Seçimlerin gölgesinde tırmanan Keşmir gerilimi

Dünya (AA) - Anadolu Ajansı | 20.03.2019 - 09:46, Güncelleme: 12.09.2022 - 18:03 2399+ kez okundu.
 

Seçimlerin gölgesinde tırmanan Keşmir gerilimi

Tarihte din temelinde bölünmüş olan Hindistan coğrafyasında, Hinduizm’den sonra ikinci büyük kesimi Müslümanlar oluşturuyor. Bu nedenle Hint milliyetçiliğinin en büyük “öteki”sini Müslümanlar oluşturuyor.
Keşmir sorunu Hindistan ile Pakistan arasında 72 yıldır çözümlenememiş ve tarihte iki ülkeyi tam üç kez sıcak savaşa sürüklemiş bir ihtilaf. Son bir aydır “acaba dördüncü savaş kapıda mı?” endişesiyle dünya yeniden Keşmir bölgesine odaklanmış, gözler bilhassa Hindistan’a çevrilmiş durumda; zira gerginliği tırmandıran taraf Hindistan. Söz konusu ülkenin terörle mücadele hakkı saklıdır. Fakat neden şimdi bu denli sert tepkilerle dikkat çekiyor? Zira Keşmir sorunu iki ülkenin zaten kronik bir meselesi ve bu bölgede irili ufaklı çatışmalar, gerginlikler, saldırılar ve terör olayları sürekli yaşanıyor. Bugün fiili olarak Keşmir’in yüzde 45’i Hindistan, yüzde 35’i Pakistan ve yüzde 20’si ise Çin’in kontrolünde. Keşmir topraklarında söz sahibi olan bu üç ülke de savaş istemiyor. 14 Şubat’ta 50’ye yakın Hint askerinin ölümüne yol açan terör saldırısı elbette göz ardı edilemez. Fakat Pakistan neden hemen hedef tahtası yapıldı ve ardı sıra sert hamleler birbirini kovaladı? Oysa İslamabad yönetimi Hint askerlerine yönelen intihar saldırısını hemen kınamış ve Hindistan’ın suçlamalarını reddetmişti. Hindistan ise “Pakistan teröre destek veriyor ve bizim istikrarlı ilerleyişimize halel getirmeye çalışıyor” ithamlarıyla Pakistan’a var gücüyle yüklenmeye başladı. Pakistan Başbakanı İmran Han’ın diyalog çağrısı da kulak ardı edildi. İslamabad yönetiminin “taviz vermez yapıcı tutumu” takdire şayan. Yeni Delhi yönetiminin ise zamanlama açısından muhteşem olan böyle bir fırsatı çok iyi değerlendirdiği de inkâr edilemez. Pulwama saldırısı Narendra Modi için hassas bir zamanda gerçekleşti. Seçim arifesindeki Hindistan “ulusal güvenliğimizi her türlü şekilde koruruz”, “teröre karşı mücadelemizden taviz vermeyiz”, “gerekirse en sert şekilde karşılık veririz, çünkü biz güçlü bir ülkeyiz” türünden algı oluşturmak ve Pulwama’ya misilleme olarak Balakot’u gerçekleştirmek zorundaydı. Aksi takdirde büyük bir prestij kaybı söz konusu olacaktı ve bu ihtimal elbette göze alınamazdı. Dolayısıyla ulusal güvenlik tehdidine karşı güçlü bir tepki gösterme dürtüsü, 11 Nisan-19 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşmesi planlanan genel seçimler paralelinde okunmalıdır. Hindistan’ın Keşmir üzerinden Pakistan’a yönelen sert tutumunu anlamlandırabilmek için, söz konusu ülkenin bugünkü iç ve dış dinamiklerini, aynı zamanda bölgesel ve küresel denklemi iyi okumak gerekiyor. Hindistan genel seçimlerine bir aydan az bir süre kaldı. 2014 genel seçimlerinde ezici bir başarı sağlamış olan Başbakan Narendra Modi bayrağı kimseye devretmek niyetinde değil. Ancak geçtiğimiz Aralık ayında kaybettiği üç eyalet Modi’nin “yenilmezlik” imajını sarstı. Aynı zamanda bugün kendisine yönelik yolsuzluk iddiaları da baş gösteriyor. Modi’nin ekonomik kalkınma açılımları küresel düzlemde ülkesinin yükselmesine katkı sağlıyor ve büyük ölçüde kendisinden memnun bir kesim meydana getiriyor. Fakat ülkesindeki işsizlik sorunu ve hitap etmediği kesimler dolayısıyla önemli ölçüde tepkilere de maruz kalıyor. Bunların haricinde, ülkede epey revaçta olan “Hindutva” ideolojisi mercek altına alınmalı. Hindistan’da zamanla güçlenmeye başlayan Hindu milliyetçiliği