Mehmet CENGİZ
Köşe Yazarı
Mehmet CENGİZ
 

İSTEMESEKTE HAYAT DEVAM EDİYOR

İnsanoğlu eşrefi mahlûkattır. Yaratılmışların en eşreflisidir. İnsanı halk eden Halık İnsanı aklı sayesinde boş bırakmamış, yapacaklarından sorumlu tutmuş, Yapacakları, kaçınacakları ilahi kelamında belirtmiştir. İnsanoğlu ilahi kelamın buyruklarına uysa da, uymasa da hayat devam ediyor. Güneş verilen emri yerine getirerek doğmaya batmaya devam ediyor. Doğan doğuyor, ölen ölüyor hayat devam ediyor. İnsanın dışında ki, tüm mahlûklar (Yaratıklar) görevlerini harfiyen yerine getiriyor. İnsan ise bazen şeytanın tuzaklarına, nefsin ağına, şehvetin azgınlığına kanabiliyor. Asrımızda insanlık pek huzur bulmamış, sermayeyi elinde bulunduran, teknolojiyi kötü kullanan, baltacılar, saltanat severlerdir. İşgal, kan dökme, insanların arasına nifak ekme alışkanlıklarına devam ediyorlar. Mazlumiyetten avazı yeri göğü inleten mazlumların ahlarına gözler kör, kulaklar sağır, kalpler ise taşlaşmıştır. Hürriyetten, insan haklarından dem vuran batılı hainler, Demokrasiye İman eden taşeronlar ise, yaktıktan, yıktıktan sonra ancak pardon diyebiliyorlar. Milyonlarca Müslümanlar toprağa gömüldükten, binlercesi, deniz sularında boğularak sulara gömüldükten sonra, soykırımlar yapıldıktan, devam ettikten sonra, aile yuvaları yıkıldıktan sonra, gözü yaşlı eşler, yetimler kaldıktan sonra, öz yurtlarından göçe zorlandıktan sonra, milyonlarca sakat kaldıktan sonra çözüm bulsanız da ne kıymeti var. Ey demokrasiye İman edenler! Dünyayı insanlara zindan eden anlayışınıza yuh olsun. İslam ülkelerindeki toplum fertleri arasına yüz yıllarca devam edecek fitne tohumları ekenler. Ölümlerden, gözyaşından, sömürmekten zevk alanlar nasıl barış taraftarı olabilirsiniz? Ey Dünyayı talan edenler, Ey Yeryüzünde Allahlık taslayanlar, ey katiller, İşgalciler, sömürü heveslileri sizin bu zulmünüz Müslümanları uyandırmış, birlik olmalarına vesile olmuş, Tüm mazlumlar Kadim İslam medeniyetinin şefkat şemsiyesini beklemektedir. İstemeseniz de Allah nurunu tamamlayacaktır. Hâkimiyet Allahın’dır yalancı Demokrasinizdeki kula kul olma medeniyetini, İslam Medeniyeti tarumar edecektir. Şu an ektiğinizi biçiyorsunuz sarı yeleklilerin eylemi saltanatlarınızı yıkacaklarından hiç şüphem yoktur. Dünyada kim ne ekmişse onu biçecektir. İslam beldeleri Irak, Suriye, Filistin, Libya, Mısır, Yemen kadim beldeler, peygamberler, sahabeler, şehitler diyarlarına mahrem elleriniz kanlı silahlarınızla harap etiniz, Ülkemizi de onlara benzetmek için çalıştıklarınızı biliyoruz emelleriniz kursağınızda kalacaktır. Allah’ın İzni ile Müslümanların her gün taziyeleri var. Yeryüzünde küfür, hak batıl mücadelesi var. Görünürde Müslümanlar kayıp ediyor görünse de sonunda zafer İnananların olacaktır. Yemen ölüyor bir günlük yemeğini yemene gönder afişleri her tarafı süslemiş, Din kardeşimize değil, bir günlük yemek parasını göndermek, kavuşma tereddüdü olmazsa ekmeğin tamamını göndermek Müslüman’ın asil görevidir. Yeter ki, Yemeni kim bu hale getirdi maşalar kimler bilelim. Asıl düşmana buğzumuz olsun yeter. Müslümanların galip gelmesi, zilletle yaşamaması için nelerin gerekli olması ile ilgili tarihi bir olayla yazıyı noktalıyorum. Hülagu, Moğol İmparatorluğunun kurucusu Cengiz Han’ın torunu, İlhanlı Devletinin kurucusu Mengü Kağan’ın da kardeşidir. 1255 de ağabeyi Mengü Han tarafından Ortadoğu’da henüz ele geçirilmemiş toprakların ele geçirilmesi için görevlendirilir. Hülagu 1258 tarihinde Bağdat’a girerek Abbasi Halifesi Mutasım’ı keçeye sarıp Moğol atlarının ayakları altında ezdirerek öldürtür. Şehirde katliamlara başlar ve şehri yağmalar. Kadın, yaşlı, çocuk, hamile demeden bazı kaynaklara göre 200.000, bazılarına göre de 400.000 kişiyi katleder. Cami, hastane, saray ve benzeri ne varsa hepsini yok eder. Kütüphaneleri ve tarihi eserleri yakar, yıkar. Milyonlarca dini ve ilmi eserin büyük bir kısmını Dicle Nehrine attırır. Hülagu’nun zalimliğini anlatmak için Dicle’nin günlerce kan ve mürekkep aktığı söylenir. Hülagu bir gün, şehrin dışına kurduğu karargâhında, o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir. Bu haber, âlimler arasında korku ve endişeye sebep olur. Kimse Hülagu tarafından öldürülmek korkusuyla bu davete icabet etmek istemez. Bu haber zamanın genç âlimlerinden Kadıhan’a ulaşır. Kadıhan, ufak tefek tıfıl bir gençtir. Daha sakalı bile çıkmamıştır. Böylesi bir daveti kabul ettiğini söyleyerek Hülagu ile görüşmeye gidebileceğini, bunun için kendisine bir deve, bir keçi ve bir de horoz verilmesini ister. Böyle bir fedainin ortaya çıkması ulema sınıfını rahatlatır. Çünkü bir kurban bulunmuştur. Hülagu’nun şerrinden korkan ulema sınıfı bu isteği hemen karşılar. Kadıhan, hayvanlarla birlikte çadıra varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer ve kendisini tanıtır. Kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler. Hülagu, genci tepeden tırnağa süzer ve beklediği tipte birisi olmadığını görerek, “Bana göndermek için bula bula seni mi buldular. Gönderecek başka birini bulamadılar mı diye sorar? Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “görüşmek için iri yarı, boylu poslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin!” der. Hülagu karşısındakinin sıradan birisi olmadığını anlar ve “şöyle otur bakalım” diyerek ilk sorusunu yöneltir. “Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?” diye sorar. Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetin bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” der. Hülagu bu sefer ikinci sorusunu sorar. “Peki, beni buradan kim gönderebilir?” Cevap çok manidardır. “O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın” Bugün İslam Âlemi perişan bir durumdaysa, emin olun bunun müsebbibi bizleriz. Biz ne zaman kendimize çeki düzen verirsek, işte o zaman “en gür seda İslam’ın sedası olacaktır. Şer güçler bizimle uğraşma cesaretini kendilerinde bulamayacaklardır. Rabbim bize, bu ibretlik olaydan ders çıkartmayı nasip eylesin (ÂMİN)    
Ekleme Tarihi: 08 Ocak 2019 - Salı

