GÖNÜL KÖPRÜMÜZ YIKILIYOR MU?

Hayatımız şöyle yada böyle akıp gitmekte bağırış, çağırış ve keşkelerimize aldırmadan . Arkamızda kırık bir kalp, yıkılan bir gönül bıraktıysak eğer ne anlamı var ki geçirdiğimiz o günlerin, ayların hatta yılların. Herkes gülerken biz ağlıyor, herkes ağlarken biz gülüyorsak, yapayalnız bir köşede kaderimizle baş başa kaldıysak ne ehemmiyeti var o yaşantının.Hayat paylaşıldıkça güzelleşir, acılar birlikte yaşandıkça, yüreklerde hissedildikçe  hafifler. Kendi iç dünyası ile cebelleşen bir insan bunalım ve buhranlarla karşı karşıya kalarak, hayatı kendisine adeta zindan eder. Halbuki çevremize ve çevremizdekilere gönlümüzü açsak, paylaşsak duygularımızı  eminim çok güzel tablolar ortaya çıkacaktır.Adına teknoloji  dedikleri özünde insani ilişkileri zedeleyen, değerlerimizi dumura uğratan, madde ve menfaati ön plana çıkaran bir tuzak almış en değerli vakitlerimizi. Eşimiz ve çocuklarımızla, dostlarımızla geçireceğimiz zamanımız bir televizyon dizisinde eriyip gitmekte. Ne değerlerimize saygı  ne de iç dünyamız ile ilgili bir duygusal tavır ortaya koyabilmekteyiz.Sıkıntılı anlarımızda mutluluğu çok uzaklarda, ya da bir televizyon programında aramaya çalışıyoruz . Yanlış adres, düşmüş olduğumuz aciz halimize derman olamıyor, bir kat daha arttırıyor içimizdeki bunalımları bir çıkmaza sürüklüyor bizi ve duygularımızı. Belki de yanı başımızda her gün karşılaştığımız bir yakınımızda, bir dostumuzda gizlidir ruhumuzun ferahlığı.Bir dost veya akraba muhabbetini, yakınlık ve içten samimi duygularla ne kadar da özledik. Sırf menfaat ve çıkarlar üzerine kurulan dostluk ve arkadaşlıkların zamanla önemini yitirdiğini bir çoğumuz yaşamıştır umarım.Bizim ruh ve gönül dünyamızı saran bir çok illet, çocuklarımızdan çok daha önemsenir duruma gelirken, diğer bütün değerleri de alıp götürdü içimizden. Merhamet etmez, tahammülsüz, acımasız kas katı bir ruh taşıdık bedenimizde. Sevgiye muhtaç kaldık. Esir aldı adeta bizi teknoloji aletleri mi desem illeti mi bilemedim.Bir dost muhabbetine muhtacız, sıcak bir tebessümüne, yakın ilgisine, samimiyetine, bir çift kelamına hasretiz. Nereye kadar sürecek bu. Ruh dünyamızın gıdası bunlarla kavidir. Gönlümüzde bir çok manevi unsur ölüm uykusunda yeniden inkişaf etmesi için neden uykularımız kaçmıyor. Neden gönülden gönüllere, yürekten yüreklere bir GÖNÜL KÖPRÜSÜ kurmuyoruz. Sokaklarda, iş yerlerinde, evlerinde hayatın hemen her yerinde şu acı tablo ile karşılaşmıyor muyuz? İnsanlarımızın neredeyse üçte birinin psikolojisi bozulmuş, düştüğü acı durumdan kurtulmak için ilaç kullanmaktadır. Yakın çevremizde anneler ve babalar çocuklarından yakınmaktadırlar. Bir çok genç  ebeveynlerine hakaret ederek eve dahi bırakmazken biz halen neyin hesabına oturmuşuz. Bilmem falan dairem ne zaman  prim yapacak, filan yerdeki arsam ne zaman imara girecek vs.Kendi öz çocuklarımız karşımızda cayır cayır yanarken, hem hayatlarını ve hem de ahretlerini zindana çevirirken biz halen ehemmiyetsiz boş şeylerin hesabını mı yapıyoruz. Yazıklar olsun bize. Bunun yarın hesabı sorulmayacak mı bizlere. Bu sualler karşısında kaçacak yer bulamayacak, hesabını yaptığımız o nemaların da bize hiçbir faydası ol-ma-ya-cak-tır. Aziz kardeşim. Sen birine bin eklemeye devam et. Çocukların sokaklarda kimlerle, nerede, ne yapıyorsa ne önemi var.Bırak çocukları kendi haline sonrada serzenişte bulun, yahu bu çocukların hiçbir eksiği yok . Ne dedilerse aldım. Yedikleri önünde yemedikleri arkasında daha ne yapayım bilmem ki. Tabi ki bilemezsin. Sabah evden çıkış o çıkış. Tamam işe gittin. Geç saatlere kadar eve gelmezsen, evine kimlerin hangi saatte geldiklerini elbette bilemezsiniz.