Nasıl Bu Oyuna Geldik?
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
04.06.2013 - 09:54, Güncelleme:
12.09.2022 - 18:02 3098+ kez okundu.
Nasıl Bu Oyuna Geldik?
Görüşünüz nedir, bana karşı tepkiniz nedir bilemiyorum ama az sonra okuyacaklarınızı vicdanınızda yargılayarak değerlendirirseniz hepimiz için iyi olacağını düşünüyorum. Suçlu veya suçsuz ayırmama gayreti içerisinde sizlerle fikrimi paylaşmak istiyorum. Aslında siyaset vb. şeylere bulaşmak niyetinde değildim ama bu konuda konuşmak için artık mecburum. Bir çocuğun annesine koşmasına rağmen annesinin ona sırtını döndüğü görülmüş müdür? Peki bir baba kollarından tutarak evladını alevlerin ortasına atmış mıdır? Birileri sayesinde gördük. Suriye'deki iç savaştan kaçıp kendini Türkiye'nin şefkatli bağrına atan mültecileri gözleri yaşlı bir şekilde kaçırırken hem de. Öncelikle bunun için sağ olsunlar(!). Önce derdinizin ağaç olduğunu söylediniz. İlkokul yıllarımızdan itibaren ağaçlandırma çalışmaları için bin türlü yerlere davet ettiler bizi. Merak ediyorum, acaba yüzde kaçımız bu davetlere icabet ettik? Her sene onlarca hektar ormanımız yanıyor. Bu yangınlar bizler için ne kadar sıradan oldu, değil mi? Her gün "birkaç lira zaten" deyip oynadığınız şans oyunlarına verdiğiniz parayı ormanlık alanların artırılması, onarılması veya geliştirilmesi için ayırsaydınız şimdi bir parkta bulunan ağaçları bahane ederek Türkiye'yi birilerinin karıştırmasına müsaade etmemiş olurdunuz. Halkımız mevcut hükümet öncesinde yıllarca göz ardı edilmiş, zulüm ve sıkıntı çekmiş, hor görülmüştür. Şüphesiz bu, aklı başında olan insanların ortak kararıdır. Eğer objektif bir şekilde bakacak olursanız son yıllarda sahip olduğumuz zenginliklerin, özgürlüklerin haddi hesabı yok. Bu konuda görüşümü desteklemiyorsanız istatistiksel verilere bakarak karar verebilirsiniz.İstanbul'da eğitimimi sürdürdüğüm için son birkaç gündür nahoş, iç acıtan görüntülere ve olaylara maalesef ki şahit olmak zorunda kaldım. Bu konuda susmak, sessiz kalmak için ne kadar kendimi zorladıysam da dinden nefret eden dâhil bazı kesimlerin siyerleri, hadis ve fıkıh kitaplarını hıfzetmişçesine dine sırtlarını yaslamaları karşısında "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" hadisiyle sarsıldım. Kürtaj tartışmaları esnasında "Benim bedenim, benim kararım" sloganıyla hükümete karşı ayaklananlara seslenmek istiyorum. Acaba onlar, kürtajla hayatına kastedilen yavruların görüntüsüyle karşı karşıya kaldı mı? Hiçbir şeye müdahale hakkı olmayan yavruların paramparça bedenini gözlerinizi ayırmadan bir dakika boyunca incelemeye çalışın. Eğer şu son birkaç günde dillerine doladıkları o insanlık damarı mevcutsa bakmayı bırakın, böyle bir eylemi gerçekleştirmeleri dahi imkânsız olacaktı. Ayrıca o eylemi yapan, destekleyen kişiler de emin olsun ki parmak kadarken kıyılan o yavrular bir gün dev surete bürünüp sizden hesap soracaklar: BENİM BEDENİMDİ, BENİM KARARIMDI. ÖYLEYSE NİÇİN KIYDIN BANA?Değineceğim bir konu daha var. Daha düne kadar "Apo hâlâ neden yaşıyor", "Onun sempatizanları hâlâ nasıl bayrak açar, nasıl