Modi ile birlikte en üst seviyesine çıkmış durumda. “Sangh Parivar” olarak bilinen Ulusal Gönüllü Hareketi (RSS) ailesi bugün ülkenin en güçlü organizasyonu. Dünyada faşizmin yükselişte olduğu bir dönemde Hindistan’da kurulmuş olan RSS, fanatik Hindu milliyetçiliğinin temeli mahiyetinde. Narendra Modi’nin lideri olduğu Hindistan Halk Partisi (BJP) ise Hindutva’ya temel teşkil eden söz konusu organizasyonların siyasi kolu. Modi de hayatı boyunca RSS’ye bağlılığıyla bilinen bir lider. Yani bugün Hindistan’daki Hindutva yükselişi çok köklü bir yapıya sahip. Ayrıca ülkede ve Hint diasporasında, Hindutva inanışını taşıyanlar arasındaki elit ve zengin iş insanlarından oluşan kesimin hatırı sayılır bir ağırlığı söz konusu. Doğal olarak Modi, anılan kesimce desteklendiğinden, kendisinin de bahsi edilen kesimin taleplerine cevap verebilmesi gerek. İşte burada, bugün halkın halen büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Keşmir bölgesi üzerinden, yine Müslüman bir ülke olan Pakistan’ın hedef tahtası yapılması daha anlamlı oluyor. Tarihte din temelinde bölünmüş olan Hindistan coğrafyasında, Hinduizm’den sonra ikinci büyük kesimi Müslümanlar oluşturuyor. Bu nedenle Hindutva’nın en büyük “öteki”sini Müslümanlar teşkil ediyor. Dolayısıyla, din temelindeki ayrışmanın en önemli yankısı olan Pakistan üzerinden siyaset yapmak, Hindistan tarafından bir gelenek haline getirilmiş. Bugün Keşmir üzerinden Pakistan’a savrulan tehditlerin ve sert hamlelerin anlamı, Yeni Delhi yönetiminin çok net bir şekilde, dış dünyaya “ben güçlüyüm”, iç kamuoyuna ise “Hindistan Hindularındır” demesidir. Bugün Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından her konuda desteklenen bir Hindistan söz konusu. Delhi hükümeti ABD’den sağladığı desteği ise çoğunlukla Çin’e borçlu. Küresel denklemdeki mevcut Washington-Pekin rekabeti, Çin karşısında “doğal dengeleyici” gözüyle bakılan Hindistan için ABD desteği demek. Bugün Çin’in “Kuşak-Yol” inisiyatifi çerçevesinde Pakistan’a verdiği desteğe karşılık, ABD yönetiminin Hindistan’a “sahip çıkıyor” oluşu, ABD’nin dengeyi kendi lehinde korumak istemesinden kaynaklanıyor. Burada, Afganistan’da süregelen barış süreci de göz önünde tutulmalı. Taliban faktörü Beyaz Saray’ın Hindistan’ın yanında yer almasına bir etkendir. Zira Pakistan için Taliban karşıt olunması gereken bir varlık değilken, gerek ABD gerekse Yeni Delhi yönetiminin Taliban karşıtı duruşu, onları Afganistan siyasetinde de yan yana getiriyor. Son bir ay içinde Delhi’nin Keşmir üzerinden gerçekleştirdiği Pakistan hamlelerine ABD’nin verdiği destek, hem İslamabad’ı Afganistan siyasetinde ve Çin denkleminde zayıf kılmak hem de Pakistan’ı ve Keşmir topraklarını kapsayan Pekin girişimlerine ket vurmak ereğiyle anlam kazanıyor. Hindistan için küresel denklemde ekonomi ne ise bölgesel denklemde de güvenlik odur. Yani ekonomik amaçlarını vücuda getirebilmenin yolu bölgesel güvenliğinden geçiyor ve Yeni Delhi bunun fazlasıyla bilincinde. Dolayısıyla şu aşamada Pakistan’la bir sıcak savaşı göze almaz. Bu konuda Çin de Hindistan’la ortak bir paydada yer alıyor. Zaten bu nedenle şu an Keşmir konusunda iki ülkeyi dengede tutmaya çalışan bir Pekin yönetimi söz konusu. Bu minvalde, Çin’in “savaşın patlak vermesi durumunda Pakistan’a destek çıkmayacağız, iki ülke için de taraf tutmayacağız, Yeni Delhi’nin düşmanı değiliz, arabulucu rolünü oynayacağız” şeklindeki açıklamaları da önemli. Ayrıca Hindistan’ın gerilimi olabildiğince tırmandırmasına rağmen sıcak savaşın yaşanmayacağına dair iki önemli neden daha söz konusu: İki