BUNCA KALABALIĞA RAĞMEN " YALNIZ "KALMAK
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
17.03.2013 - 11:08, Güncelleme:
12.09.2022 - 18:02 2912+ kez okundu.
BUNCA KALABALIĞA RAĞMEN " YALNIZ "KALMAK
Günümüz insanını strese sürükleyen, bunaltan ve huzursuz ederek tedirgin eden problemlerden en önemlisi yalnızlıktır. Yalnızlık çeşitli sosyal hususları beraberinde getirmektedir. Sırça saraylarda yaşasa da insan, kendi özünden benliğinden uzaklaştıkça bir türlü kendine gelemiyor ve kendini bulamıyor dahası asla mutlu olamıyor. İç içe yaşadığımız insanlarla oldukça uzak olduğumuz hiçbir zaman iletişim kurmadığımız için ömrümüzden uçup giden yıllara ne yazık ettik?Aynı atmosferde, aynı havayı teneffüs ettiğimiz canımızın bir parçası aile fertleri arasında sohbet etmeden, fikir teatisinde bulunmadan, dertleşmeden, hatta çoğu zaman konuşmadan, herkes kendi içinde yalnızlığını yaşarken televizyon başında geçirdiğimiz o önemli zamanımızı heba etmekle, kendimizi yalnızlık çukuruna atmakla ne yazık ettik?Akraba, arkadaş ve dostlarımızı çok uzun zamanlar ihmal ederek, zorunlu haller dışında ziyaret etmeyerek, acı veya tatlı günlerinde birlikte olamamakla ne hata ettik?İlim, irfan öğrenmeden, yaratılış gayemiz, kulluk vazifelerimizi erteleyerek, boş ehemmiyetsiz televizyon programlarına kendimizi mahkum etmekle kendimize ve değerlerimize gerekli ehemmiyet ve özeni vermemekle ne yazık ettik.?Kaybettiğimiz birçok şeyin telafisi belki de mümkün olabilir. Harcanan zamanın telafisi ise asla mümkün değildir. Ne de acı kalabalıklar içinde yalnız kalmak. Fiziksel uyarılardan yoksun kalarak yalnızlığa itilen insanlarda bir müddet sonra davranış bozukluğu oluşabilir. Fiziksel yalnızlık ileriki zamanda duygusal yalnızlığa dönüşerek, kişinin topluma uyumunu bozar. Fiziksel olarak toplumdan ve dünyadan soyutlaşmış olarak tek başlarına kalan insanlar döndüklerinde sosyal aktivitelerini gerçekleşemediklerinden, toplumda yalnız başlarına kalmayı tercih ederler. Onların güvenilir dost veya arkadaş edinmeleri düşünülemez. Uzun süre yalnız kalan kişilerde ciddi olarak psikolojik çöküntü, güvensizlik, tedirginlik rastlanmaktadır. Gerek fiziksel gerekse sosyal olarak yalnız kalan, dışlanan kişilerin iç dünyaları giderek canlanır. Gerçek çevreye uyum sağlamaları ve iç dünyalarını yeniden düzenlemeleri oldukça zaman almaktadır. Şayet fiziksel yalnızlık, duygusal yalnızlığa dönüşürse vay halimize. Ciddi sıkıntılar yolda demektir. İnsanlar hiçbir zaman uzun süreli yalnız kalamazlar. Doğarken yalnız geliyor. Ölürken yalnız gidiyorsun. Bunun dışında her insan farklı dönemlerde, farklı arayış ve beklentiler içersine girerler. Yeni doğan bir bebek annesinin ve onun yerini alacak birinin sıcak ilgisiyle gelişir. Bununla birlikte çocukluk dönemine geçiş evresinde bunun yerine diğer insanlarla beraber çeşitli etkinliklere katılma, arkadaş edinme ve çevresinden kabul görme ihtiyacı hasıl olur. Ergenlik ve yetişkinlik döneminde ise arkadaş, dostlarıyla yakın ilişki kurmak ister.Eğer bebeklik döneminde sıcak bir yakınlıktan yoksun kalırsa, yada o sıcak zamandan önce sona ererse bu boşluğu kurduğu düşlerle gidermeye çalışır. Bu düşlerini kimselerle paylaşmadığı taktirde yalnız bir çocuk olarak yaşamaya başlar. Çocuk bu durumda gerçek ve düşleri birbirinden ayırmada zorlandığından yalnızlığı daha da artar.