İSTEMESEKTE HAYAT DEVAM EDİYOR

İnsanoğlu eşrefi mahlûkattır. Yaratılmışların en eşreflisidir. İnsanı halk eden Halık İnsanı aklı sayesinde boş bırakmamış, yapacaklarından sorumlu tutmuş, Yapacakları, kaçınacakları ilahi kelamında belirtmiştir. İnsanoğlu ilahi kelamın buyruklarına uysa da, uymasa da hayat devam ediyor. Güneş verilen emri yerine getirerek doğmaya batmaya devam ediyor. Doğan doğuyor, ölen ölüyor hayat devam ediyor. İnsanın dışında ki, tüm mahlûklar (Yaratıklar) görevlerini harfiyen yerine getiriyor. İnsan ise bazen şeytanın tuzaklarına, nefsin ağına, şehvetin azgınlığına kanabiliyor. Asrımızda insanlık pek huzur bulmamış, sermayeyi elinde bulunduran, teknolojiyi kötü kullanan, baltacılar, saltanat severlerdir. İşgal, kan dökme, insanların arasına nifak ekme alışkanlıklarına devam ediyorlar. Mazlumiyetten avazı yeri göğü inleten mazlumların ahlarına gözler kör, kulaklar sağır, kalpler ise taşlaşmıştır.

Hürriyetten, insan haklarından dem vuran batılı hainler, Demokrasiye İman eden taşeronlar ise, yaktıktan, yıktıktan sonra ancak pardon diyebiliyorlar. Milyonlarca Müslümanlar toprağa gömüldükten, binlercesi, deniz sularında boğularak sulara gömüldükten sonra, soykırımlar yapıldıktan, devam ettikten sonra, aile yuvaları yıkıldıktan sonra, gözü yaşlı eşler, yetimler kaldıktan sonra, öz yurtlarından göçe zorlandıktan sonra, milyonlarca sakat kaldıktan sonra çözüm bulsanız da ne kıymeti var. Ey demokrasiye İman edenler! Dünyayı insanlara zindan eden anlayışınıza yuh olsun. İslam ülkelerindeki toplum fertleri arasına yüz yıllarca devam edecek fitne tohumları ekenler. Ölümlerden, gözyaşından, sömürmekten zevk alanlar nasıl barış taraftarı olabilirsiniz? Ey Dünyayı talan edenler, Ey Yeryüzünde Allahlık taslayanlar, ey katiller, İşgalciler, sömürü heveslileri sizin bu zulmünüz Müslümanları uyandırmış, birlik olmalarına vesile olmuş, Tüm mazlumlar Kadim İslam medeniyetinin şefkat şemsiyesini beklemektedir. İstemeseniz de Allah nurunu tamamlayacaktır. Hâkimiyet Allahın’dır yalancı Demokrasinizdeki kula kul olma medeniyetini, İslam Medeniyeti tarumar edecektir. Şu an ektiğinizi biçiyorsunuz sarı yeleklilerin eylemi saltanatlarınızı yıkacaklarından hiç şüphem yoktur.