ülkenin sahip olduğu “demokratik normlar” ve “nükleer güç. Yukarıda da ifade edildiği üzere, seçim arifesinde olan Hindistan şu an için iç meselelerine odaklanmış durumda. Zaten son bir aydır tırmanmakta olan Keşmir gerilimi de seçimlerden sonra kendiliğinden Şubat öncesi statükoya dönecektir. Bugün fiili olarak Keşmir’in yüzde 45’i Hindistan, yüzde 35’i Pakistan ve yüzde 20’si ise Çin’in kontrolünde. Keşmir topraklarında söz sahibi olan bu üç ülke de savaş istemiyor. İslamabad yönetimi ılımlı ve yapıcı tavrıyla bunu açıkça ifade ediyor. Keza Çin de kendisine bir arabulucu rolü biçti. Gerilimi mümkün mertebe tırmandıran Hindistan’ın da amacı savaş çıkarmak değil. Delhi yönetimi seçim hesapları yapıyor. Pakistan’ın rehin aldığı Hint pilotunu iyi niyet göstergesi olarak Hindistan’a teslim etmesinin ardından pilotun ülkesinde bir kahraman olarak sunulması ve pilotun bıyık şeklini taklit etmenin Hint halkında yaygınlaşması da bu tezi oldukça destekler nitelikte. Keşmir sorununun taraflarının tarihte üç kez bu bölge için savaşa girdiğini, bugün halen Hindistan ve Pakistan arasında Keşmir’in çözüme kavuşturulamamış bir sorun olduğunu en başta ifade etmiştik. Yani savaş bir çözüm getirecek olsaydı, Keşmir meselesi çoktan çözüme ulaşırdı. Sorunun tek çaresi “uzlaşmak”. Sorunu çözecek olan da meselenin tarafları. Hindistan da Pakistan da sağduyulu davranmak zorunda. Bugün ne Hindistan de facto Keşmir topraklarından vazgeçer ne de Pakistan. Delhi’nin (Birleşmiş Milletler kararı olan) halkoyuna başvurma yöntemine hiçbir zaman sıcak bakmayışının temelinde de kontrolü altındaki toprakları kaybetme ihtimali yer alıyor. İki ülkenin, tıpkı Pakistan Başbakanı İmran Han’ın talep ettiği gibi, diyalogla çözüm arayışı için masaya oturması gerekiyor. Her şeyden önce, iki ülke de suçlayıcı tutumdan kaçınmak zorunda. Bilhassa Hindistan Pakistan politikasını tümüyle gözden geçirmeli. Yeni Delhi yıllar boyunca ısrarla izlemekte olduğu Pakistan’a yönelik “günah keçisi” siyasetinden vazgeçmek zorunda. Delhi’nin İslamabad tavrını değiştirmesi, zamanla kendisinin amaç ve hedeflerine de hizmet edecektir. Zira yanı başında sürekli anlaşmazlık yaşadığı bir komşusunun olması, diğer bir deyişle bölgesinde düşman bir komşuya sahip olması, onun “bölgesel lider” algısını pratikte zedeleyecektir. Dolayısıyla Pakistan’la iyileşen ilişkiler, Hindistan’ın bölgedeki manevra kabiliyetini artıracaktır. Diğer yönden, çeşitliliğin simgesi olan ülkede İslamabad’la ilişkilerin iyi olması, Hindistan Müslümanları nezdinde de olumlu yankı bulacaktır. Bünyesinde hatırı sayılır bir Müslüman nüfus barındıran Hindistan’ın, “farklılık ve bütünlük dikotomisi” bağlamında iç dinamiklerini gözeterek bir yaklaşım geliştirmesi her zaman kendi yararına olacaktır. Bilhassa 1990’lı yıllardan itibaren Hint siyasetinde hızla yükselişe geçen Hindutva anlayışı, “dünyanın en büyük demokrasisi” olarak nitelenen ülkedeki demokratik ve laik anlayışı törpüleyecek cinsten bir anlayış. “Çeşitlilik içinde birlik” mottosuna sahip Hindistan’da Hindu milliyetçiliğinin bu denli körükleniyor oluşu, tehlike çanlarının çoktan çalmasını gerektirir. [Karadeniz Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doktora çalışmalarını sürdüren Duygu Çağla Bayram aynı zamanda Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi'nde (GASAM) Hindistan uzmanı olarak çalışmaktadır]
Tarihte din temelinde bölünmüş olan Hindistan coğrafyasında, Hinduizm’den sonra ikinci büyük kesimi Müslümanlar oluşturuyor. Bu nedenle Hint milliyetçiliğinin en büyük “öteki”sini Müslümanlar oluşturuyor.

