Yol Hikâyeleri - Yol Portreleri
Kültür-Sanat
01.02.2025 - 14:17, Güncelleme:
01.02.2025 - 14:17 6282 kez okundu.
Yol Hikâyeleri - Yol Portreleri
Yedi Güzel Adam’ın Mistik Şehri; Şanlıurfa
Konuşturan: Şair Kadir Korkut, Anlatan: Yazar Fahri Tuna
Şanlıurfa, bir cümle ile nedir senin için Fahri Abi? Yedi Güzel Adam’ın mistik şehri. Yedi güzel adamın, yani yedi peygamberin. En başta da İbrahim Peygamber’in. (Rahmetli dostum Talat Akay’ı kutlamış, Ne güzel, yedi güzel peygamber yetiştirmiş Şanlıurfa, tebrik ederim, demiştim de saf saf. O da Fahri Abi, bizim için bu hiç övünülecek bir şey değil. Ne kadar azgın bir şehir olduğumuzu gösterir. Şimdilik tek tesellimiz, Hazreti Muhammed efendimizin son peygamber olması, demişti bana.))
Şanlıurfa’yı kısaca tanımak istesek? Anadolu için tarihin başlangıç noktası desek doğru olabilir. Zira şehrin 12 km uzağındaki Göbeklitepe, Milattan önce on bin sene, günümüzle birlikte bakarsak on iki bin sene önce, dünyadaki en eski yerleşim yerine sahip. Yani adeta insanlığın başlangıcı gibi. 2 milyon 200 bin nüfuslu, on üç ilçeli, huzurlu, mükrim, güzel kalpli insanların şehri Urfa. Eski adı Edesa (sulu yer). Sonra Ruha. En sonra Urfa. 1984’ten beri ise Şanlıurfa. (Antep’in gazi, Maraş’ın kahramanlığından neyi eksik Urfa’nın. Değil mi ama…)
Urfa senin dünyana nasıl girdi abi? Her Müslüman Türk vatandaşı gibi, ben de platonik olarak okuma yazma öğrendiğimden beri severdim. Sonra 2002’de, dönemin Sapanca Kaymakamı dostum Hasan Duruer, Urfa’da altı senelik Vali Yardımcılığı günlerinden bahisle Şurkav’dan ve çalışmalarından söz etti. Ömer Sadık Kendir kardeşimle atlayıp arabaya, Urfa’ya gittik. İki günlük resmi temasların neticesinde, bir ay içinde Adapazarı ASM’de Sakarya Büyükşehir Belediyesi olarak Tarihi Şehir Şanlıurfa Gecesi düzenledim. 303 kişilik salon tıka basa doluydu. Adapazarı için tarihi ve harika bir geceydi. Şehri tanıtan resim sergisi, dia gösterisi, sıra gecesi. Unutulmazdı. 2002 tarihinden bu yana Urfa artık benim için hayatta en sevdiğim ve her sene ziyaret etmek istediğim on şehirden birisidir.
Daha sonra senin Urfa günlerin de var Fahri abi. O ne zaman ve nasıl başladı? Mardin Valisi Hasan Duruer, 2009 başında Mardin Valisi olmuştu. Göreve başlayınca, Güneydoğu’daki sekiz ilin yasayla oluşturduğu Güneydoğu Anadolu Kültür Birliği’nin de başkanı seçilmişti. Ben de 2009 Temmuzunda, kırk dokuz yaşımda emekli olmuştum. Birkaç ay sonra Vali Duruer, beni GAP Kültür Birliği’nin kültür sanat danışmanı olarak atadı. On altı ayda 65 defa uçakla gittim geldim 65 defa uçakla geldim. Kâh Mardin kâh Urfa kâh Antep Havalimanlarına uçtum. En az yirmi kez de Şanlıurfa Havalimanına uçtum. 2009 sonbaharından itibaren benim için Mardin kadar evim yuvam şehrim oldu. Tabii ki oradaki dostlar, dostluklar sayesinde. Bu görevim süresince Hasan Vali ile birlikte hem bölgeye hem de Urfa’ya çok güzel hizmetler vermek nasip oldu. Şükür makamındayız.
Dostlar, dostluklar dediniz de Şanlıurfa demek sizin için kimler demek? Öncelikle yedi isim: Kazancı Bedih. Sonra Kürkçüoğlu Kardeşler. Ardından Şair Cuma Ağaç. Sonra iki rahmetli; gazeteci M. Talat Akay ve Şair Seyit Ahmet Kaya. Şair yazar Mehmet Sarmış. Ve Allah dostu bir güzel adam: Yusuf Demirkol. Başka de sevdiğim isimler var Urfa’da: Doç.Dr.Mahmut Kaya mesela. Şair Eyyüp Azlal mesela. Gazeteciler Veysel Polat, Müslüm Abacı ve Şahban Kılıç mesela. Benim gibi Karakeçili Yörüğü Siverekli Abdülkadir mesela. Akrabam diye hitap ederiz birbirimize. Ali Tutluoğlu hocamı da severim. (Bu arada Birecikli can kardeşim Roman yazarı Ahmet Karacan ile Birecikli güzel kalpli esnaf Kerim Temel’i de eklemeliyim.) bu arada geçen sene Mayıs ayında bizi üç farklı lisede öğrencilerle buluşturan Silvan Kaymakamı Orhan Gazi Karakuş’tan da övgü ve takdirle söz etmeliyim. Ama beni bu güzel insanlarla tanıştırıp dost eden Şanlıurfa Eski Vali Yardımcısı, Mardin Eski Valisi Hasan Duruer’dir. Asıl bu işin kahramanı odur, ahuyumdur.