Çocuk dış dünya ile ilişkiye girmeye hazır olmadan annesini yakınlığı üzerinden kesildiği taktirde ciddi sorunlar çıkabilir. Bu durumda çocuk çevresinden soyutlanmış, içine dönük bir durum sergiler, sonrada sevgi verilse bile farklı bir karakter oluşur.Günümüzde ne yazık ki şehrin kalabalık caddeleri, donanımlı modern işletmeleri, üniversiteler, gelişmiş sanayi merkezleriyle, en son teknolojik cihazlarla bile etrafındaki kalabalıklara rağmen insanlar tek başlarına kalmanın eksikliğini ve ızdırabını duymaktadırlar. Ne yazık ki insanlar bu acılarını başka sebeplere bağladıklarından hastalık yanlış teşhis edildiğinden haliyle tedavisi de mümkün olamıyor. Çağımızın insanı şehirleşme, sanayileşme, modernleşme ve hızlı bir teknolojik gelişme süreci yaşamaktadır. Bu süreç onu köyden kentlere, küçük kasabalardan, daha büyük gelişmiş teknoloji merkezlerine doğru göçe zorlanmaktadır. Bu ekonomik ve sosyolojik sebepleri bulunan bir zorlamadır. Böylece şehirler kapasitelerinin çok ötesinde beklenmedik büyümelere maruz kalmaktadırlar. Şehrin keşmekeşliğine giren insanların yaşama tarzı tamamen değişmektedir. Aile giderek küçülmüş, yeni aile yapısı oluşmuştur. Akrabalık ilişkileri zayıflamıştır. Günümüz insanı şehirleşme, sanayileşme, teknoloji bilmem ne derken bu hızlı değişim ve gelişmeler karşısında yalnızlığa, yabancılaşmaya itilmektedir. Diğer yandan değişen toplum yapısı içinde hayata tutunmak için değişikliklere ayak uydurarak, toplumdaki insanlarla ilişki kurma gayreti içinde bocalamaktadır.Çoğu insan kendi iç dünyası ile baş başa kalarak, içinde kurduğu etrafı surlarla çevrili hiç kimsenin girip çıkamayacağı , ufacık bir menfezden yaşamını idame ettireceği nispette, karanlık bir kuyuda hayatını sürdürmeye çalışmaktadır. Tabii buna hayat denilirse. Kaliteli, verimli ve huzurlu bir hayat sürmek için, duygu ve düşünceler paylaşılmalıdır. Mutluluklar, sevinç, keder ve hüzünler paylaşıldıkça hafifler. Ruhen iç huzura ve itminana erer insan. Kendilerini yalnızlığın karanlık kucağına terk eden insanlar en mutlu anlarında bile gerekli hazzı olamazlar. Başlarını kuma gömdüklerinden etraflarındaki güzelliklerden mahrum ve mahzun yaşarlar.Yakın çevresinde bulunan aile efradına ve bilhassa çocuklara nasıl bir miras bıraktığını idrak etse bir saniye bile gömüldüğü çukurda vakit geçiremez. Zamanın büyük bir servet olduğunu asla unutmamalıyız. O güzelim günleri harap etmekle hangi akla hizmet ediyoruz. Başta kendimize bununla beraber çevremize hasılı tüm insanlığa faydalı olmak istiyorsak, ruhumuz bedenimiz ve duygularımızla birlikte yalnızlığın karanlık, ümitsiz pençesinden kurtularak insan olmamızın mükellefiyetiyle toplumda olmamız gereken yerde yerimizi vakit kaybetmeden almalıyız. Aksi taktirde birileri gelerek boş bıraktığımız yere postu serecektir. Bunun vebalini nasıl çekeceğimizi tassa vur etmekten zorluk çekiyorum.