Keşmir sorunu Hindistan ile Pakistan arasında 72 yıldır çözümlenememiş ve tarihte iki ülkeyi tam üç kez sıcak savaşa sürüklemiş bir ihtilaf. Son bir aydır “acaba dördüncü savaş kapıda mı?” endişesiyle dünya yeniden Keşmir bölgesine odaklanmış, gözler bilhassa Hindistan’a çevrilmiş durumda; zira gerginliği tırmandıran taraf Hindistan. Söz konusu ülkenin terörle mücadele hakkı saklıdır. Fakat neden şimdi bu denli sert tepkilerle dikkat çekiyor? Zira Keşmir sorunu iki ülkenin zaten kronik bir meselesi ve bu bölgede irili ufaklı çatışmalar, gerginlikler, saldırılar ve terör olayları sürekli yaşanıyor.

Bugün fiili olarak Keşmir’in yüzde 45’i Hindistan, yüzde 35’i Pakistan ve yüzde 20’si ise Çin’in kontrolünde. Keşmir topraklarında söz sahibi olan bu üç ülke de savaş istemiyor.

14 Şubat’ta 50’ye yakın Hint askerinin ölümüne yol açan terör saldırısı elbette göz ardı edilemez. Fakat Pakistan neden hemen hedef tahtası yapıldı ve ardı sıra sert hamleler birbirini kovaladı? Oysa İslamabad yönetimi Hint askerlerine yönelen intihar saldırısını hemen kınamış ve Hindistan’ın suçlamalarını reddetmişti. Hindistan ise “Pakistan teröre destek veriyor ve bizim istikrarlı ilerleyişimize halel getirmeye çalışıyor” ithamlarıyla Pakistan’a var gücüyle yüklenmeye başladı. Pakistan Başbakanı İmran Han’ın diyalog çağrısı da kulak ardı edildi.