Şamlıurfa portrelerine Kazancı Bedih büyüğümüzle başlayalım mı abi? Memnuniyetle. Biz Karacaoğlan’ı Dadaloğlu’nu Nesimî’yi görmedik, yetişemedik. Ama 20. Yüzyılın en büyük üç ozanı diyebileceğim, Âşık Veysel’e uçlu ucuna da olsa yetiştim. Neşet Ertaş’la tanıştım konuştum söyleşi yaptım. üçüncü isim Kazancı Bedih ile de sohbetim oldu: 2002 yılında Adapazarı’na sıra gecesine getirmiştik. Harika bir geceydi. Ufak tefek, çelimsiz, karayağız, sessiz, mütevazı, kendi hâlinde bir görünümü vardı. Ama sahnede devleşen biriydi, gerçekten. Sıra gecesi için Urfa’dan sekiz on kişilik bir ekiple gelmişlerdi. Sapanca’da bir dere yatağında şırıl şırıl su sesleri arasında bir tesiste ağırlamıştık ekibi. Ertesi sabah kahvaltıda evsahibi Büyükşehir Belediyesi’ni temsilen Kültür Müdürü olarak gittiğimde, Kazancı Bedih Abi’nin kahvaltıda bana dönerek, o meşhur Urfa şivesiyle, genizden bir sesle, şaşkınım Fahri Bey. Burada ne çok ağaç var böyle. Bizim Urfa’nın bütün ağaçlarını toplasanız, şu yamaçtaki ağaçlar kadar etmez. Bizi burada ağırladığınız için çok teşekkür ederim, sözü hâlâ aklımdadır. Rabbim rahmet eylesin.
Kürkçüoğlu Kardeşler senin için neyi ifade ediyor Fahri abi? Sakarya Büyükşehir Belediyesi olarak 2002 sonbaharında ASM’de gerçekleştirdiğimiz Tarihi Şehir Şanlıurfa Gecesi üç bölümden oluşmuştu: Ressam Nihat Kürkçüoğlu’nun Şanlıurfa Resimleri Sergisi, bir. Tıka basa dolu salonda Dr. Cihat Kürkçüoğlu’nun Şanlıurfa’yı tanıtan dia gösterisi, iki. Yine salonda Çiğ köfteli, Şıllık tatlılı, Kazancı Bedihli, Kazım Çirişli, harika Sıra Gecesi, üç. Nihat ve Cihat Kürkçüoğlu kardeşleri o münasebetle tanıdım. Ve sevdim. Zarif asil beyefendi insanlar. Nihat Abi daha büyüktü, daha uzundu, daha kumraldı. Küçüğü Dr. Öğretim üyesi Cihat abi daha ince orta boylu ve sarışındı. Uyumlu, saygılı, titiz, işlerine mesleklerine son derece bağlı iki kardeş olarak hatırlıyorum. Nihat abinin resimleri de harikaydı, bu arada. Daha sonraları küçük kardeşleri Sabri Kürkçüoğlu ile de dost olduk, Hasan Duruer sayesinde. Şurkav’ın yayınının başındaydı. Daha benim kuşağımdandı Sabri. Hemen her Urfa ziyaretimde buluştuk görüştük desem yanlış olmaz. Ağabeyleri gibi o da - ki Cihat abinin adeta on yaş küçük tıpatıp kopyası bir fiziğe sahiptir - zarif saygılı efendi titiz ve misafirperverdir. Gerçi misafirperverlik, tanıdığım bütün Urfalıların ortak karakteridir. İstisnasına rastlamadım. Netice itibarıyla bu üç kardeş - ki iki erkek kardeşleri daha olduğunu Mehmet Sarmış’tan duymuştum ama onları tanımıyorum – yaptıkları, şehre katkıları, karakter ve duruşlarıyla, Urfa’nın yüz aklarındandır, diyebilirim.
Şair Cuma Ağaç’ı sormak istiyorum sana ağabey? 2009’da GAP Kültür Birliği danışmanı olarak göreve başladığımda, - ki her zaman her görevimde bu ilkeyi esas edinmişimdir - her şehirden doğru kurum ve kişileri bulup birlikte bölgeye hizmet etmeye çalıştım. Ben o günlerde Türkiye Yazarlar Birliği Sakarya Şubesini kurmuştum. Şube başkanıydım. Urfa’ya gittiğimde TYB Şubesini arayıp buldum. Köklü ve güçlü bir şubeydi. Başkanı Şair Cuma Ağaç kardeşimdi. Tanıştık, dost olduk. On beş yılı aşan bu süreçte onlarca defa buluştuk. Ortadan uzunca boylu, kumral, zayıfça, çok zeki, çok hiperaktif, lider yaratılışlı bir kardeşimdir. Ç üniversite mezunudur. Türkçe Arapça Kürtçe bilir. ümmetçidir. Siyaseti de ilmi siyaseti de iyi bilir. Denge organizasyon ve motivasyon adamıdır. Kıpır kıpırdır. Çok güçlü bir muhakeme murakabe ve temyiz mantığına sahiptir. İyi bir şairdir ama az yazdığından şikayetçiyiz. TYB Şanlıurfa’nın ağır topu, hızlı ağabeyi, aklı ve vicdanıdır. Beyni kalbi ve omurgasıdır. Güzel adamdır bizim Cuma’mız. Seviyoruz onu. Ve sevdiklerini.