Günümüz insanını strese sürükleyen, bunaltan ve huzursuz ederek tedirgin eden problemlerden en önemlisi yalnızlıktır. Yalnızlık çeşitli sosyal hususları beraberinde getirmektedir. Sırça saraylarda yaşasa da insan, kendi özünden benliğinden uzaklaştıkça bir türlü kendine gelemiyor ve kendini bulamıyor dahası asla mutlu olamıyor. İç içe yaşadığımız insanlarla oldukça uzak olduğumuz hiçbir zaman iletişim kurmadığımız için ömrümüzden uçup giden yıllara ne yazık ettik?Aynı atmosferde, aynı havayı teneffüs ettiğimiz canımızın bir parçası aile fertleri arasında sohbet etmeden, fikir teatisinde bulunmadan, dertleşmeden, hatta çoğu zaman konuşmadan, herkes kendi içinde yalnızlığını yaşarken televizyon başında geçirdiğimiz o önemli zamanımızı heba etmekle, kendimizi yalnızlık çukuruna atmakla ne yazık ettik?Akraba, arkadaş ve dostlarımızı çok uzun zamanlar ihmal ederek, zorunlu haller dışında ziyaret etmeyerek, acı veya tatlı günlerinde birlikte olamamakla ne hata ettik?İlim, irfan öğrenmeden, yaratılış gayemiz, kulluk vazifelerimizi erteleyerek, boş ehemmiyetsiz televizyon programlarına kendimizi mahkum etmekle kendimize ve değerlerimize gerekli ehemmiyet ve özeni vermemekle ne yazık ettik.?Kaybettiğimiz birçok şeyin telafisi belki de mümkün olabilir. Harcanan zamanın telafisi ise asla mümkün değildir. Ne de acı kalabalıklar içinde yalnız kalmak. Fiziksel uyarılardan yoksun kalarak yalnızlığa itilen insanlarda bir müddet sonra davranış bozukluğu oluşabilir. Fiziksel yalnızlık ileriki zamanda duygusal yalnızlığa dönüşerek, kişinin topluma uyumunu bozar. Fiziksel olarak toplumdan ve dünyadan soyutlaşmış olarak tek başlarına kalan insanlar döndüklerinde sosyal aktivitelerini gerçekleşemediklerinden, toplumda yalnız başlarına kalmayı tercih ederler. Onların güvenilir dost veya arkadaş edinmeleri düşünülemez. Uzun süre yalnız kalan kişilerde ciddi olarak psikolojik çöküntü, güvensizlik, tedirginlik rastlanmaktadır. Gerek fiziksel gerekse sosyal olarak yalnız kalan, dışlanan kişilerin iç dünyaları giderek canlanır. Gerçek çevreye uyum sağlamaları ve iç dünyalarını yeniden düzenlemeleri oldukça zaman almaktadır. Şayet fiziksel yalnızlık, duygusal yalnızlığa dönüşürse vay halimize. Ciddi sıkıntılar yolda demektir. İnsanlar hiçbir zaman uzun süreli yalnız kalamazlar. Doğarken yalnız geliyor. Ölürken yalnız gidiyorsun. Bunun dışında her insan farklı dönemlerde, farklı arayış ve beklentiler içersine girerler. Yeni doğan bir bebek annesinin ve onun yerini alacak birinin sıcak ilgisiyle gelişir. Bununla birlikte çocukluk dönemine geçiş evresinde bunun yerine diğer insanlarla beraber çeşitli etkinliklere katılma, arkadaş edinme ve çevresinden kabul görme ihtiyacı hasıl olur. Ergenlik ve yetişkinlik döneminde ise arkadaş, dostlarıyla yakın ilişki kurmak ister.Eğer bebeklik döneminde sıcak bir yakınlıktan yoksun kalırsa, yada o sıcak zamandan önce sona ererse bu boşluğu kurduğu düşlerle gidermeye çalışır. Bu düşlerini kimselerle paylaşmadığı taktirde yalnız bir çocuk olarak yaşamaya başlar. Çocuk bu durumda gerçek ve düşleri birbirinden ayırmada zorlandığından yalnızlığı daha da artar.