İslamabad yönetiminin “taviz vermez yapıcı tutumu” takdire şayan. Yeni Delhi yönetiminin ise zamanlama açısından muhteşem olan böyle bir fırsatı çok iyi değerlendirdiği de inkâr edilemez. Pulwama saldırısı Narendra Modi için hassas bir zamanda gerçekleşti. Seçim arifesindeki Hindistan “ulusal güvenliğimizi her türlü şekilde koruruz”, “teröre karşı mücadelemizden taviz vermeyiz”, “gerekirse en sert şekilde karşılık veririz, çünkü biz güçlü bir ülkeyiz” türünden algı oluşturmak ve Pulwama’ya misilleme olarak Balakot’u gerçekleştirmek zorundaydı. Aksi takdirde büyük bir prestij kaybı söz konusu olacaktı ve bu ihtimal elbette göze alınamazdı. Dolayısıyla ulusal güvenlik tehdidine karşı güçlü bir tepki gösterme dürtüsü, 11 Nisan-19 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşmesi planlanan genel seçimler paralelinde okunmalıdır.

Hindistan’ın Keşmir üzerinden Pakistan’a yönelen sert tutumunu anlamlandırabilmek için, söz konusu ülkenin bugünkü iç ve dış dinamiklerini, aynı zamanda bölgesel ve küresel denklemi iyi okumak gerekiyor. Hindistan genel seçimlerine bir aydan az bir süre kaldı. 2014 genel seçimlerinde ezici bir başarı sağlamış olan Başbakan Narendra Modi bayrağı kimseye devretmek niyetinde değil. Ancak geçtiğimiz Aralık ayında kaybettiği üç eyalet Modi’nin “yenilmezlik” imajını sarstı. Aynı zamanda bugün kendisine yönelik yolsuzluk iddiaları da baş gösteriyor. Modi’nin ekonomik kalkınma açılımları küresel düzlemde ülkesinin yükselmesine katkı sağlıyor ve büyük ölçüde kendisinden memnun bir kesim meydana getiriyor. Fakat ülkesindeki işsizlik sorunu ve hitap etmediği kesimler dolayısıyla önemli ölçüde tepkilere de maruz kalıyor.

Bunların haricinde, ülkede epey revaçta olan “Hindutva” ideolojisi mercek altına alınmalı. Hindistan’da zamanla güçlenmeye başlayan Hindu milliyetçiliği Modi ile birlikte en üst seviyesine çıkmış durumda. “Sangh Parivar” olarak bilinen Ulusal Gönüllü Hareketi (RSS) ailesi bugün ülkenin en güçlü organizasyonu. Dünyada faşizmin yükselişte olduğu bir dönemde Hindistan’da kurulmuş olan RSS, fanatik Hindu milliyetçiliğinin temeli mahiyetinde. Narendra Modi’nin lideri olduğu Hindistan Halk Partisi (BJP) ise Hindutva’ya temel teşkil eden söz konusu organizasyonların siyasi kolu. Modi de hayatı boyunca RSS’ye bağlılığıyla bilinen bir lider. Yani bugün Hindistan’daki Hindutva yükselişi çok köklü bir yapıya sahip. Ayrıca ülkede ve Hint diasporasında, Hindutva inanışını taşıyanlar arasındaki elit ve zengin iş insanlarından oluşan kesimin hatırı sayılır bir ağırlığı söz konusu. Doğal olarak Modi, anılan kesimce desteklendiğinden, kendisinin de bahsi edilen kesimin taleplerine cevap verebilmesi gerek.

