HAYATIN ANLAMINI YAŞAMAK

 Küresel kaosların, evrensel sendromların, spektrumu geniş bunalımların girdabında olan insanoğlu, hayatı anlamlandırabildiği taktirde tüm bu olumsuzluklardan kurtulabilecek bir noktaya ulaşır. Var oluş sebebini anlayan insanlar hayata "oyun ve eğlence" gözüyle bakmaz ve onu "heba edilecek bir sermaye" olarak ta görülmezler. İnsanoğlu, "Ben niçin varım? Yaratılış sebebim nedir?"tarzındaki tılsımlı sorulara ikna edici ve akli cevaplar buldukça ütopyalar da kalan cennet arayışları yerini gerçek mutluluklara terk eder. Tüm zamanların geçerli vahiy zirvesi olan Kur'an'ın Kiyame Suresi 36.Ayeti'nde Yüce Allah, "İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!", Mü'minun Suresi 115.Ayet'te ise "Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?"buyurarak düşünme melekelerini harekete geçirip akli nüansları tefekküre sevk eder. İnsanların cinlerle beraber ortak yaratılış nedenini Âlemlerin Rabbi Yüce Allah, Zariyat Suresi 56.Ayet'te "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." buyurarak var oluşun en anlamlı kodlarını aydınlatmaktadır. Kulluk şuuruyla yaşanılan hayatlar anlam taşıyan derin izlere dönüşmektedir. Ahiretin tarlasında münbit ve bereketli meyveler vermeye namzed olan bu fani hayatı, bitimlik günahların zehirli oklarıyla heder edilecek zevk ve şehvet aleti olarak israf etmemek gerekir. "Elest Bezmi" diye tabir edilen ruhlar âleminin büyük meclisinde rabbimize "Bela"(evet)diyerek verdiğimiz sözle büyük ve emsalsiz bir antlaşmanın imzalanması gerçekleşmiştir. "Bela" diyerek bu söze sadakat gösterenler var oluşlarını anlamlandırabilmişlerdir. Bu anlaşmaya sadık kalamayanlara yüzlerin karardığı o günde Allah bakmayacak ve onları muhatap kabul etmeyerek asla konuşmayacak. Ali İmran Suresi 77.Ayet bu gerçeği açıkça dile getirmektedir. Yaratılışın ulvi hedefini "kulluk şuuru" ile kavrayan güzide insanlar, ilahi bir himaye ile koruma altına alınmış olurlar. İnsan ve şeytanlardan oluşan azgın güçlerin baskılarına karşı koruyucu manevi bir "jammer" özelliğiyle, inanan zümrenin rahmani güvenceye kavuşacağı aşikardır. Melik peygamberlik ile kul peygamberlik arasında muhayyer(serbest) bırakılıp tercih yapması istenen Hz.Muhammed(s.a.v.), kul bir peygamber olmayı kulluk şuurunun manevi hazzından dolayı seve seve tercih etmiştir. Mevlası olan Allah'a veli(dost) bir kul olmayı gaye ve şeref bilen Mevlana hazretleri, kulluğun sahibine temin ettiği manevi lezzeti şöyle dile getirmiştir: Allahım; ben kul oldum, kul oldum, kul oldum,Kulluktaki vazifemi yapamadığımdan utanarak başımı eğdim.Her kul, kapısından azâd olduğunda sevinir,Bense ne zaman sana tam kul olursam o vakit şâd olurum. Yazımızın nihayetinde Kur'an'ın müstecab ve makbul dualarından biri olan Fecr Suresinin son ayetlerinin mana diliyle;  "Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.,"kullarım" arasına katıl ve cennetime gir" özel hitabın muhatabı olan kullarından olmamızı Cenab-ı Allah'tan ümit ve niyaz ediyorum.