Dünya yaşamı zıtlıklarla çelişkilerle doludur. İnsan yaşamında hiç beklenmeyen acı veya tatlı sürprizler olur. Sorunlar olur. Ama her sorunun bir çözümü de vardır. Kim derdi ki amansız acımasız gözle görülmeyen acayip bir virüs çıkacak, neredeyse tüm insanlığa korku salacak, zarar verecek. Bazılarını da öldürecek denilseydi, belki kimse buna inanmazdı. İnsanlık tarihi buna benzer nice belalardan badirelerden geçmiştir. Elbette bu da geçecek. Yaşamda, insanlığı tehdit eden salgınlar, afetler dışında, bireysel olarak ta, sosyal, ekonomik, psikolojik çeşitli zorluklar vardır. Ölüm dışında her şeyin bir çaresi vardır. Ancak ölümün bir çaresi yoktur. Ölüm, yani bir anlamda yok oluş, bu nedenle insan yaşamının bir anlamı da, dramdır, trajedidir desek sanırım gerçeği ifade etmiş oluruz. Nereden bu konuya girdin derseniz, bu sorunun yanıtı bu afet sonucu, çevremizde ki bazı insanların, dostların beklenmeyen ölümleridir derim. İslam peygamberinin“nasihat istersen ölüm yeter” sözü bence çok doğru bir gerçeği ifade eder. Ama ne yazık ki biz insanların, kötümü iyimi pek fazla bilmem, kendimizi aldatmak gibi bir huyumuz vardır. Sanki hiç ölmeyecek gibi bu Dünya’da yaşarız. Her zaman rahat ararız. Ama her zaman rahatlık keyif insanın gerçekleriyle bağdaşmaz. Yaşamda kolaylıkla birlikte zorlukta vardır. Ancak lüks bir hayat, villada, lüks arabalarda geçirilen zaman insanı aldatıyor. İnsan hiç ölmeyecek gibi bu Dünya’da yaşadığını zannediyor. Oysa bu tür bir algı yanılsamadır. İnsan ancak böylesi musibet dönemlerinde deyim yerindeyse Hanya’yı Konya’yı anlamış oluyor. Ama insan denilen varlık biraz da balık hafızalıdır. Kolay unutmak gibi bir huyu da vardır. Dünya çok garip, çok anlaşılmaz, akıl sır ermez bir yer olduğu kadar, insan da çok gariptir. Zira ölümü bildiği halde fazla ders almaz. Zira yaşam ve ölüm çok büyük zıt bir çelişkidir. Bir düşünsek her türlü lüks bir yaşamdan sonra, ölmek, yer altına bir çukura gömülmek nasıl bir
dram, nasıl büyük bir trajedi olmasın. Ne yazık ki insanların çoğunun kendini aldatma huyundan dolayı bu gerçeği fazla düşünmez. İşte bu önemli konuda dinler devreye giriyor. Bu Dünya yaşamının sonucunun ölüm olduğunu, çok fazla Dünya’ya bağlanmamayı bizlere sürekli öğüt verirler, anlatırlar. Bu nedenle kim ne derse desin, Marksizm, materyalizm okuyan biri olarak dinlerin bir insanlık gerçeği olduğunu söylemek isterim. Dinler bu Dünya’da var oluşumuzun acılarımızın, sevinçlerimizin kısmen de olsa bir yanıtıdır. Bir moral kaynağıdır. Bir limandır. Bir sığınaktır. Hayatın zorluklarına karşı bizlere sabrı öğretir. Sabrın, dayanmanın, direnmenin gücünden, söz eder. Bunu derken bu tespiti yaparken, dinin öneminden, gerekliğinden söz ederken, dinlerin bir insanlık realitesi, gerçeği olduğunu ifade ederken, dinin asla siyasete, ticarete, sömürüye alet olmaması gerektiğini de söylemek isterim. Eğer din şahsi çıkarlara alet edilirse elbette gerçek özelliği yok olur. Ancak bizlerin, bu gerçekleri yeteri kadar anladığımız, algıladığımız söylenemez. Hazreti peygamber hadislerinin çoğunda bu Dünya yaşamının geçici olduğunu, ölümü de düşünmeyi, iyilik yapmayı belirtir. Peygamberimize din nedir diye sorarlar” din nasihattir” cevabını verir. Bu nasihattin özü Dünya’ya çok bağlanmamak çok maddeci olmamaktır. Ama önemli olan bizlerin bu öğütlerden ders almamızdır. Halk arasında İslam’ın şartı beş haddini bilmek altıdır diye çok doğru anlamlı bir deyiş vardır. Haddini bilmek her konuda aşırıya kaçmamaktır. Sonuçta insan güçlü olduğu kadar zayıf bir varlıktır. Önemli olan bunun bilincinde olarak kendi var oluşunun gerçeğini bilmektir. Her konuda aşırıya kaçmamaktır. Bir hadiste, “Allah’ım aşırılıklardan sana sığınırım” denilir. Ezcümle İnsan yaşamında zorluk ta olur. Kolaylık ta olur. Bunun doğal çözümü, insanın hırsa, kibir’e kapılmadan doğal şartlarına uymasıdır. Umulur ki bu virüs afeti, bir atasözünde “bir musibet bin nasihatten iyidir” deyişi bizlere
Dünya’ya çok bağlanmamayı, ölümü de düşünmeyi, iyilik yapmaya vesile olur.