İşte burada, bugün halkın halen büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Keşmir bölgesi üzerinden, yine Müslüman bir ülke olan Pakistan’ın hedef tahtası yapılması daha anlamlı oluyor. Tarihte din temelinde bölünmüş olan Hindistan coğrafyasında, Hinduizm’den sonra ikinci büyük kesimi Müslümanlar oluşturuyor. Bu nedenle Hindutva’nın en büyük “öteki”sini Müslümanlar teşkil ediyor. Dolayısıyla, din temelindeki ayrışmanın en önemli yankısı olan Pakistan üzerinden siyaset yapmak, Hindistan tarafından bir gelenek haline getirilmiş. Bugün Keşmir üzerinden Pakistan’a savrulan tehditlerin ve sert hamlelerin anlamı, Yeni Delhi yönetiminin çok net bir şekilde, dış dünyaya “ben güçlüyüm”, iç kamuoyuna ise “Hindistan Hindularındır” demesidir.

Bugün Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından her konuda desteklenen bir Hindistan söz konusu. Delhi hükümeti ABD’den sağladığı desteği ise çoğunlukla Çin’e borçlu. Küresel denklemdeki mevcut Washington-Pekin rekabeti, Çin karşısında “doğal dengeleyici” gözüyle bakılan Hindistan için ABD desteği demek. Bugün Çin’in “Kuşak-Yol” inisiyatifi çerçevesinde Pakistan’a verdiği desteğe karşılık, ABD yönetiminin Hindistan’a “sahip çıkıyor” oluşu, ABD’nin dengeyi kendi lehinde korumak istemesinden kaynaklanıyor.

Burada, Afganistan’da süregelen barış süreci de göz önünde tutulmalı. Taliban faktörü Beyaz Saray’ın Hindistan’ın yanında yer almasına bir etkendir. Zira Pakistan için Taliban karşıt olunması gereken bir varlık değilken, gerek ABD gerekse Yeni Delhi yönetiminin Taliban karşıtı duruşu, onları Afganistan siyasetinde de yan yana getiriyor. Son bir ay içinde Delhi’nin Keşmir üzerinden gerçekleştirdiği Pakistan hamlelerine ABD’nin verdiği destek, hem İslamabad’ı Afganistan siyasetinde ve Çin denkleminde zayıf kılmak hem de Pakistan’ı ve Keşmir topraklarını kapsayan Pekin girişimlerine ket vurmak ereğiyle anlam kazanıyor.

Hindistan için küresel denklemde ekonomi ne ise bölgesel denklemde de güvenlik odur. Yani ekonomik amaçlarını vücuda getirebilmenin yolu bölgesel güvenliğinden geçiyor ve Yeni Delhi bunun fazlasıyla bilincinde. Dolayısıyla şu aşamada Pakistan’la bir sıcak savaşı göze almaz. Bu konuda Çin de Hindistan’la ortak bir paydada yer alıyor. Zaten bu nedenle şu an Keşmir konusunda iki ülkeyi dengede tutmaya çalışan bir Pekin yönetimi söz konusu. Bu minvalde, Çin’in “savaşın patlak vermesi durumunda Pakistan’a destek çıkmayacağız, iki ülke için de taraf tutmayacağız, Yeni Delhi’nin düşmanı değiliz, arabulucu rolünü oynayacağız” şeklindeki açıklamaları da önemli. Ayrıca Hindistan’ın gerilimi olabildiğince tırmandırmasına rağmen sıcak savaşın yaşanmayacağına dair iki önemli neden daha söz konusu: İki ülkenin sahip olduğu “demokratik normlar” ve “nükleer güç. Yukarıda da ifade edildiği üzere, seçim arifesinde olan Hindistan şu an için iç meselelerine odaklanmış durumda. Zaten son bir aydır tırmanmakta olan Keşmir gerilimi de seçimlerden sonra kendiliğinden Şubat öncesi statükoya dönecektir.