Rahmetli Talat Akay ve Seyit Ahmet Kaya’yı soracak olsam? Cuma’nın bana armağanı iki güzel Urfalı güzel adam. Talat kardeşim ressamdı aslında. Gazeteciydi. Güneydoğu Life Dergisini çıkartıyordu. Uzunca boylu zayıf hep sigara içen yemekle içmekle alakası olmayan mütedeyyin musalli bir dostumdu. Eşi Tülay yenge için ömür törpüsü diye takılırdı. Ağa çocuğuydu. Almayı değil vermeyi biliyordu daha çok. Batı’dan Adapazarı’ndan bir otobüs insana Güneydoğu’ya kültür gezisi düzenlemiştim. Antep Urfa Mardin. Talat kardeşim üç gün üç gece bize fahri rehberlik etmişti. Veda edileceği sırada grubumuzdan CHPli ve ulusalcı bir ağabey, Siz Türk müsünüz Kürt müsünüz? Diye bir soru sormuştu. Talatcığım da muhteşem bir cevap vermişti: Benim Dedem Kürt, babaannem Amasya Türk’ü, annem Arap. Bende üç ırkın kanı var. Şimdi söyleyin bakalım: Beni yukarıdan aşağıya mı üçe böleceksiniz, soldan sağa mı üçe böleceksiniz. Bizim Urfa’da Türk-Kürt-Arap diye bir konu, bir ayrım yoktur. Merak da etmeyiz. Biz Urfalılar, hepimiz kardeşiz! Ve maalesef dostum Talat Akay’ı, genç sayılabilecek yaşta, çok sevdiği sigarası nedeniyle kuadan kaybettik. Rabbim rahmet eylesin.
Şair Seyit Ahmet Kaya da bana Cuma Ağaç’ın armağanıdır. Ortadan kısaca, etine dolgun, Urfa için beyaz sayılabilecek yüzlü, oturaklı, az konuşan, konuştuğunda sözü dinlenen, ölümün üzerine aşk ile yürüyen dervişmeşrep bir şairdi. TYB Urfa, ardından vefa kitabı yayımladı. Ne güzel. Ben de Ahmetciğimin portresini yazmaya çalıştım. İyi bir şairdi. İyi bir insandı. Genç denilebilecek yaşta ayrıldı aramızdan. Mevla’m mekânını cennet eylesin.
Mehmet Sarmış’ı sormak istiyorum, abi? Apak kalpli, apak kalemli, apak yüzlü, apak saçlı, upuzun boylu yiğit ve mert bir yazardır Mehmet Sarmış. 40 yıllık da öğretmendir. On beş yıldır onu da tanırım. Tanır ve severim. İkimizin de TYB Şube Başkanlıklarımız var. Ortak seyahatlerimiz var. Mehmet kardeşim, şiir de yazar, hikâye de roman da. Son yıllarda Urfa’nın kültür ve sanatına katkı veren isimlerle ilgili harika söyleşiler de yapıp paylaşıyor. Ne iyi ediyor. Fizik olarak ne kadar uzun ve kallaviyse, ruhen aksine zarif ve nahif adamdır. İki Mehmetlerdeki çelişkiye bayılırım: Mehmet Sarmış Urfalılığıyla övünür ama şivesinde en ufak Urfa etkisi yoktur, İstanbul Türkçesiyle konuşur. Senelerdir Ankara’yı mesken tutan Mehmet Kurtoğlu, Urfalılıktan hiç söz etmez, sormazsanız söylemez, biraz da kırgın ve küskündür ama saçından kaşına sesinsen şivesine buram buram Urfa yayılır kendisinden. Şakalaşır güleriz. İki Mehmet de vefa ve gönül adamıdır. Sever sayarım.
Son olarak Yusuf Demirkol demek istiyorum sana Fahri Abi? Urfa’ya son gidişimdi. Büyük salgın süreciydi. Artık emekli bir vali olan ve bana 20 kilometre mesafede Sapanca’da ikamet eden ve altı buçuk sene vali yardımcılığı yapan ahuyum Hasan Duruer’e, ahuy, Urfa’ya gidiyorum, bir isteğin var mı? Diye sordum. Yusuf Demirkol Amca’ya selâm söyle, dedi. Onu nerede bulacağım? Dedim. Sen onu gerçekten bulmak istersen, o seni bulur, dedi. Allah Allah, haydi hayırlısı, dedim ve yola çıktım. İlk iki günüm resmi görüşmelerle geçti Urfa’da. Son günü Cuma namazına, dostlara ve isot vesaire almaya ayırdım. Birecikli Ahmet Karacan da yanımdaydı. Cumayı Rızvaniye’de eda ettik. Aklımda Yusuf Demirkol Amca’yı nasıl bulabilirim acaba, sorusu fink atıyordu. Bir dost tarihi caminin çevresindeki hücreleri oda oda gezdiriyordu bize. Şurası tezhip odası, burası hat çalışması yapılan yer, filan. Gezdiren TYB Urfalı arkadaş bir odanın kapısını daha açtı. İçeride seksenine merdiven dayamış tertemiz yüzlü babamız yaşında biri bize bakıyordu. Selam verdi arkadaş. Amcanın bakışları bendeydi. Nerede kaldın, seni bekliyordum, dedi. Donup kaldım. Sarıldık. Hasan Duruer’i sordu. Selâmını ilettim. İki fistan/elbise çıkarıp paketledi. Bunu Elif kızımıza (Vali beyin avukat evladı) götür, şunu da senin kızına, deyip elime tutuşturdu. Ve ekledi: Hadi yemeğe gidiyoruz. Sonra öğrenecektim, meğer Urfa’nın demirbaşlarından Yusuf Demirkol amca, gelirinin yarısını misafirlere ikram için ayırırmış. Ve ikram etmekten inanılmaz haz alır mutlu olurmuş. Öyle de oldu yine. Kalbim mutmaindi. Yüzüne baktıkça huzur buluyordunuz. Yusuf amca bir Allah dostuydu. Sofrasında şereflenmiştik biz de. Ne mutluydu bize. Sık sık sorarım telefonda Mehmet Sarmış’a. Bugün yine sordum. 6 Ocakta geçen hafta gördüm. Gayet sağlıklı dedi. Çok sevindim, selâm gönderdim.
