Her toplumda huzur ve mutlu bir ortamın oluşması,hoşgörü ve uzlaşı kültürünün hakim olmasına bağlıdır.Hoşgörü uzlaşmanın temelidir.Toplum da huzur ve mutlu bir yaşam algısının temeli karşı tarafa tehammül gösterme ve onu anlama yetisine sahip olmadan geçer. Bu kadar insanın ve grupların bir arada yaşadığı, birbiriyle ilişki içinde bulunduğu bir toplumda insanların barış, huzur, mutluluk içinde yaşaması özlenen ve hedeflenen bir durumdur.
Allah, insanları farklı kabileler ve ırklar hâlinde yaratmıştır. Biyolojik çeşitlilik nasıl bir zenginlik ise, dil ve kültür çeşitliliği de bir zenginlik olup korunmalıdır.Ülkemizde yaşayan farklı etnik ve dini grupların bir arada yaşamasının en temel şartı hepsinin kendi değerlerini muhafaza ve yaşama zemini bulduğu ortak bir üst kimlik ile mümkündür. Bu anlayışla devlet tüm alt kimlikleri kucaklayıcı bir yaklaşım içinde olmalıdır. Bir tabip konumunda olan devlet mekanizması, ülkedeki insanların sesini dinleyip, sıkıntılarını anlamaya çalışmalı bu çerçevede çözüm yolları ortaya koymalıdır. Farklılıkları bir arada yaşatabilmek için evrensel hukuk prensiplerinin yürürlükte olması, hukukun üstünlüğü prensibinin tatbik edilmesi, keyfiliğin ve cebriliğin ortadan kaldırılması, farklı fikirlere saygı ve tahammül gösterilmesi gerekir.
Kültürümüzde ve kültürümüzün temelini oluşturan manevi değerlerimizde, hoşgörü ve insanı sevme insana değer vermeye büyük önem vermiştir.’’İnsanı severiz yaradandan ötürü ve insan yaratılanların en şereflisi ve en değerlisi’’ olduğundandır. Hoşgörü hakkında Peyğamber efendimiz şöyle buyurmuş;’’Hoşgör ki hoş görülesin.’’(İbn Hanbel,1,249) Kültürümüzde ön planda olan hoşgörü ve uzlaşmanın bir erdem ve bilgeliğin gereği olduğunu bilmememize rağmen,maalesef en az çaba sarf ettiğimiz ve menfi hissiyatımıza yenik düştüğümüz bir ortamdayız.Ani parlamalar ve önyargı ile hareket ettiğimizden toplumda üfke sorunu ile karşı karşıya kalmaktayız. Sosyal hayatın sağlıklı sürdürülmesi fertlerin faziletli olmasına bağlıdır. Zira faziletli insan, mütevazidır, hürmet ve merhamet gösterir, haramı helali bilir, güvenilirdir, hukuka itaat eder ve bozgunculuk yapmaz.
Farklılıklarla birlikte barış ve huzur içinde yaşamanın anahtar kelimeleri, “Müspet Hareket” ve “İnsaf ile Muamele” olmalıdır. İnsan; kendi nefsinin, enaniyetinin veya grubunun izzetini değil, İslam’ın izzetini ve insanlığın onurunu öne çıkaran bir hamiyet duygusunu esas almalıdır. Buna göre, muhabbet, varlığın aslını teşkil ettiği algısının bütün fertlerde yerleştiği ve tüm varlık alemi ile dost, kendi ile barışık fertler oluşacak eğitim modelinin temel hedefi olmalıdır. Bu eğitim modelinde, hak kavramının öne çıkması ve galip olması esastır. Zira O’na göre, “hakkın hatırı âlidir, küçüğüne büyüğüne bakılmaz”. Bu doğrultuda birlikte yaşama kültürü, ancak bu bakış ile mümkün olabilir.
Hoşgörülü olmanın gereği;Farklı fikir düşünce ve görüşlere tahammül gösterme ve sayğı duymayı hoşgörü olarak içimize sindirmeliyiz.Konulara ve sorunlara koşulsuz ve önyargısız bakmayı tesis etmeli ve anlamaya çalışmalıyız.Çünkü anlayamadığımız her şey, bir sorun olarak karşımıza çıkar. Ama yanlışlar ve toplumsal zararlar vuku bulduğunda doğruyu ve hakkı konuşma,adil davranış sergileyerek toplumu zararlardan sakındırma yetimizi de kayb etmemeliyiz. imandan kaynaklanan sevgi ve şefkatle dolu bir insanın bir mümin kardeşine karşı kötü ve zararlı bir sıfatından dolayı düşmanlık etmeyip acıması, hatta onu lütufla ıslah etmeye çalışması müsbet harekettir.
Hoşgörünün ön şartı;Olumlu düşünmek ve olumlu yaklaşım kabiliyetini kazanmaktan geçer.Müsbet düşünce ve yaklaşım,karşındakini anlamayı kolaylaştırır,sizi adım adım erdemliliğe bilgeliğe yaklaştırır ve rahmet kapılarının açılmasına olanak sağlar.Erdemli insanların temel özelliği,anlamak için çaba sarf etmek ve olumlu yaklaşım becerilerini kazanarak nasıl doğru karar verebilirim düşüncesine odaklanmaktır.
Ebu Abdullah el-Cedeli (r.a)anlatıyor; Hz. Aişe’ye Allah Resulünün ahlakını sordum,o da şöyle cevap verdi; ‘’O,söz ve fiillerinde kaba biri değildi.Çarşı ve pazarda bağırıp çağırmaz,kötülüğe kötülükle karşılık vermez,buna karşılık affeder ve hoşgörülü davranırdı.’’ (Tirmizi ,Birr,69)
Mevlana ise bu konuda; ‘’Sevgide güneş gibi ol,dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,hataları örtmede gece gibi ol,tevazuda toprak gibi ol,her ne olursan ol ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.’’
Neticede toplum olarak olaylar karşısında, hoşgörü ve tevazuyla bir yaklaşım tarzı sergilersek,fikir ve düşüncelere sayğı duyup hak ve doğruları telaffuz edersek,toplumsal huzur sevgi ve kardeşlik iklimine kavuşmuş olur,barış ve kardeşlik ortamını yakalamış oluruz. 30.05.2025