Çocuk dış dünya ile ilişkiye girmeye hazır olmadan annesini yakınlığı üzerinden kesildiği taktirde ciddi sorunlar çıkabilir. Bu durumda çocuk çevresinden soyutlanmış, içine dönük bir durum sergiler, sonrada sevgi verilse bile farklı bir karakter oluşur.Günümüzde ne yazık ki şehrin kalabalık caddeleri, donanımlı modern işletmeleri, üniversiteler, gelişmiş sanayi merkezleriyle, en son teknolojik cihazlarla bile etrafındaki kalabalıklara rağmen insanlar tek başlarına kalmanın eksikliğini ve ızdırabını duymaktadırlar. Ne yazık ki insanlar bu acılarını başka sebeplere bağladıklarından hastalık yanlış teşhis edildiğinden haliyle tedavisi de mümkün olamıyor. Çağımızın insanı şehirleşme, sanayileşme, modernleşme ve hızlı bir teknolojik gelişme süreci yaşamaktadır. Bu süreç onu köyden kentlere, küçük kasabalardan, daha büyük gelişmiş teknoloji merkezlerine doğru göçe zorlanmaktadır. Bu ekonomik ve sosyolojik sebepleri bulunan bir zorlamadır. Böylece şehirler kapasitelerinin çok ötesinde beklenmedik büyümelere maruz kalmaktadırlar. Şehrin keşmekeşliğine giren insanların yaşama tarzı tamamen değişmektedir. Aile giderek küçülmüş, yeni aile yapısı oluşmuştur. Akrabalık ilişkileri zayıflamıştır. Günümüz insanı şehirleşme, sanayileşme, teknoloji bilmem ne derken bu hızlı değişim ve gelişmeler karşısında yalnızlığa, yabancılaşmaya itilmektedir. Diğer yandan değişen toplum yapısı içinde hayata tutunmak için değişikliklere ayak uydurarak, toplumdaki insanlarla ilişki kurma gayreti içinde bocalamaktadır.Çoğu insan kendi iç dünyası ile baş başa kalarak, içinde kurduğu etrafı surlarla çevrili hiç kimsenin girip çıkamayacağı , ufacık bir menfezden yaşamını idame ettireceği nispette, karanlık bir kuyuda hayatını sürdürmeye çalışmaktadır. Tabii buna hayat denilirse. Kaliteli, verimli ve huzurlu bir hayat sürmek için, duygu ve düşünceler paylaşılmalıdır. Mutluluklar, sevinç, keder ve hüzünler paylaşıldıkça hafifler. Ruhen iç huzura ve itminana erer insan. Kendilerini yalnızlığın karanlık kucağına terk eden insanlar en mutlu anlarında bile gerekli hazzı olamazlar. Başlarını kuma gömdüklerinden etraflarındaki güzelliklerden mahrum ve mahzun yaşarlar.Yakın çevresinde bulunan aile efradına ve bilhassa çocuklara nasıl bir miras bıraktığını idrak etse bir saniye bile gömüldüğü çukurda vakit geçiremez. Zamanın büyük bir servet olduğunu asla unutmamalıyız. O güzelim günleri harap etmekle hangi akla hizmet ediyoruz. Başta kendimize bununla beraber çevremize hasılı tüm insanlığa faydalı olmak istiyorsak, ruhumuz bedenimiz ve duygularımızla birlikte yalnızlığın karanlık, ümitsiz pençesinden kurtularak insan olmamızın mükellefiyetiyle toplumda olmamız gereken yerde yerimizi vakit kaybetmeden almalıyız. Aksi taktirde birileri gelerek boş bıraktığımız yere postu serecektir. Bunun vebalini nasıl çekeceğimizi tassa vur etmekten zorluk çekiyorum.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA) ve diğer ajanslar tarafından eklenen tüm haberler, sitemizin editörlerinin müdahalesi olmadan ajans kanallarından çekilmektedir. Bu haberlerde yer alan hukuki muhataplar haberi geçen ajanslar olup sitemizin hiç bir editörü sorumlu tutulamaz...
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.