MUHARREM VE AŞURA

Resulüllah (s.av)'ın Mekke'den Medine'ye hicretini başlangıç kabul ederek kameri ayları takvim olarak  esas alan Halife Hz.Ömer b. Hattab (r.a)'dır. Ömer b. Hattab (r.a), Hz. Ali (r.a)'nin önerisi üzerine miladi 622'ye denk gelen hicret hadisesini İslâmi tarihin başlangıcı olarak kabul etmiştir.Pek çok önemli olayın meydana geldiği Muharrem ayı, İslam Ümmeti'nin takvim başlangıcı olarak "hicri yılbaşı" sayılmaktadır Hak yolun davetinde Sirac-i Münir (aydınlatıcı lamba)olan Hz. Muhammed(sav) Efendimiz Mekke'de on üç yıl insanları Hakk'a ve Hakikate davet etti. Bu davete kulaklarını tıkayarak, gözlerini yumarak, kalplerini perdeleyerek kabul etmemekte direnen müşrikler, Hak yolun yolcularına akla ziyan acılar çektirmeleri üzerine Hz. Peygamber SAV Müslümanların Mekke'den Medine'ye hicret etmelerini emretti. Kendisinin de sonradan dava arkadaşı Hz. Ebubekir ile birlikte Medine'ye hicreti İslâm tarihinde bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Kaçış değil bilakis muzaffer olarak günün birinde dönmek niyetiyle yapılan bu mukaddes hicret yolculuğu daha sonra Hz. Ömer döneminde Müslümanların takvim başlangıcı kabul edilmesiyle 1 Muharrem hicri yılbaşı, kurulan yeni İslam Medeniyeti'nin sönmeyecek ve eskimeyecek değerleri arasında yerini almıştır.Hicri ayların ilki olan Muharrem ayının onuncu günü "Âşura günü" olarak ayrı bir değer ifade etmektedir. Bazı rivayetlere göre ilk insan ve peygamber Hz. Âdem, cennetten yeryüzüne bu günde mühim bir hikmet için indirilmiştir. İsra Suresi'ne göre insanlığın Tufan'dan kurtuluşa sebep olan Hz. Nuh'un buharlı gemisi Cûdi dağına bu günde oturmuştur. Tur-u Sina'da kelam-ı İlahiye mazhar olan Hz. Mûsâ, kavmi ile beraber Firavun ve askerlerinin zulmünden bugünde necat bulup kurtulmuştur.Yeni bir dinin ve şeriatin sahibi olan Hz. Muhammed SAV, Ramazan orucu farz oluncaya kadar bu günde oruç tutmuş ve bunu Ehl-i İslam'a tavsiye ederken bu konuda şöyle buyurmuştur; "Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan âşura orucudur." Bu orucun, Muharrem ayının dokuz-on veya on-onbirinci günlerinde tutulmasını Ehl-i Kitab'a muhalefet açısından önemle tavsiye etmiştir.Tarihte bazı büyük hadiselerin yaşandığı, bu ayda unutulmaz yürek burkan acılar da yaşanmıştır. İnsanlığın iftihar tablosu, canlı Kur'an Rasulullah  SAV'in "Cennet gençlerinin efendileri" olarak tanımladığı torunlarından Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehit edilmesi Muharrem ayının onuncu gününe rastlamaktadır.Her müslümanı üzen ama Müslümanlar arasında asla husûmet ve nifak sebebi yapılmaması gereken Kerbela hadisesi, tarih boyunca Hak ve Batıl mücadelesinde tarafları iyi tanımanın gereğine işaretle beraber Kurani ve Muhammedi SAV bir müsbet mücadelenin geçerliliğine ayrıca güçlü bir vurgu yapmaktadır.Başta Rahmeten lil Âlemin Hz. Muhammed SAV ve İlmin kapısı, Allah'ın Arslan'ı olan Hz.Ali'yi ve Hz. Hüseyin'in aziz ruhunu incitmeye sebep tüm söylem ve eylemlerden İslam Ümmetinin şiddetle kaçınarak ittihad ve birliğe sebep olan en büyük ve geçerli vahdet rabıtaları üzerinde vifak ve ittifak yapmaları gerekmektedir.Hz. Muhammed SAV'in veciz ifadesiyle "yıldızlar gibidir" dediği ashabını ve Ehl-i Beyti'ni her Müslüman severek onları rahmetle yâd etmelidir. Kur'an-ı Kerim'in Haşir Suresi 10.ayetinde bize öğretilen ve tavsiye edilen şu muhabbet duasını her dem yapmalıyız: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde müminlere karşı kin bırakma. Rabbimiz! Sen çok şefkatli, çok merhametlisin." Mana-i İsmi'den Mana-i Harfi'ye yani şekilden manaya, cesetten ruha nazarları çeviren Hz. Rasulullah Efendimiz SAV şöyle buyurmaktadır: "Sizi nimetleriyle donattığı için Allah'ı seviniz. Beni Allah'ı sevdiğiniz için seviniz. Ehl-i beytimi de beni sevdiğiniz için seviniz."Tarihten ders ve ibret alarak benzer olayların bir daha tekrarlanmaması için Müslümanları birbirlerini kardeş kılan birlik bağlarının güçlenmesine bu asırda "mufritane irtibat"(güçlü birlik ve beraberlik)düzeyinde ihtiyaç olduğunu aklı başında herkesin bilmesi ve anlaması gerekmektedir.Yazımızı Hz. Peygamber Efendimiz SAV'in bu fani âlemden ayrılma sinyalini haber veren Veda Hutbe'sinin birkaç hakikat cümlesiyle bitirmek isteriz;"Ey İnsanlar! Kanınız, canınız, yaşama hakkınız, malınız, namusunuz, haysiyet ve şerefiniz, Rabbinizle buluşacağınız güne kadar saygıya ve korunmaya layıktır, dokunulmazdır. Ey İnsanlar! Sözlerimi iyi dinleyin ve iyi belleyin, Müslüman Müslümanın kardeşidir. Din kardeşinize ait herhangi bir hakka tecavüz helal değildir. Kimse haksızlık etmesin, hile yapmasın."