savunurlar" diye bas bas bağıranları hatırlıyorum. Bir de bugün gördüğüm fotoğraf var aklımda. Ne mi o fotoğraf? Bir yanda Apo portresi barındıran bir bayrak, diğer yanda ise Atatürk portresi ile bir Türk bayrağı. Şimdi kimse bana "demek ki mesele önemli" martavalı okumasın sakın! Eğer sözünüzün eriyseniz, eğer mertseniz Atatürk'ün yanında o bayrağı açtırmayacaktınız. Polisin kullandığı orantısız gücün hatalı olduğunu kabul ediyorum, orası yanlış. Ama bir yandan da düşünmemiz gereken bir şey var ki hiçbir zaman ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Parkın yıkılıp yerine AVM yapılmasına da sonuna kadar karşıyım. Elimizde olan yeşilleri de kaybetmemizin, düşüncemiz ve duygularımızın betonlaştığı, taşlaştığı gibi gözümüzün önünü de bu kadar betonlaştırmaya kimsenin hakkı yok. (Gerçi proje hakkında bilgisi olanlar da fark edecektir ki AVM yapılacağı falan yok. Oralarda düzenleme yapılacak ve daha güzel, daha modern bir park bizlerle olacaktı ama neyse.) Orada gerçekten bunun için mücadele eden, en doğal hakkı olan eylemi usulüyle, adabıyla yerine getiren kişilerin ellerinden öpüyorum. Sizlere saygım sonsuz, bundan emin olabilirsiniz. Ama olayı provoke edenlere söyleyecek sözüm dahi yok. Dilimi, elimi ve zihnimi yormaya değmez. Zaten gerçekten parkı ve yeşili savunanlar da bu tiplerin işleri mahvettiğinin farkındadır. Olay, ilk günün ardından belli ideolojilerin veya siyasilerin eline geçmiştir ki herkes de bunun farkındaydı. Birisi çıkıp diyor ki "şu meydan ele geçirildi", bir diğeri "polisi püskürttük, zafer bizim" sözlerini sarf ediyor. Arkadaşım iyi de Taksim Meydanı hep halkındı, Kızılay Meydanı da öyle ve dahi her mekân. Sen kendi evine iki kez taşınıyor musun? Bindiğin arabayı iki kez satın alıyor musun?İşin bir yönü daha var ki tam evlere şenlik. Sabah hükümete, polise ve dahi onların anasına, atasına(ki eminim tanıdığı onlarca polis vardır) hakaretler ve küfürler yağdıran birisi akşamına arkadaşlarıyla bar köşelerinde eğlenirken sızıp kalıyor. İyi de hani davanız? Orada "haklarını savunanlar" yırtınırken onlar niçin eğleniyor? Bu mu birlik halleri? Asıl meseleye de gelelim artık. Madem derdimiz din, dil, ırk, cinsiyet derdi değil öyleyse sorularım var bazılarına. Gazze'ye yardım götürüyor diye savaş gemisi muamelesi yapılıp askeri operasyon düzenlenen Mavi Marmara'yı kaçınız savundunuz? Orada şehit olanların hakkını kimler savundu? Arakan'da sırf dinleri İslam diye kömür gibi yanan insanları gördünüz mü siz? Ya da cesetlerin parçalara ayrılıp en acı tabirle "servis" edildiğini? Suriye'de, Irak'ta, Filistin'de kefene sarılan cennet yüzlü çocukları? Bir tüfek kadar boyu olmayan yavruların mermilerle delik deşik edildiğine şahit oldunuz mu? Afrika'da açlıktan iskelete dönmüş bedenleri fark ettiniz mi? Şehit edilen evlatlarının yanında gözyaşlarına boğulan anne-babaların resimlerine içiniz burkuldu mu? Hayır! Üstelik tarihimizde görüp görebileceğimiz en iyi Dışişleri Bakanımız olan Sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, evladını kaybeden Filistinli bir babaya sarılıp hüngür hüngür