Din algısı ve düşüncesi insanlıkla birlikte var ola gelmiştir. Kim ne derse desin, din duygu ve düşüncesi insanın yapısında, fıtratında vardır denilse doğru olsa gerek. Çünkü mükemmel dizayn edilmiş bir Dünya ve Evren bütünselliği içersinde, canlı cansız varlıklar mükemmel bir şekilde dizayn edilmiş, insan varlığı ve gerçeği bulunmakta. Düşünen insan bu mükemmel kozmosun bir sahibi yaratanı olduğunu algılıyor, algılamak ve düşünmek zorunda kalıyor. İnsan önce kendi kendine en doğal soruyla başlıyor, nereden nasıl geldik bu aleme… bu Dünya nasıl yaratıldı kimler tarafından yaratıldı diye… Bu nedenle olsa gerek, ilk insanlar ateş, ve güneş gibi güçlü varlıklara kutsallık atıf ettiler. Bir nevi ilah gibi tapmaya başladılar. Sonraları ilahi emir üzerine toplumlara peygamberler gönderildi. Peygamberlerin atası Hazreti İbrahim, sonra gelen Hazreti Davut’a Zebur. Hazreti Musa’ya Tevrat, Hazreti İsa’ya İncil, Hazreti Muhammet’e en son Kuran gönderildi. Son ilahi kitaplı İslam dinin diğer kitaplı dinlere göre doğal olarak daha farklı. Özü ve içeriği tahrif edilmeden günümüze kadar değişmeden gelmiştir. Diğer din kitapları için aynı şeyleri söylemek güç. Çünkü Tevrat giderek neredeyse İsrail oğullarının kitabı haline gelerek özü değişmiş. Oysa bu ilahi kitaplar tüm insanlık için indirilmiştir. İncilin ise değiştirilmiş ayetlerini belirtebiliriz. İncil daha çok Ahretle ilgili hükümler, iyilik, sevgi gibi esasları içerdiğini söylemek mümkün. İslam dinin diğer dinlerden farklı tarafı, hem ahret yani öbür Dünya, hem Yaşadığımız Dünya ile ilgili sosyal yaşam kurallarını ve şartlarını içermiş olmasıdır. İslam dinine bu anlamda yönetim anlamında siyasi bir dindir demek mümkün olacak. İslam dinin beş şartı, imanın altı şartı elbette bu dinin temel esaslarıdır. farzlardan en önemlisi namazdır. Bir hadisi şerifte namaz dinin direğidir denilmekte. Ancak İslam dinini yalnız namazla, oruçla belirtmek doğru olmaz. Adam namaz kıldı, oruç tuttu diye her şey tamam olmaz. İslam dinin temel ilkesi sosyal adalettir. Kapitalist sistemde olduğu gibi malın tek elde toplanmasını hep bana rab bana demesini kabul etmez. Daha açık demek gerekirse birçok ayet ve hadise göre kazanılan serveti malı paylaşmayı emir etmekte. İslamın temel ilkelleri, doğruluk dürüstlüktür. Kul hakkını gasp etmemek, haram yememektir. Yalan söylememektir. Devletin, Milletin malını yiyerek rüşvet almamaktır. Bu şartların doğal sonucu israf yapmamak lüks yaşamamak olacak. Zira bir Kuran ayetinde “Allah israf edenleri sevmez” denilir. Bir başka ayette israf yapanlar daha ağır bir şekilde suçlanarak “israf edenler şeytanın kardeşleridir” buyrulur. Büyük bir çelişki teşkil eden ise israfın haram ve günah olduğunu belirten bunca ayet ve hadislere rağmen kendilerine Müslüman diyenlerin bazılarının israf içinde lüks bir şekilde yaşamaya devam etmeleridir. İsrafı sorun yapmayanların Müslümanlığı elbette tartışılır. Daha açık demek gerekirse kendini aldatmış olur. Ayrıca dini hükümlere göre, dini kurallara uymadıkları halde, dinle aldatanlar için bunlara münafık denilmekte. Sağlam Müslüman hiç denilmez. Gerçek Müslüman israf yapmadığı gibi, varlıklı olursa paylaşma ve yardımlaşmada bulunur. Çünkü inancı ona peygamberinin “komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir” hadisine uymakla kendini yükümlü sayar. Çünkü inanan mümin “iyiliği emir et kötülüğü men et” Ayetin gereğini yapmaya çalışır. İslam dinin en önemli özeliklerinden biri de sanılanın aksine şimdi ki anlamda olmasa da demokratik bir öz taşımakta bu durum gene ayet ve hadislere yansımakta. İstişare ve müşaverenin önemi belirtilmekte. İslam dinin temeli adalet ve ahlaktır demek mümkün. Mübarek ramazan ayının paylaşmaya, yardımlaşmaya vesile olması dileği ile İslam alemine ve insanlığa hayırlı olmasını temenni ederim.