02 Mayıs 2024 - Perşembe

YOL VE KUŞAK YENİ İPEKYOLU 2

Çin ve İkinci Küreselleşme Dalgası

Küreselleşme gelişmekte olan dünyanın geniş kesimine krizler, savaşlar dışında fazla bir yarar getirmedi. Çin ile Hindistan, 2. Küreselleşmenin (küreselleşme kavramının içerdiği kapsam aynen 1.Sanayi Devrimiyle ortaya çıktığı içindir ki sık sık buna 1. küreselleşme, 1990’larda SSCB’nin de dağılması ve “tek kutuplu dünya”nın ortaya çıkmasıyla ivme kazanan sürece de 2. küreselleşme denilmektedir) ana motoru olan kısa vadeli sermaye hareketleri serbestliği dışında kalarak, gelişmekte olan dünya içinde sıçramayı diğer Asya Kaplanlarıyla birlikte gerçekleştirdiler. Ayrıca, yüksek vasıflı, düşük ücretli emek kitleleri sayesinde doğrudan yatırımların her biçimini çektiler; çok uluslu şirketlerin “outsourcing” alanı haline gelerek vasıflı işçilerine, özellikle ileri teknoloji alanında, istihdam yaratabildiler. Elektronik devrimle gelen bilgisayar, bu ülkelere inanılmaz yollardan istihdamı artırma, gelir kazanma olanakları veriyor (Amerikan şirketinin muhasebe işlerini Hindistan’da yaptırması gibi). Ama diğer yandan ABD’de işçilerin ve vasıflı emeğin iş kaybetme riski bunları tepki göstermeye itiyor. Yani, küreselleşme, gelişmiş dünya gibi gelişmekte olan dünyada da ülkelerin bir kısmını zirveye taşırken, değişimi aynı hızda izleyemeyenleri tabana itiyor; aynı dönüşüm toplumların içinde de oluyor (Kazgan 2012:17). İkinci küreselleşme dalgasının önde gelen iki ülkesi Çin ve Hindistan bugün gelinen noktada doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yönlendirilmesinde önemli bir etkiye sahiptir ve bu etki giderek artmaktadır. Çin’in bugünkü anlamıyla kapitalizm ve küreselleşmeyle tanışması denilebilir ki 16. Yüzyılda Batılı denizcilerin bu bölgeyle deniz ticareti başlatmasıdır. Kara ipek yolu ve ticaretin, tüccarların tarihin başından beri var olan ağırlığı göz önüne alındığında, kültürlerin ticaret yoluyla temaslarını da küreselleşme olarak ele alırsak Çin’in her zaman dünya medeniyetine yön verdiği açıkça görülebilir. Tarihe Afyon Savaşları olarak geçen olaylardan sonra 16. yy ve bugün dünya ticaretinde-politikasına önemli rol oynayan Rockfeller ve Rothshild ailesiyle hanedandan kız alıp vermeyle akraba oldular ve hatta City of London Bankerleri/Rothshildler 1845ten beri Çin’e hâkimler ve Mao’yu/Çin komünist partisini finanse ettiler (Kurtoğlu, 2020). Ünlü akademisyen-yönetici-ekonomistin bu yorumu doğrumu dur bilinmez yalnız, şu rahatlıkla denilebilir ki Hong Kong’un Büyük Britanya’ya devrinden beridir bu ülke yönetiminde Büyük Britanya ve dünya liderliğindeki onun ardılı Birleşik Devletlerin ağırlığı yadsınamaz. Bugün gelinen noktada Çin’in dünya ticaretindeki ağırlığı gittikçe artmaktadır ve bugün itibariyle dünyanın 2. Büyük ekonomisi, en fazla cari fazla veren ülkelerden birisidir ve bu cari fazlaları genellikle nüfuzunu artırmak istediği Afrika-Güney Amerika ve buna benzer ülkelere borç vermek için kullanılmaktadır. Ünlü Bir ekonomik tetikçinin itirafları kitap serisinde John Perkins’inde belirttiği gibi bugün bahsi geçen ülkelerde Çin ABD’den daha tercih edilebilir bir borç veren olarak görünmektedir. Bazı araştırmalara göre elinde en fazla Amerika Birleşik Devletleri-ABD tahvil-bonusu tutan ülkedir. Hatta 2050 yılında ABD’yi geçerek dünyanın birinci büyük ekonomisi olması bazı araştırmalara göre olasıdır. Ve nihayet birçoklarına göre Batı’nın dünya liderliği bitmiştir ve yeniden Doğu’nun altın çağı başlamaktadır. Taraftarları ve karşıtlarının, herkesin üzerinde birleştiği gerçek şu: Neoliberal ekonomik sistem iflas etti. Bu sistemin başarısının iki zorunluluğu vardı: Fukuyama’nın “tek kutuplu dünya” hayali ve Milton Friedman’ın “dünyanın düzlenmesi”. Ancak insanlık, 21. Yüzyılın belirleyici gerçeğinin milli devletler olduğunu, büyük mücadelelerle öğrendi. Başta Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere üretimi olağanüstü geliştiren ulusal ekonomilerin emperyalist sömürüyü kısıtlaması, neoliberalizmin sonunu getirdi. Buna koşut olarak dünyada çok kutupluluğun gelişmesiyle, Atlantik sisteminin çözülmeye başladığı görülüyor. Atlantik sisteminin vaaz ettiği neoliberal programlar, sistemin merkez ülkeleri dâhil olmak üzere çıkmaza girmiş durumda. Küresel salgın ve kapanmalar, “piyasanın görünmez el”inin iddiasının yetersizliklerini ve sınırlılıklarını apaçık ortaya koydu. Üstelik serbest piyasa, özel çıkar ve kâr sisteminin, sadece insanların yaşamları açısından değil devletlerin sürdürülebilir bir kalkınmayı gerçekleştirmesi bakımından da nasıl bir çıkmaz yol olduğunu gösterdi (Akfırat, 2022). Çin ana kıtası bugün itibariyle Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının (DYSY) en çok giriş yaptığı 4. Ülke (3.214.115 milyon USD ile), Hong Kong 6. Ülkedir (1.815.372 milyon USD ile). Yine dışarıya en çok DYSY yapan 4 (2.580.658 ve 1.922.184 milyon USD) ve 7. Ülke konumundadır. (IMF, 2022)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.