Siyasi oyuncağa çevrilen işçinin hali

Bir iş sahibi olup ailesini kimselere muhtaç etmeden geçimini sağlamak her aile reisinin amacıdır. Bunun içinde ekmeğini kazanma yollarını ve kapılarını zorlayıp durur. Ancak herkesin bildiği gibi Şanlıurfa'da ekmeği kazanmak için yetenek, bilgi, çalışkanlık ve dürüstlük gibi meziyetler bir işi alabilmek için yetmiyor. Her koldan bir tanıdık, bir ahbap bir akraba gereklidir. Kişinin Emeğini ortaya koyup,çalışıp üretmesi de yetmiyor. Sahip olduğu işte yasal haklardan faydalanmak bu hakları sağlayacak işverenin insafına mecbur kalmak da iş hayatının bir başka yönü. Hepsinden önemlisi var olan emek gücünü ve potansiyeli istenildiği şekilde kullanmak da ayrı bir konu. Burada karşımıza çıkan en önemli erk ise siyaset. Bunu anlamak için son birkaç gündür ilginç durumların yaşandığı Topçu Meydanı'na bakmak yeterlidir. Her gelen, gücü elinde tutan emeği kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için bir an bile şüphe etmiyor. Kişinin emeği, hakları, hukuku önemli değil onun için tek önemli olan siyasi çıkar ve rantı olarak gün yüzüne çıkıyor. Bu manzaraya bakıldığında Topçu Meydanı'nda Belediye Başkan adayının yine Fakıbaba olması için Belediye'de görevli birim müdürleri işçilerini oyuncağı haline getirdi denilebilir. 'Ya meydana ya da evine' diyerek işçileri meydana sürerek elindeki yetkileri kötü niyetle kullanmak dedikleri budur işte. İnsanları emeği ve ekmeği ile tehdit edip kendi siyasi çıkarlarını elde etme mücadelesi bir insanlık suçu olduğunu düşünüyorum. İnsanın en büyük silahı olan emeği ve ekmeği ile tehdit ederek kentin geleceğini bile etkileyebileceği açık bir şekilde görülüyor. Bu sadece yerel seçimlerde adayın belirlenmesinde etkili olduğunu düşünmeyin. Merkezi yönetimde ekmekle insanları tehdit ediyor. Siyasi iktidara yakın durup bir şekilde ricacılar yolu ile iş sahibi olmak emeğin siyasallaştığının bir başka göstergesi.Evet belediye başkan adayının tekrar Fakıbaba veya başka bir kişinin olması için taşeron işçilerini kullanmak da bu bahsettiklerimi özetliyor. Yasal hakları uygulanmayan, fazla mesaisi ödenmeyen, mesai saatine riayet edilmeyen ve iş güvencesinin bir müdürün iki dudağı arasında olan bu işçiler siyasi çevrelerin oyuncağı oldu. Siyasi güce kızan işçisine 'ya benim için yürürsün ya da ekmeğini elinden alırım' diyor. İşte bu kitlesel şantaj, artık çalışma hukukunu yöneticilerin vicdanını harekete geçirmeli. İşçinin bir siyasi araç haline getirilip, çıkar ve rantını sürdürme çabası ne işçi aile reisinin şerefini ne yeteneğini ne de dürüstlüğünü göz önüne alıyor. Planlar tamamen kendi çıkarları üzerine işliyor. Peki işçiler kendi hakları için yürüdüğünde ne oluyor? O zaman isyancı, bozguncu veya düzeni bozan olarak lanse ediliyor. Kendi hakları için yürümelerine meydana toplanmalarına yan gözle bakılan işçiler, başkasının siyasi amacı için meydana sürüldüğünde hem aşağılanmıştır hem de bir birey olarak yok sayılmıştır. Buna karşılık sistemin her türlü haksızlığına karşı ona alkış tutup tezahürat ettiğinde ise kahramandır. Peki ne yapsın bu işçi. Ya ekmeğini alırım ya da benim çıkarıma hizmet edersin diyene ne desin. Kim bu durumda ekmeğini bırakıp da mevcut güce karşı durabilir? Buyurun bunun cevabını da siz verin. Burada iş güvencesi olmayan, artık sayıları milyonlarla ifade edilen Taşeron işçilerine oyuncak muamelesi yapılmaktan vaz geçilmeli. Aksi halde son günlerde görüldüğü gibi bir kentin yanlış yöne sapmasında ve kişisel çıkarlar doğrultusunda kullanılan bireyler olur. Bu yüzden bu işçiler için yasal mevzuatın uygulanması çalışma hukuklarında düzenlemeler yapılmalıdır. Yok her kafası bozulan onları işten atma tehdidi ile meydanlara sürer… Buyur sayın devlet karar senin. Yarattığın kitlenin ya haklarını savunacaksın ya da birileri gelir bu kitleyi kendi çıkarı doğrultusunda kullanır karar senin.