Dünyada kim ne ekmişse onu biçecektir. İslam beldeleri Irak, Suriye, Filistin, Libya, Mısır, Yemen kadim beldeler, peygamberler, sahabeler, şehitler diyarlarına mahrem elleriniz kanlı silahlarınızla harap etiniz, Ülkemizi de onlara benzetmek için çalıştıklarınızı biliyoruz emelleriniz kursağınızda kalacaktır. Allah’ın İzni ile Müslümanların her gün taziyeleri var. Yeryüzünde küfür, hak batıl mücadelesi var. Görünürde Müslümanlar kayıp ediyor görünse de sonunda zafer İnananların olacaktır. Yemen ölüyor bir günlük yemeğini yemene gönder afişleri her tarafı süslemiş, Din kardeşimize değil, bir günlük yemek parasını göndermek, kavuşma tereddüdü olmazsa ekmeğin tamamını göndermek Müslüman’ın asil görevidir. Yeter ki, Yemeni kim bu hale getirdi maşalar kimler bilelim. Asıl düşmana buğzumuz olsun yeter. Müslümanların galip gelmesi, zilletle yaşamaması için nelerin gerekli olması ile ilgili tarihi bir olayla yazıyı noktalıyorum.

Hülagu, Moğol İmparatorluğunun kurucusu Cengiz Han’ın torunu, İlhanlı Devletinin kurucusu Mengü Kağan’ın da kardeşidir. 1255 de ağabeyi Mengü Han tarafından Ortadoğu’da henüz ele geçirilmemiş toprakların ele geçirilmesi için görevlendirilir. Hülagu 1258 tarihinde Bağdat’a girerek Abbasi Halifesi Mutasım’ı keçeye sarıp Moğol atlarının ayakları altında ezdirerek öldürtür. Şehirde katliamlara başlar ve şehri yağmalar. Kadın, yaşlı, çocuk, hamile demeden bazı kaynaklara göre 200.000, bazılarına göre de 400.000 kişiyi katleder. Cami, hastane, saray ve benzeri ne varsa hepsini yok eder. Kütüphaneleri ve tarihi eserleri yakar, yıkar. Milyonlarca dini ve ilmi eserin büyük bir kısmını Dicle Nehrine attırır.

Hülagu’nun zalimliğini anlatmak için Dicle’nin günlerce kan ve mürekkep aktığı söylenir. Hülagu bir gün, şehrin dışına kurduğu karargâhında, o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir. Bu haber, âlimler arasında korku ve endişeye sebep olur. Kimse Hülagu tarafından öldürülmek korkusuyla bu davete icabet etmek istemez. Bu haber zamanın genç âlimlerinden Kadıhan’a ulaşır. Kadıhan, ufak tefek tıfıl bir gençtir. Daha sakalı bile çıkmamıştır. Böylesi bir daveti kabul ettiğini söyleyerek Hülagu ile görüşmeye gidebileceğini, bunun için kendisine bir deve, bir keçi ve bir de horoz verilmesini ister. Böyle bir fedainin ortaya çıkması ulema sınıfını rahatlatır.

Çünkü bir kurban bulunmuştur. Hülagu’nun şerrinden korkan ulema sınıfı bu isteği hemen karşılar. Kadıhan, hayvanlarla birlikte çadıra varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer ve kendisini tanıtır. Kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler. Hülagu, genci tepeden tırnağa süzer ve beklediği tipte birisi olmadığını görerek, “Bana göndermek için bula bula seni mi buldular. Gönderecek başka birini bulamadılar mı diye sorar? Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “görüşmek için iri yarı, boylu poslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin!” der. Hülagu karşısındakinin sıradan birisi olmadığını anlar ve “şöyle otur bakalım” diyerek ilk sorusunu yöneltir.

“Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?” diye sorar. Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetin bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” der. Hülagu bu sefer ikinci sorusunu sorar. “Peki, beni buradan kim gönderebilir?” Cevap çok manidardır. “O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın” Bugün İslam Âlemi perişan bir durumdaysa, emin olun bunun müsebbibi bizleriz. Biz ne zaman kendimize çeki düzen verirsek, işte o zaman “en gür seda İslam’ın sedası olacaktır. Şer güçler bizimle uğraşma cesaretini kendilerinde bulamayacaklardır. Rabbim bize, bu ibretlik olaydan ders çıkartmayı nasip eylesin (ÂMİN)

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.