Fahri Abi, söyleşimiz boyunca sık sık Hasan Duruer isminden söz ettin. Hasan Vali ile Urfa’nın bu kadar alakası nedir. Kimdir nerelidir Hasan Duruer. Urfa’ya ne yapmıştır.? 1990’da vali yardımcısı olarak sürgün gitmiş Urfa’ya Hasan Duruer. Aslen Yozgatlı. Mert yiğit korkusuz adil bir Yörük. Önce ŞURKAV yani Şanlıurfa Kültür Sanat Vakfı verilmiş görev olarak kendisine. Gün gelmiş, Süleyman Demirel Başbakan (1991 sonu), Urfalı Necmettin Cevheri de Devlet bakanı olmuş. Aynelzelha Gölü (Halkın diliyle Balıklıgül) ve çevresi berbat haldeymiş. Necmettin Bey, şehrin tarihi kesiminin restorasyonu için Başbakan Demirel’de, yani örtülü ödenekten, 10 milyon dolar alıp gelmiş. Dönemin Urfa Valisi, yardımcısı Hasan Duruer’e bir proje dahilinde bu parayı teslim etmiş. Yetkililer keşif yapmışlar, bu proje aynen yapılırsa 30 milyon dolar gerekiyor demişler. Hasan Duruer, sayın valim ben bu parayla bu projeyi aynen yaparım demiş. Görev kendisine verilmiş. Önce gidip asırlar öncesinde bu taşların nereden çıkarılacağına dair araştırma sonucu ocakları tespit etmiş. İhale yapmadan en iyi on yedi taş ustasını bulmuş, onlara piyasanın en yüksek ücretini ödemiş. Onlara gerekli makinaları da almış. Taşların imalatını başlatmış. Peki taşlar on yedi kilometreden restorasyon alanına nasıl gelecek? YSE ve Köy Hizmetlerinin kamyonları hafta sonları ne iş yapıyor? Yatıyor. Şoförlerine fazla mesai vererek ve kamyonlara mazot koyarak hafta sonları hazır olan taşları taşıtmış. İyi de bu tarihi eserler çarşılar nasıl restore edilecek? Her esnafın çeki senedi evi barkı çoluğu çocuğu okul taksiti kooperatif aidatı var. üç beş ay işyerini nasıl kapatacaklar? Dayanmaları mümkün değil. Kendisi de esnaf çocuğu olan Duruer, ona da çare bulmuş: Akşam ezanında dükkânını kapatan esnaf, çarşıyı Duruer’e teslim etmiş. Ustalar sabaha kadar çalışıyorlar, sabah da çarşıyı esnafa teslim ediyorlarmış. Günlerce haftalarca aylarca… ben diyeyim üç yıl siz deyin beş yıl; o bölgede onlarca çarşı işhanı bina böyle restore edilmiş. Kaç gece Vali Yardımcısı Hasan Duruer, gecenin üçünde gelip onlarla çay içmiş, moral vermiş. (Bütün bunları Urfa’da o işte çalışanlardan dinledim. Hasan bey anlatmaz böyle şeyleri hiç.) Dükkanlar aylar yıllar süren restorasyonlarda bir tek gün kapalı kalmış. O da zemindeki derzler kurusun diye bir yek gün sabahtan akşama dek. (Not: Ben Endüstri mühendisiyim. Bu işten biraz anlarım. Bizim bölümlerde Hasan Duruer’in bu çok ekonomik ve çok verimli çalışmaları üzerine doktora çalışması yaptırılması lâzım.) Hasan Bey, 10 milyon dolarla üç katı, 30 milyonluk iş yapmayı başarmış. GAP’ta görev yaptığımız günlerde, 2010 Mayıs ayında, bütün bölgeye yönelik Deneme yarışması yapmış, ödül törenini de Urfa’da gerçekleştirmiştik. O gece orada konakladık. Odalarımıza çekilirken Mardin Valisi ve GAP Kültür Birliği Başkanı Hasan Duruer, bana dönerek, Ahuy, sabah namazına Dergâh Camiine gider miyiz? Ne dersin? Diye sordu. Memnuniyetle, diye cevap verdim. Ezanda gittik. Namazı Balıklıgöl’ün ortasındaki cemaatle eda ettik. (Hasan Valinin huyudur, namaza giderken yürüyüşe gderken korumalarına hiç habet vermez, yapayalnız giderdi. Yine öyleydi.) Dışarıya çıktık. Sana bir şey göstereceğim, dedi. Otuz kırk metre kadar yürüdük. Bir grup cemaat, halka olmuş, cehri yani açık zikir çekiyorlardı. Allah Allah diyerek. Ortalık ışıyordu, bu hrika mistik huzurlu Aynelzelha Gölü ve çevresinde. Serin bir huzur fışkırıyordu dört bir yandan. Hazreti İbrhaim’in ayak izlerinde yürüyorduk adeta. Otelimize doğru ikimiz yürüyorduk. Çimenler arasında yöresel taşlar binalar merdivenler vesaire vesaire. Bana döndü, gayet mütevazı ve yavaş bir sesle, şu gözünün gördüğü her taşta izim vardır. Rabbime hamd ediyorum ki, beni bu şehrin hizmetinde istihdam etti, dedi. Hasan Duruer budur işte. Bu kadardır, buncadır. Urfa benim için en başta ortada sonda Hasan Duruer’dir. Onun sayesinde tanıdım Urfa’daki bütün güzel insanları. Kazancı bedih’ten Allah dostu Yusuf Demirkol Amca’yı. Allah Hasan Duruer’den, sevgili ahuyumdan gani gani razı oldun.
Son olarak, Şanlıurfa denilince aklımızda nasıl bir cümle kalmalı. Şanlıurfa’yı beş kelime ile nasıl hatırlamalıyız? İbrahim Halil Peygamber. Aynelzelha (Balıklıgöl). Göbeklitepe (tarihin başlangıcı). Huzur. Dostluk. Bir cümle ile güzel kalpli insanlar ülkesi. Bittamam böyledir. Bu kadardır. Buncadır.