Bugün fiili olarak Keşmir’in yüzde 45’i Hindistan, yüzde 35’i Pakistan ve yüzde 20’si ise Çin’in kontrolünde. Keşmir topraklarında söz sahibi olan bu üç ülke de savaş istemiyor. İslamabad yönetimi ılımlı ve yapıcı tavrıyla bunu açıkça ifade ediyor. Keza Çin de kendisine bir arabulucu rolü biçti. Gerilimi mümkün mertebe tırmandıran Hindistan’ın da amacı savaş çıkarmak değil. Delhi yönetimi seçim hesapları yapıyor. Pakistan’ın rehin aldığı Hint pilotunu iyi niyet göstergesi olarak Hindistan’a teslim etmesinin ardından pilotun ülkesinde bir kahraman olarak sunulması ve pilotun bıyık şeklini taklit etmenin Hint halkında yaygınlaşması da bu tezi oldukça destekler nitelikte.

Keşmir sorununun taraflarının tarihte üç kez bu bölge için savaşa girdiğini, bugün halen Hindistan ve Pakistan arasında Keşmir’in çözüme kavuşturulamamış bir sorun olduğunu en başta ifade etmiştik. Yani savaş bir çözüm getirecek olsaydı, Keşmir meselesi çoktan çözüme ulaşırdı. Sorunun tek çaresi “uzlaşmak”. Sorunu çözecek olan da meselenin tarafları. Hindistan da Pakistan da sağduyulu davranmak zorunda. Bugün ne Hindistan de facto Keşmir topraklarından vazgeçer ne de Pakistan. Delhi’nin (Birleşmiş Milletler kararı olan) halkoyuna başvurma yöntemine hiçbir zaman sıcak bakmayışının temelinde de kontrolü altındaki toprakları kaybetme ihtimali yer alıyor. İki ülkenin, tıpkı Pakistan Başbakanı İmran Han’ın talep ettiği gibi, diyalogla çözüm arayışı için masaya oturması gerekiyor. Her şeyden önce, iki ülke de suçlayıcı tutumdan kaçınmak zorunda. Bilhassa Hindistan Pakistan politikasını tümüyle gözden geçirmeli.

Yeni Delhi yıllar boyunca ısrarla izlemekte olduğu Pakistan’a yönelik “günah keçisi” siyasetinden vazgeçmek zorunda. Delhi’nin İslamabad tavrını değiştirmesi, zamanla kendisinin amaç ve hedeflerine de hizmet edecektir. Zira yanı başında sürekli anlaşmazlık yaşadığı bir komşusunun olması, diğer bir deyişle bölgesinde düşman bir komşuya sahip olması, onun “bölgesel lider” algısını pratikte zedeleyecektir. Dolayısıyla Pakistan’la iyileşen ilişkiler, Hindistan’ın bölgedeki manevra kabiliyetini artıracaktır. Diğer yönden, çeşitliliğin simgesi olan ülkede İslamabad’la ilişkilerin iyi olması, Hindistan Müslümanları nezdinde de olumlu yankı bulacaktır. Bünyesinde hatırı sayılır bir Müslüman nüfus barındıran Hindistan’ın, “farklılık ve bütünlük dikotomisi” bağlamında iç dinamiklerini gözeterek bir yaklaşım geliştirmesi her zaman kendi yararına olacaktır.

Bilhassa 1990’lı yıllardan itibaren Hint siyasetinde hızla yükselişe geçen Hindutva anlayışı, “dünyanın en büyük demokrasisi” olarak nitelenen ülkedeki demokratik ve laik anlayışı törpüleyecek cinsten bir anlayış. “Çeşitlilik içinde birlik” mottosuna sahip Hindistan’da Hindu milliyetçiliğinin bu denli körükleniyor oluşu, tehlike çanlarının çoktan çalmasını gerektirir.