ağladı diye aylarca alay ettiniz. Zamanında kapalı olanların başındaki örtüye uzanan polis ellerini keyifle izleyip de "daha da çoğunu hak ediyor bunlar" naralarını atanlar bugün kendilerine destek verilip polisin yerin dibine sokulmasını beklemesin. Benim görüşümü, dini inancımı aşağılayıp hakaretler yağdırdığınız halde size sahip çıkmamı beklemeyin. Devrim diyordunuz değil mi? Yarın seçim olsa kimin seçileceği yine ortada, ısrar edip ortalığı karıştırmanıza gerek yok. İlla ısrarlı olanlara da lafım var tabi, merak etmeyin. Kurtarıcınızı kim olarak belirlediniz? "Öyle Sayın Başbakan gibi, söz verip sözünün arkasında duran bir insan değiliz biz" deyip de mitingindeki binlerin alkışları arasında kalan birisi mi? Yoksa "6 milyon işsazı issini issansız" şeklindeki sözleriyle dilimize anlam katan veya "2009 teoremi" ile matematik dünyasında çığır açana mı güveniyorsunuz?Madem birlik olmayı becerebiliyoruz, o zaman işe yarar bir şeylerde birleşelim. Bugün "park için, yeşil için" birleşen insanlar yarın da Suriye için, Arakan için, Filistin için birleşebilirse gerçek insanlıktan ve vicdandan bahsedebilirim. Onun haricinde kimse çocukça söylemlerde bulunmasın. Tekrar ediyorum: Eylemi usulüne uygun yerine getirenlerin sonuna kadar arkasındayım. Bir gerçek de var ki hükümetin değil provokatörlere meydanı verenlerin yakasını tutmanız gerekiyor. Oyuna gelmemeniz ve tarafsız bir şekilde gerçekten olayın seyrini incelemeniz ricamla.
Görüşünüz nedir, bana karşı tepkiniz nedir bilemiyorum ama az sonra okuyacaklarınızı vicdanınızda yargılayarak değerlendirirseniz hepimiz için iyi olacağını düşünüyorum. Suçlu veya suçsuz ayırmama gayreti içerisinde sizlerle fikrimi paylaşmak istiyorum. Aslında siyaset vb. şeylere bulaşmak niyetinde değildim ama bu konuda konuşmak için artık mecburum. Bir çocuğun annesine koşmasına rağmen annesinin ona sırtını döndüğü görülmüş müdür? Peki bir baba kollarından tutarak evladını alevlerin ortasına atmış mıdır? Birileri sayesinde gördük. Suriye'deki iç savaştan kaçıp kendini Türkiye'nin şefkatli bağrına atan mültecileri gözleri yaşlı bir şekilde kaçırırken hem de. Öncelikle bunun için sağ olsunlar(!). Önce derdinizin ağaç olduğunu söylediniz. İlkokul yıllarımızdan itibaren ağaçlandırma çalışmaları için bin türlü yerlere davet ettiler bizi. Merak ediyorum, acaba yüzde kaçımız bu davetlere icabet ettik? Her sene onlarca hektar ormanımız yanıyor. Bu yangınlar bizler için ne kadar sıradan oldu, değil mi? Her gün "birkaç lira zaten" deyip oynadığınız şans oyunlarına verdiğiniz parayı ormanlık alanların artırılması, onarılması veya geliştirilmesi için ayırsaydınız şimdi bir parkta bulunan ağaçları bahane ederek Türkiye'yi birilerinin karıştırmasına müsaade etmemiş olurdunuz. Halkımız mevcut hükümet öncesinde yıllarca göz ardı edilmiş, zulüm ve sıkıntı çekmiş, hor görülmüştür. Şüphesiz bu, aklı başında olan insanların ortak kararıdır. Eğer objektif bir şekilde bakacak olursanız son yıllarda sahip olduğumuz zenginliklerin, özgürlüklerin haddi hesabı yok. Bu konuda görüşümü desteklemiyorsanız istatistiksel verilere bakarak karar verebilirsiniz.