Yedi Güzel Adam’ın Mistik Şehri; Şanlıurfa Konuşturan: Şair Kadir Korkut, Anlatan: Yazar Fahri Tuna
Şanlıurfa, bir cümle ile nedir senin için Fahri Abi? Yedi Güzel Adam’ın mistik şehri. Yedi güzel adamın, yani yedi peygamberin. En başta da İbrahim Peygamber’in. (Rahmetli dostum Talat Akay’ı kutlamış, Ne güzel, yedi güzel peygamber yetiştirmiş Şanlıurfa, tebrik ederim, demiştim de saf saf. O da Fahri Abi, bizim için bu hiç övünülecek bir şey değil. Ne kadar azgın bir şehir olduğumuzu gösterir. Şimdilik tek tesellimiz, Hazreti Muhammed efendimizin son peygamber olması, demişti bana.))
Şanlıurfa’yı kısaca tanımak istesek? Anadolu için tarihin başlangıç noktası desek doğru olabilir. Zira şehrin 12 km uzağındaki Göbeklitepe, Milattan önce on bin sene, günümüzle birlikte bakarsak on iki bin sene önce, dünyadaki en eski yerleşim yerine sahip. Yani adeta insanlığın başlangıcı gibi. 2 milyon 200 bin nüfuslu, on üç ilçeli, huzurlu, mükrim, güzel kalpli insanların şehri Urfa. Eski adı Edesa (sulu yer). Sonra Ruha. En sonra Urfa. 1984’ten beri ise Şanlıurfa. (Antep’in gazi, Maraş’ın kahramanlığından neyi eksik Urfa’nın. Değil mi ama…)
Urfa senin dünyana nasıl girdi abi? Her Müslüman Türk vatandaşı gibi, ben de platonik olarak okuma yazma öğrendiğimden beri severdim. Sonra 2002’de, dönemin Sapanca Kaymakamı dostum Hasan Duruer, Urfa’da altı senelik Vali Yardımcılığı günlerinden bahisle Şurkav’dan ve çalışmalarından söz etti. Ömer Sadık Kendir kardeşimle atlayıp arabaya, Urfa’ya gittik. İki günlük resmi temasların neticesinde, bir ay içinde Adapazarı ASM’de Sakarya Büyükşehir Belediyesi olarak Tarihi Şehir Şanlıurfa Gecesi düzenledim. 303 kişilik salon tıka basa doluydu. Adapazarı için tarihi ve harika bir geceydi. Şehri tanıtan resim sergisi, dia gösterisi, sıra gecesi. Unutulmazdı. 2002 tarihinden bu yana Urfa artık benim için hayatta en sevdiğim ve her sene ziyaret etmek istediğim on şehirden birisidir.
Daha sonra senin Urfa günlerin de var Fahri abi. O ne zaman ve nasıl başladı? Mardin Valisi Hasan Duruer, 2009 başında Mardin Valisi olmuştu. Göreve başlayınca, Güneydoğu’daki sekiz ilin yasayla oluşturduğu Güneydoğu Anadolu Kültür Birliği’nin de başkanı seçilmişti. Ben de 2009 Temmuzunda, kırk dokuz yaşımda emekli olmuştum. Birkaç ay sonra Vali Duruer, beni GAP Kültür Birliği’nin kültür sanat danışmanı olarak atadı. On altı ayda 65 defa uçakla gittim geldim 65 defa uçakla geldim. Kâh Mardin kâh Urfa kâh Antep Havalimanlarına uçtum. En az yirmi kez de Şanlıurfa Havalimanına uçtum. 2009 sonbaharından itibaren benim için Mardin kadar evim yuvam şehrim oldu. Tabii ki oradaki dostlar, dostluklar sayesinde. Bu görevim süresince Hasan Vali ile birlikte hem bölgeye hem de Urfa’ya çok güzel hizmetler vermek nasip oldu. Şükür makamındayız.
Dostlar, dostluklar dediniz de Şanlıurfa demek sizin için kimler demek? Öncelikle yedi isim: Kazancı Bedih. Sonra Kürkçüoğlu Kardeşler. Ardından Şair Cuma Ağaç. Sonra iki rahmetli; gazeteci M. Talat Akay ve Şair Seyit Ahmet Kaya. Şair yazar Mehmet Sarmış. Ve Allah dostu bir güzel adam: Yusuf Demirkol. Başka de sevdiğim isimler var Urfa’da: Doç.Dr.Mahmut Kaya mesela. Şair Eyyüp Azlal mesela. Gazeteciler Veysel Polat, Müslüm Abacı ve Şahban Kılıç mesela. Benim gibi Karakeçili Yörüğü Siverekli Abdülkadir mesela. Akrabam diye hitap ederiz birbirimize. Ali Tutluoğlu hocamı da severim. (Bu arada Birecikli can kardeşim Roman yazarı Ahmet Karacan ile Birecikli güzel kalpli esnaf Kerim Temel’i de eklemeliyim.) bu arada geçen sene Mayıs ayında bizi üç farklı lisede öğrencilerle buluşturan Silvan Kaymakamı Orhan Gazi Karakuş’tan da övgü ve takdirle söz etmeliyim. Ama beni bu güzel insanlarla tanıştırıp dost eden Şanlıurfa Eski Vali Yardımcısı, Mardin Eski Valisi Hasan Duruer’dir. Asıl bu işin kahramanı odur, ahuyumdur.