[Karadeniz Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doktora çalışmalarını sürdüren Duygu Çağla Bayram aynı zamanda Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi'nde (GASAM) Hindistan uzmanı olarak çalışmaktadır]

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Adana arap escort Çukurova arap escort Seyhan arap escort Ankara arap escort Mamak arap escort Etimesgut arap escort Polatlı arap escort Pursaklar arap escort Haymana arap escort Çankaya arap escort Keçiören arap escort Sincan arap escort Antalya arap escort Kumluca arap escort Konyaaltı arap escort Manavgat arap escort Muratpaşa arap escort Kaş arap escort Alanya arap escort Kemer arap escort Bursa arap escort Eskişehir arap escort Gaziantep arap escort Şahinbey arap escort Nizip arap escort Şehitkamil arap escort İstanbul arap escort Merter arap escort Nişantaşı arap escort Şerifali arap escort Maltepe arap escort Sancaktepe arap escort Eyüpsultan arap escort Şişli arap escort Kayaşehir arap escort Büyükçekmece arap escort Beşiktaş arap escort Mecidiyeköy arap escort Zeytinburnu arap escort Sarıyer arap escort Bayrampaşa arap escort Fulya arap escort Beyoğlu arap escort Başakşehir arap escort Tuzla arap escort Beylikdüzü arap escort Pendik arap escort Bağcılar arap escort Ümraniye arap escort Üsküdar arap escort Esenyurt arap escort Küçükçekmece arap escort Esenler arap escort Güngören arap escort Kurtköy arap escort Bahçelievler arap escort Sultanbeyli arap escort Ataşehir arap escort Kağıthane arap escort Fatih arap escort Çekmeköy arap escort Çatalca arap escort Bakırköy arap escort Kadıköy arap escort Avcılar arap escort Beykoz arap escort Kartal arap escort İzmir arap escort Balçova arap escort Konak arap escort Bayraklı arap escort Buca arap escort Çiğli arap escort Gaziemir arap escort Bergama arap escort Karşıyaka arap escort Urla arap escort Bornova arap escort Çeşme arap escort Kayseri arap escort Kocaeli arap escort Gebze arap escort İzmit arap escort Malatya arap escort Manisa arap escort Mersin arap escort Yenişehir arap escort Mezitli arap escort Erdemli arap escort Silifke arap escort Akdeniz arap escort Anamur arap escort Muğla arap escort Bodrum arap escort Milas arap escort Dalaman arap escort Marmaris arap escort Fethiye arap escort Datça arap escort Samsun arap escort Atakum arap escort İlkadım arap escort Adıyaman arap escort Afyonkarahisar arap escort Ağrı arap escort Aksaray arap escort Amasya arap escort Ardahan arap escort Artvin arap escort Aydın arap escort Balıkesir arap escort Bartın arap escort Batman arap escort Bayburt arap escort Bilecik arap escort Bingöl arap escort Bitlis arap escort Bolu arap escort Burdur arap escort Çanakkale arap escort Çankırı arap escort Çorum arap escort Denizli arap escort Diyarbakır arap escort Düzce arap escort Edirne arap escort Elazığ arap escort Erzincan arap escort Erzurum arap escort Giresun arap escort Gümüşhane arap escort Hakkari arap escort Hatay arap escort Iğdır arap escort Isparta arap escort Kahramanmaraş arap escort Karabük arap escort Karaman arap escort Kars arap escort Kastamonu arap escort Kırıkkale arap escort Kırklareli arap escort Kırşehir arap escort Kilis arap escort Konya arap escort Kütahya arap escort Mardin arap escort Muş arap escort Nevşehir arap escort Niğde arap escort Ordu arap escort Osmaniye arap escort Rize arap escort Sakarya arap escort Siirt arap escort Sinop arap escort Sivas arap escort Şanlıurfa arap escort Şırnak arap escort Tekirdağ arap escort Tokat arap escort Trabzon arap escort Tunceli arap escort Uşak arap escort Van arap escort Yalova arap escort Yozgat arap escort Zonguldak arap escort
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.