İstanbul'da eğitimimi sürdürdüğüm için son birkaç gündür nahoş, iç acıtan görüntülere ve olaylara maalesef ki şahit olmak zorunda kaldım. Bu konuda susmak, sessiz kalmak için ne kadar kendimi zorladıysam da dinden nefret eden dâhil bazı kesimlerin siyerleri, hadis ve fıkıh kitaplarını hıfzetmişçesine dine sırtlarını yaslamaları karşısında "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" hadisiyle sarsıldım. Kürtaj tartışmaları esnasında "Benim bedenim, benim kararım" sloganıyla hükümete karşı ayaklananlara seslenmek istiyorum. Acaba onlar, kürtajla hayatına kastedilen yavruların görüntüsüyle karşı karşıya kaldı mı? Hiçbir şeye müdahale hakkı olmayan yavruların paramparça bedenini gözlerinizi ayırmadan bir dakika boyunca incelemeye çalışın. Eğer şu son birkaç günde dillerine doladıkları o insanlık damarı mevcutsa bakmayı bırakın, böyle bir eylemi gerçekleştirmeleri dahi imkânsız olacaktı. Ayrıca o eylemi yapan, destekleyen kişiler de emin olsun ki parmak kadarken kıyılan o yavrular bir gün dev surete bürünüp sizden hesap soracaklar: BENİM BEDENİMDİ, BENİM KARARIMDI. ÖYLEYSE NİÇİN KIYDIN BANA?Değineceğim bir konu daha var. Daha düne kadar "Apo hâlâ neden yaşıyor", "Onun sempatizanları hâlâ nasıl bayrak açar, nasıl savunurlar" diye bas bas bağıranları hatırlıyorum. Bir de bugün gördüğüm fotoğraf var aklımda. Ne mi o fotoğraf? Bir yanda Apo portresi barındıran bir bayrak, diğer yanda ise Atatürk portresi ile bir Türk bayrağı. Şimdi kimse bana "demek ki mesele önemli" martavalı okumasın sakın! Eğer sözünüzün eriyseniz, eğer mertseniz Atatürk'ün yanında o bayrağı açtırmayacaktınız. Polisin kullandığı orantısız gücün hatalı olduğunu kabul ediyorum, orası yanlış. Ama bir yandan da düşünmemiz gereken bir şey var ki hiçbir zaman ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Parkın yıkılıp yerine AVM yapılmasına da sonuna kadar karşıyım. Elimizde olan yeşilleri de kaybetmemizin, düşüncemiz ve duygularımızın betonlaştığı, taşlaştığı gibi gözümüzün önünü de bu kadar betonlaştırmaya kimsenin hakkı yok. (Gerçi proje hakkında bilgisi olanlar da fark edecektir ki AVM yapılacağı falan yok. Oralarda düzenleme yapılacak ve daha güzel, daha modern bir park bizlerle olacaktı ama neyse.) Orada gerçekten bunun için mücadele eden, en doğal hakkı olan eylemi usulüyle, adabıyla yerine getiren kişilerin ellerinden öpüyorum. Sizlere saygım sonsuz, bundan emin olabilirsiniz. Ama olayı provoke edenlere söyleyecek sözüm dahi yok. Dilimi, elimi ve zihnimi yormaya değmez. Zaten gerçekten parkı ve yeşili savunanlar da bu tiplerin işleri mahvettiğinin farkındadır. Olay, ilk günün ardından belli ideolojilerin veya siyasilerin eline geçmiştir ki herkes de bunun farkındaydı. Birisi çıkıp diyor ki "şu meydan ele geçirildi", bir diğeri "polisi püskürttük, zafer bizim" sözlerini sarf ediyor. Arkadaşım iyi de Taksim Meydanı hep halkındı, Kızılay Meydanı da öyle ve dahi her mekân. Sen kendi evine iki kez taşınıyor musun? Bindiğin arabayı iki kez satın alıyor musun?