Şamlıurfa portrelerine Kazancı Bedih büyüğümüzle başlayalım mı abi? Memnuniyetle. Biz Karacaoğlan’ı Dadaloğlu’nu Nesimî’yi görmedik, yetişemedik. Ama 20. Yüzyılın en büyük üç ozanı diyebileceğim, Âşık Veysel’e uçlu ucuna da olsa yetiştim. Neşet Ertaş’la tanıştım konuştum söyleşi yaptım. üçüncü isim Kazancı Bedih ile de sohbetim oldu: 2002 yılında Adapazarı’na sıra gecesine getirmiştik. Harika bir geceydi. Ufak tefek, çelimsiz, karayağız, sessiz, mütevazı, kendi hâlinde bir görünümü vardı. Ama sahnede devleşen biriydi, gerçekten. Sıra gecesi için Urfa’dan sekiz on kişilik bir ekiple gelmişlerdi. Sapanca’da bir dere yatağında şırıl şırıl su sesleri arasında bir tesiste ağırlamıştık ekibi. Ertesi sabah kahvaltıda evsahibi Büyükşehir Belediyesi’ni temsilen Kültür Müdürü olarak gittiğimde, Kazancı Bedih Abi’nin kahvaltıda bana dönerek, o meşhur Urfa şivesiyle, genizden bir sesle, şaşkınım Fahri Bey. Burada ne çok ağaç var böyle. Bizim Urfa’nın bütün ağaçlarını toplasanız, şu yamaçtaki ağaçlar kadar etmez. Bizi burada ağırladığınız için çok teşekkür ederim, sözü hâlâ aklımdadır. Rabbim rahmet eylesin.
Kürkçüoğlu Kardeşler senin için neyi ifade ediyor Fahri abi? Sakarya Büyükşehir Belediyesi olarak 2002 sonbaharında ASM’de gerçekleştirdiğimiz Tarihi Şehir Şanlıurfa Gecesi üç bölümden oluşmuştu: Ressam Nihat Kürkçüoğlu’nun Şanlıurfa Resimleri Sergisi, bir. Tıka basa dolu salonda Dr. Cihat Kürkçüoğlu’nun Şanlıurfa’yı tanıtan dia gösterisi, iki. Yine salonda Çiğ köfteli, Şıllık tatlılı, Kazancı Bedihli, Kazım Çirişli, harika Sıra Gecesi, üç. Nihat ve Cihat Kürkçüoğlu kardeşleri o münasebetle tanıdım. Ve sevdim. Zarif asil beyefendi insanlar. Nihat Abi daha büyüktü, daha uzundu, daha kumraldı. Küçüğü Dr. Öğretim üyesi Cihat abi daha ince orta boylu ve sarışındı. Uyumlu, saygılı, titiz, işlerine mesleklerine son derece bağlı iki kardeş olarak hatırlıyorum. Nihat abinin resimleri de harikaydı, bu arada. Daha sonraları küçük kardeşleri Sabri Kürkçüoğlu ile de dost olduk, Hasan Duruer sayesinde. Şurkav’ın yayınının başındaydı. Daha benim kuşağımdandı Sabri. Hemen her Urfa ziyaretimde buluştuk görüştük desem yanlış olmaz. Ağabeyleri gibi o da - ki Cihat abinin adeta on yaş küçük tıpatıp kopyası bir fiziğe sahiptir - zarif saygılı efendi titiz ve misafirperverdir. Gerçi misafirperverlik, tanıdığım bütün Urfalıların ortak karakteridir. İstisnasına rastlamadım. Netice itibarıyla bu üç kardeş - ki iki erkek kardeşleri daha olduğunu Mehmet Sarmış’tan duymuştum ama onları tanımıyorum – yaptıkları, şehre katkıları, karakter ve duruşlarıyla, Urfa’nın yüz aklarındandır, diyebilirim.
Şair Cuma Ağaç’ı sormak istiyorum sana ağabey? 2009’da GAP Kültür Birliği danışmanı olarak göreve başladığımda, - ki her zaman her görevimde bu ilkeyi esas edinmişimdir - her şehirden doğru kurum ve kişileri bulup birlikte bölgeye hizmet etmeye çalıştım. Ben o günlerde Türkiye Yazarlar Birliği Sakarya Şubesini kurmuştum. Şube başkanıydım. Urfa’ya gittiğimde TYB Şubesini arayıp buldum. Köklü ve güçlü bir şubeydi. Başkanı Şair Cuma Ağaç kardeşimdi. Tanıştık, dost olduk. On beş yılı aşan bu süreçte onlarca defa buluştuk. Ortadan uzunca boylu, kumral, zayıfça, çok zeki, çok hiperaktif, lider yaratılışlı bir kardeşimdir. Ç üniversite mezunudur. Türkçe Arapça Kürtçe bilir. ümmetçidir. Siyaseti de ilmi siyaseti de iyi bilir. Denge organizasyon ve motivasyon adamıdır. Kıpır kıpırdır. Çok güçlü bir muhakeme murakabe ve temyiz mantığına sahiptir. İyi bir şairdir ama az yazdığından şikayetçiyiz. TYB Şanlıurfa’nın ağır topu, hızlı ağabeyi, aklı ve vicdanıdır. Beyni kalbi ve omurgasıdır. Güzel adamdır bizim Cuma’mız. Seviyoruz onu. Ve sevdiklerini.
Rahmetli Talat Akay ve Seyit Ahmet Kaya’yı soracak olsam? Cuma’nın bana armağanı iki güzel Urfalı güzel adam. Talat kardeşim ressamdı aslında. Gazeteciydi. Güneydoğu Life Dergisini çıkartıyordu. Uzunca boylu zayıf hep sigara içen yemekle içmekle alakası olmayan mütedeyyin musalli bir dostumdu. Eşi Tülay yenge için ömür törpüsü diye takılırdı. Ağa çocuğuydu. Almayı değil vermeyi biliyordu daha çok. Batı’dan Adapazarı’ndan bir otobüs insana Güneydoğu’ya kültür gezisi düzenlemiştim. Antep Urfa Mardin. Talat kardeşim üç gün üç gece bize fahri rehberlik etmişti. Veda edileceği sırada grubumuzdan CHPli ve ulusalcı bir ağabey, Siz Türk müsünüz Kürt müsünüz? Diye bir soru sormuştu. Talatcığım da muhteşem bir cevap vermişti: Benim Dedem Kürt, babaannem Amasya Türk’ü, annem Arap. Bende üç ırkın kanı var. Şimdi söyleyin bakalım: Beni yukarıdan aşağıya mı üçe böleceksiniz, soldan sağa mı üçe böleceksiniz. Bizim Urfa’da Türk-Kürt-Arap diye bir konu, bir ayrım yoktur. Merak da etmeyiz. Biz Urfalılar, hepimiz kardeşiz! Ve maalesef dostum Talat Akay’ı, genç sayılabilecek yaşta, çok sevdiği sigarası nedeniyle kuadan kaybettik. Rabbim rahmet eylesin.
Şair Seyit Ahmet Kaya da bana Cuma Ağaç’ın armağanıdır. Ortadan kısaca, etine dolgun, Urfa için beyaz sayılabilecek yüzlü, oturaklı, az konuşan, konuştuğunda sözü dinlenen, ölümün üzerine aşk ile yürüyen dervişmeşrep bir şairdi. TYB Urfa, ardından vefa kitabı yayımladı. Ne güzel. Ben de Ahmetciğimin portresini yazmaya çalıştım. İyi bir şairdi. İyi bir insandı. Genç denilebilecek yaşta ayrıldı aramızdan. Mevla’m mekânını cennet eylesin.
Mehmet Sarmış’ı sormak istiyorum, abi? Apak kalpli, apak kalemli, apak yüzlü, apak saçlı, upuzun boylu yiğit ve mert bir yazardır Mehmet Sarmış. 40 yıllık da öğretmendir. On beş yıldır onu da tanırım. Tanır ve severim. İkimizin de TYB Şube Başkanlıklarımız var. Ortak seyahatlerimiz var. Mehmet kardeşim, şiir de yazar, hikâye de roman da. Son yıllarda Urfa’nın kültür ve sanatına katkı veren isimlerle ilgili harika söyleşiler de yapıp paylaşıyor. Ne iyi ediyor. Fizik olarak ne kadar uzun ve kallaviyse, ruhen aksine zarif ve nahif adamdır. İki Mehmetlerdeki çelişkiye bayılırım: Mehmet Sarmış Urfalılığıyla övünür ama şivesinde en ufak Urfa etkisi yoktur, İstanbul Türkçesiyle konuşur. Senelerdir Ankara’yı mesken tutan Mehmet Kurtoğlu, Urfalılıktan hiç söz etmez, sormazsanız söylemez, biraz da kırgın ve küskündür ama saçından kaşına sesinsen şivesine buram buram Urfa yayılır kendisinden. Şakalaşır güleriz. İki Mehmet de vefa ve gönül adamıdır. Sever sayarım.
Son olarak Yusuf Demirkol demek istiyorum sana Fahri Abi? Urfa’ya son gidişimdi. Büyük salgın süreciydi. Artık emekli bir vali olan ve bana 20 kilometre mesafede Sapanca’da ikamet eden ve altı buçuk sene vali yardımcılığı yapan ahuyum Hasan Duruer’e, ahuy, Urfa’ya gidiyorum, bir isteğin var mı? Diye sordum. Yusuf Demirkol Amca’ya selâm söyle, dedi. Onu nerede bulacağım? Dedim. Sen onu gerçekten bulmak istersen, o seni bulur, dedi. Allah Allah, haydi hayırlısı, dedim ve yola çıktım. İlk iki günüm resmi görüşmelerle geçti Urfa’da. Son günü Cuma namazına, dostlara ve isot vesaire almaya ayırdım. Birecikli Ahmet Karacan da yanımdaydı. Cumayı Rızvaniye’de eda ettik. Aklımda Yusuf Demirkol Amca’yı nasıl bulabilirim acaba, sorusu fink atıyordu. Bir dost tarihi caminin çevresindeki hücreleri oda oda gezdiriyordu bize. Şurası tezhip odası, burası hat çalışması yapılan yer, filan. Gezdiren TYB Urfalı arkadaş bir odanın kapısını daha açtı. İçeride seksenine merdiven dayamış tertemiz yüzlü babamız yaşında biri bize bakıyordu. Selam verdi arkadaş. Amcanın bakışları bendeydi. Nerede kaldın, seni bekliyordum, dedi. Donup kaldım. Sarıldık. Hasan Duruer’i sordu. Selâmını ilettim. İki fistan/elbise çıkarıp paketledi. Bunu Elif kızımıza (Vali beyin avukat evladı) götür, şunu da senin kızına, deyip elime tutuşturdu. Ve ekledi: Hadi yemeğe gidiyoruz. Sonra öğrenecektim, meğer Urfa’nın demirbaşlarından Yusuf Demirkol amca, gelirinin yarısını misafirlere ikram için ayırırmış. Ve ikram etmekten inanılmaz haz alır mutlu olurmuş. Öyle de oldu yine. Kalbim mutmaindi. Yüzüne baktıkça huzur buluyordunuz. Yusuf amca bir Allah dostuydu. Sofrasında şereflenmiştik biz de. Ne mutluydu bize. Sık sık sorarım telefonda Mehmet Sarmış’a. Bugün yine sordum. 6 Ocakta geçen hafta gördüm. Gayet sağlıklı dedi. Çok sevindim, selâm gönderdim.