İşin bir yönü daha var ki tam evlere şenlik. Sabah hükümete, polise ve dahi onların anasına, atasına(ki eminim tanıdığı onlarca polis vardır) hakaretler ve küfürler yağdıran birisi akşamına arkadaşlarıyla bar köşelerinde eğlenirken sızıp kalıyor. İyi de hani davanız? Orada "haklarını savunanlar" yırtınırken onlar niçin eğleniyor? Bu mu birlik halleri? Asıl meseleye de gelelim artık. Madem derdimiz din, dil, ırk, cinsiyet derdi değil öyleyse sorularım var bazılarına. Gazze'ye yardım götürüyor diye savaş gemisi muamelesi yapılıp askeri operasyon düzenlenen Mavi Marmara'yı kaçınız savundunuz? Orada şehit olanların hakkını kimler savundu? Arakan'da sırf dinleri İslam diye kömür gibi yanan insanları gördünüz mü siz? Ya da cesetlerin parçalara ayrılıp en acı tabirle "servis" edildiğini? Suriye'de, Irak'ta, Filistin'de kefene sarılan cennet yüzlü çocukları? Bir tüfek kadar boyu olmayan yavruların mermilerle delik deşik edildiğine şahit oldunuz mu? Afrika'da açlıktan iskelete dönmüş bedenleri fark ettiniz mi? Şehit edilen evlatlarının yanında gözyaşlarına boğulan anne-babaların resimlerine içiniz burkuldu mu? Hayır! Üstelik tarihimizde görüp görebileceğimiz en iyi Dışişleri Bakanımız olan Sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, evladını kaybeden Filistinli bir babaya sarılıp hüngür hüngür ağladı diye aylarca alay ettiniz. Zamanında kapalı olanların başındaki örtüye uzanan polis ellerini keyifle izleyip de "daha da çoğunu hak ediyor bunlar" naralarını atanlar bugün kendilerine destek verilip polisin yerin dibine sokulmasını beklemesin. Benim görüşümü, dini inancımı aşağılayıp hakaretler yağdırdığınız halde size sahip çıkmamı beklemeyin. Devrim diyordunuz değil mi? Yarın seçim olsa kimin seçileceği yine ortada, ısrar edip ortalığı karıştırmanıza gerek yok. İlla ısrarlı olanlara da lafım var tabi, merak etmeyin. Kurtarıcınızı kim olarak belirlediniz? "Öyle Sayın Başbakan gibi, söz verip sözünün arkasında duran bir insan değiliz biz" deyip de mitingindeki binlerin alkışları arasında kalan birisi mi? Yoksa "6 milyon işsazı issini issansız" şeklindeki sözleriyle dilimize anlam katan veya "2009 teoremi" ile matematik dünyasında çığır açana mı güveniyorsunuz?Madem birlik olmayı becerebiliyoruz, o zaman işe yarar bir şeylerde birleşelim. Bugün "park için, yeşil için" birleşen insanlar yarın da Suriye için, Arakan için, Filistin için birleşebilirse gerçek insanlıktan ve vicdandan bahsedebilirim. Onun haricinde kimse çocukça söylemlerde bulunmasın. Tekrar ediyorum: Eylemi usulüne uygun yerine getirenlerin sonuna kadar arkasındayım. Bir gerçek de var ki hükümetin değil provokatörlere meydanı verenlerin yakasını tutmanız gerekiyor. Oyuna gelmemeniz ve tarafsız bir şekilde gerçekten olayın seyrini incelemeniz ricamla.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA) ve diğer ajanslar tarafından eklenen tüm haberler, sitemizin editörlerinin müdahalesi olmadan ajans kanallarından çekilmektedir. Bu haberlerde yer alan hukuki muhataplar haberi geçen ajanslar olup sitemizin hiç bir editörü sorumlu tutulamaz...
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.