Fahri Abi, söyleşimiz boyunca sık sık Hasan Duruer isminden söz ettin. Hasan Vali ile Urfa’nın bu kadar alakası nedir. Kimdir nerelidir Hasan Duruer. Urfa’ya ne yapmıştır.? 1990’da vali yardımcısı olarak sürgün gitmiş Urfa’ya Hasan Duruer. Aslen Yozgatlı. Mert yiğit korkusuz adil bir Yörük. Önce ŞURKAV yani Şanlıurfa Kültür Sanat Vakfı verilmiş görev olarak kendisine. Gün gelmiş, Süleyman Demirel Başbakan (1991 sonu), Urfalı Necmettin Cevheri de Devlet bakanı olmuş. Aynelzelha Gölü (Halkın diliyle Balıklıgül) ve çevresi berbat haldeymiş. Necmettin Bey, şehrin tarihi kesiminin restorasyonu için Başbakan Demirel’de, yani örtülü ödenekten, 10 milyon dolar alıp gelmiş. Dönemin Urfa Valisi, yardımcısı Hasan Duruer’e bir proje dahilinde bu parayı teslim etmiş. Yetkililer keşif yapmışlar, bu proje aynen yapılırsa 30 milyon dolar gerekiyor demişler. Hasan Duruer, sayın valim ben bu parayla bu projeyi aynen yaparım demiş. Görev kendisine verilmiş. Önce gidip asırlar öncesinde bu taşların nereden çıkarılacağına dair araştırma sonucu ocakları tespit etmiş. İhale yapmadan en iyi on yedi taş ustasını bulmuş, onlara piyasanın en yüksek ücretini ödemiş. Onlara gerekli makinaları da almış. Taşların imalatını başlatmış. Peki taşlar on yedi kilometreden restorasyon alanına nasıl gelecek? YSE ve Köy Hizmetlerinin kamyonları hafta sonları ne iş yapıyor? Yatıyor. Şoförlerine fazla mesai vererek ve kamyonlara mazot koyarak hafta sonları hazır olan taşları taşıtmış. İyi de bu tarihi eserler çarşılar nasıl restore edilecek? Her esnafın çeki senedi evi barkı çoluğu çocuğu okul taksiti kooperatif aidatı var. üç beş ay işyerini nasıl kapatacaklar? Dayanmaları mümkün değil. Kendisi de esnaf çocuğu olan Duruer, ona da çare bulmuş: Akşam ezanında dükkânını kapatan esnaf, çarşıyı Duruer’e teslim etmiş. Ustalar sabaha kadar çalışıyorlar, sabah da çarşıyı esnafa teslim ediyorlarmış. Günlerce haftalarca aylarca… ben diyeyim üç yıl siz deyin beş yıl; o bölgede onlarca çarşı işhanı bina böyle restore edilmiş. Kaç gece Vali Yardımcısı Hasan Duruer, gecenin üçünde gelip onlarla çay içmiş, moral vermiş. (Bütün bunları Urfa’da o işte çalışanlardan dinledim. Hasan bey anlatmaz böyle şeyleri hiç.) Dükkanlar aylar yıllar süren restorasyonlarda bir tek gün kapalı kalmış. O da zemindeki derzler kurusun diye bir yek gün sabahtan akşama dek. (Not: Ben Endüstri mühendisiyim. Bu işten biraz anlarım. Bizim bölümlerde Hasan Duruer’in bu çok ekonomik ve çok verimli çalışmaları üzerine doktora çalışması yaptırılması lâzım.) Hasan Bey, 10 milyon dolarla üç katı, 30 milyonluk iş yapmayı başarmış. GAP’ta görev yaptığımız günlerde, 2010 Mayıs ayında, bütün bölgeye yönelik Deneme yarışması yapmış, ödül törenini de Urfa’da gerçekleştirmiştik. O gece orada konakladık. Odalarımıza çekilirken Mardin Valisi ve GAP Kültür Birliği Başkanı Hasan Duruer, bana dönerek, Ahuy, sabah namazına Dergâh Camiine gider miyiz? Ne dersin? Diye sordu. Memnuniyetle, diye cevap verdim. Ezanda gittik. Namazı Balıklıgöl’ün ortasındaki cemaatle eda ettik. (Hasan Valinin huyudur, namaza giderken yürüyüşe gderken korumalarına hiç habet vermez, yapayalnız giderdi. Yine öyleydi.) Dışarıya çıktık. Sana bir şey göstereceğim, dedi. Otuz kırk metre kadar yürüdük. Bir grup cemaat, halka olmuş, cehri yani açık zikir çekiyorlardı. Allah Allah diyerek. Ortalık ışıyordu, bu hrika mistik huzurlu Aynelzelha Gölü ve çevresinde. Serin bir huzur fışkırıyordu dört bir yandan. Hazreti İbrhaim’in ayak izlerinde yürüyorduk adeta. Otelimize doğru ikimiz yürüyorduk. Çimenler arasında yöresel taşlar binalar merdivenler vesaire vesaire. Bana döndü, gayet mütevazı ve yavaş bir sesle, şu gözünün gördüğü her taşta izim vardır. Rabbime hamd ediyorum ki, beni bu şehrin hizmetinde istihdam etti, dedi. Hasan Duruer budur işte. Bu kadardır, buncadır. Urfa benim için en başta ortada sonda Hasan Duruer’dir. Onun sayesinde tanıdım Urfa’daki bütün güzel insanları. Kazancı bedih’ten Allah dostu Yusuf Demirkol Amca’yı. Allah Hasan Duruer’den, sevgili ahuyumdan gani gani razı oldun.
Son olarak, Şanlıurfa denilince aklımızda nasıl bir cümle kalmalı. Şanlıurfa’yı beş kelime ile nasıl hatırlamalıyız? İbrahim Halil Peygamber. Aynelzelha (Balıklıgöl). Göbeklitepe (tarihin başlangıcı). Huzur. Dostluk. Bir cümle ile güzel kalpli insanlar ülkesi. Bittamam böyledir. Bu kadardır. Buncadır.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA) ve diğer ajanslar tarafından eklenen tüm haberler, sitemizin editörlerinin müdahalesi olmadan ajans kanallarından çekilmektedir. Bu haberlerde yer alan hukuki muhataplar haberi geçen ajanslar olup sitemizin hiç bir editörü sorumlu tutulamaz...
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.